
Birikim Özgür: Atık su sorunumuzu biz çözebiliriz.
AB Kentsel Atık Su Direktifine göre insan sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla 2 bin ve üzeri nüfusa sahip kentlerde atık sular toplanmalı ve işlemden geçirilmelidir.
02/02/2023










AB Kentsel Atık Su Direktifine göre insan sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla 2 bin ve üzeri nüfusa sahip kentlerde atık sular toplanmalı ve işlemden geçirilmelidir.
Kıbrıs Cumhuriyeti 2012 sonuna kadar yükümlülüklerini yerine getireceğini taahhüt etmişti.
Avrupa Komisyonu 2017’de aleyhine Adalet Divanı’nda dava açtı.
2018’de kurallara uyması gerektiğini hatırlattı.
2019’da dava görüşülmeye başlandı.
2020’de başarısız olduğu gerekçesiyle aleyhinde hüküm verdi.
Limasol’da yeni faaliyete geçen su arıtma tesisini bu arka planı göz önünde bulundurarak yorumlamakta fayda var.
AB insan sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla üyelerini yönlendiriyor, uyarıyor, ceza kesiyor.
Bu mekanizma bütçe hazırlarken, kamu yatırımlarını planlarken, kamu-özel işbirliği projelerini somutlaştırırken hükümetlere yol gösterici oluyor.
AB müktesebatı askıda olduğundan Kıbrıs’ın kuzeyi bütün bu uygulamaların dışında tutuluyor.
Muasır medeniyetler seviyesinde bir yaşam için mücadeleyi askıya alacak halimiz yok.
Bunun çerçevesi sayılan birtakım direktifleri ya da kuralları hatmetmekle mükellefiz.
AB’nin katı atık alanında Kuzey Kıbrıs’ta ortaya koyduğu çaba ve ayırdığı finansman heba oldu.
Güngör katı atık toplama alanı konusunda rezil olduk.
Atık su konusunda da AB finansmanıyla yapılan yatırımlar ciddi sıkıntılarla anıldı hep.
Yapılan tesisler iyi işletilemedi, Avrupa’dan gelip de layıkıyla bu tesisleri işletmeye çalışan firmalar zamanında hizmetlerinin karşılığını alamadı.
Pılısını pırtısını toplayan Kıbrıs’ın kuzeyinden kaçtı.
Kaçan, kurtuldu.
Kuzeydeki yönetsel yapı, bunu emretti!
Elektrikte, atık su konusunda, katı atık toplama ve ayrıştırma konusunda ve her konuda kurulu düzen “kısa günün kârı” mantığıyla gelişime geçit vermiyor.
Tüm bu konularda statükonun çanına ot tıkayacak yapısal reform nitelikli önerilerden kaçınmak ise siyasetin adı olmuş vaziyette.
Gelişim için fırsat olabilecek projeler de “statükonun ömrünü uzatacak formüllerle uygulanırsa kabul ederiz” yollu siyasi şovlara malzeme edilmekte.
Bu ülkede her şeye rağmen statükonun alkışına değil kendi insanımıza olan mükellefiyetlerimize odaklanacak siyasi eylemlere ihtiyacı var.
Türkiye’den ülkeye su getirilmesi büyük bir olaydır.
Bir mekanizma oluşturmak için tutunacak daldır.
Üstüne yattık ve netice ortada.
UBP “iktidarda”.
Denizlerimiz, yollarımız, doğamız işlemden geçirilemeyen atık suyumuz nedeniyle her gün biraz daha mahvoluyor.
Nasıl ki “kablo sadece kablo değildir, kurulu düzenin imhası ve yeni bir düzenin inşası projesidir” diyoruz.
Atık su konusunda da imzaladığımız uluslararası tek anlaşma yeni bir düzen inşası için fırsat penceresidir.
Limasol’da faaliyete geçen tesisle ilgili haberlere bakıp “Rumlar başardı ama biz hiçbir işi beceremiyoruz” demenin kimseye bir faydası yok.
3-5 yıl içerisinde hızla irili ufaklı arıtma tesislerimizi kurup tüm atık suyumuzu işlemden geçirmemiz ve tarımsal kullanıma sunmamız mümkündür.
Bu iş ideal koşullarda Adalet Divanı konusuysa ve cezayı devletler ödüyorsa, bütünlüklü bir çözümle bu sorunu aşması gereken de hükümetlerdir.
Atık su sorunumuzu biz çözebiliriz.
Su Kurumunu kurup teşkilatlandırmak, hızla ihale sürecini başlatmak merkezi otoritemizin sorumluluğundadır.
Yerel yönetimler reformuna paralel bir süreçle konuyu temize havale edebiliriz.
Kimse de bize “aman ha sakın atık suyunuzu toplayıp işlemden geçirmeyin” demeyecektir.
Hükümetin “köpeksiz köyde değneksiz gezme” lüksü derhal ortadan kaldırılmalıdır.
Muhalefet yöntemi asla ama asla Limasol’daki tesisi örnek gösterip Türkiye’den suyun gelmesiyle alay etmek ya da Türkiye ile imzalanan anlaşmaya ısrarla yok muamelesi yapmak değildir.
Hüseyin Ekmekçi repliği bu yazının sonuna oturuyor:
“Sevin be bu ülkeyi biraz”…