Bu ülkede hemen her şey ters gidiyor, yanlışlıklar yanlışlıkları tetikliyor, domino taşları gibi her şey devriliyor.

  Gün geçmiyor ki bu ülkede kötü bir şey olmasın, bir fiyasko yaşanmasın.

  Ülkede tam bir iflas yaşanıyor, tutar bir tarafımız kalmadı…

  Alın işte; kadına şiddet suçundan zanlı bir kişi polis karakolunda intihar ederek, yaşamına son veriyor.

  Polis karakolunda intihar… Ne kadar da rahatsız edici bir durum…

  Zanlıların karakolda ya da cezaevinde gözaltı durumu ya da ülkemizdeki ifadesiyle tutukluluğu bir anlamda o kişiyi de korumak anlamı taşır.

   Polis karakolunda ya da cezaevindeki kişi aslında devlet kontrolü altında demektir.

   Ne demek polis karakolunda intihar… Nasıl bir karakoldur bu, oradaki görevli polis ne yapar? Nasıl olmuş ki bu tutuklu kişi  intihar edecek malzeme, intihar edecek zaman bulmuş?

  Üstelik aynı karakolda 2018 yılında da bir tutuklu intihar etmişti. Son olay da aynı karakolda yaşandı…

  Bu ülkede hiç mi ders almayı bilmiyoruz? Üzerinden biraz zaman geçince her şey eskiye mi dönüyor?

    2010 yılında cezaevinde tutuklu olarak bulunan ve hücre cezası alan bir kişi ölü bulunmuştu.

    2014 yılında bir cinayetle ilişkili olduğundan şüpheline 71 yaşındaki bir kişi Lefkoşa Polis Müdürlüğü’nde intihar etmişti.

    Gazete haberlerinde bunlar hatırlatılıyor şimdi… Bu konuda vukuatı olan makamların daha dikkatli olması gerekmez mi?      

    Polis karakoluna veya cezaevine gönderilmiş, tutuklu veya hükümlülerin güvenliğinden devlet sorumludur. O insanların sürelerini sağlıklı tamamlaması gerekmektedir.

    Polis nezaretinde ölüm, kabul edilebilecek bir şey değildir.

    Daha önceki benzer ölüm olaylarında herhangi birileri sorumlu tutuldu mu?

    Hayır tabii ki… Ölen öldü, herkes yoluna devam etti…

    Karakolda ölüm, o kadar basit bir olay değildir…

    Şimdi filmi tekrar başa saracağız ve nedenini oraya bağlayacağız ama ne sıralarsak sıralayalım, bu ölüm için hiçbir mazeret kabul edilemez.

    “Filmi başa sarmak” demekle neyi mi kastediyorum? Tabii ki kontrolsüz nüfusu, kontrolsüz nüfus nedeniyle artan ve baş edilemeyen suçları… Cezaevleri ve karakolların dopdolu oluşu…

     Polisin ve mahkemelerin artan suçlar nedeniyle yükünün ağırlaşması…

     Bunlar artık baş edilebilecek şeyler değil. Üç cezaevi daha inşa etsek yine dolacak, sığmayacak. Çünkü biz suçları engelleyemiyoruz. Bu ülkeye suçlu gelmesine, gelenlerin suç işlemesine engel olamıyoruz. Biz bu ülkenin sorma gir hanı olmasının önüne geçemiyoruz.

    Cezaevi boşalsın, arkadan gelen tutuklulara, suçlulara yer açılsın diye sıkça şartlı tahliyeye başvuruluyor.

    Turist adı altında gelenler suç işliyor, öğrenci diye gelenler suç işliyor, işçi diye gelenler suç işliyor…

   Kimisi sırf bu ülkeye suç işlemek için geliyor, kimisi beş parasız geldiği için aç kalınca bile suç işliyor, kimisi burada sömürülerek, zor durumda bırakılarak suça teşvik ediliyor…

   Her şeyin yanlış gittiği bu memlekette, ülkeye gelenlerle ilgili bile doğru dürüst bir politika bir tedbir yok… Nüfus politikası diye bir şey yok… Tehlikeye, yetersizliğe neden olan bir kalabalık var…

    Suçlu dolu karakollarda polisler yetersiz kalıyor ve alın işte bir zanlı canına kıyıyor.

    Evet saydığım sorunlar nedeniyle muhtemelen öldü o zanlı ama bunu mazeret olarak sunamazsınız. Polis nezaretinde bir insan öldü, bu bir devlet ayıbıdır ve mutlaka bu konuda adil, tarafsız bir soruşturma yapılmalıdır…

    Her şeyin yanlış gittiği bu ülkede, hiç olmazsa insanlar böyle ölmemelidir. İnsanlar devlete, polise de güvenemeyecekse kime güvenecek?