Bu ülkenin büyük çoğunluğu ezberini bozmak istemiyor
22/10/2020
Ali Baturay
Bu ülkede hayatımız adeta sıkıcı ve sıkıntılı tekrarlardan ibaret…
Yaşadıklarımıza bir bakın isterseniz, olumlu anlamda değişen pek bir şey yok.
Yıllar ilerledikçe olumlu anlamda değişimler olması gerekirken, tam tersine olumsuz anlamda benzer şeyleri yaşıyoruz…
Sakın bana “Covid-19 salgını yeni bir şey değil mi?” diye sormayın, çünkü ben olumlu anlamda değişimlerden söz ediyorum.
Covid-19 zaten 1974’ten bu yana en etkilendiğimiz olumsuzluk oldu ama biz bu salgını bile alışkanlıklarımızı değiştirmeden yaşamakta ısrar ettik.
Salgın sürecine bir bakın, eski alışkanlıklarımızın devam etmesinden dolayı zorluklara zorluklar eklendi.
Salgın baş gösterdiğinde ve evlere kapandığımızda ülkeyi yönetenler başta olmak üzere birçok kişi, hatta bazı uzmanlar, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, birçok şeyi düzelteceğimizi, yeniden başlayacağımızı, eskilerin hatalarını yapmayacağımızı söylüyordu.
Ne yazık ki öyle olmadı, salgın sürecinde de hem ülkeyi yönetenler hem de halkın büyük çoğunluğu, alışkanlıklarından ya da ezberinden kurtulamadı.
Sözde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ama tam tersi, her şey eskisi gibiydi ve salgınla da birleşince bu ezberimiz daha da yakıcı ve yıkıcı oluyordu.
Sözde yeni normalin yeni kurallarından “maske takma”, “sosyal mesafe” gibi zorunlulukları bile kabullenmekte zorlandık…
Bu ülkeyi yönetenlerin ve bu ülkede yaşayanların büyük çoğunluğu maalesef olumlu anlamda değişim istemiyor.
Değişim istendiği sözdedir, eyleme baktığımız zaman aslında hiç kimse statükonun ya da diğer deyişiyle sürer durumun değişmesini istemiyor.
“Ayakları üzerinde duran bir toplum” ya da “Kendi kendine yeter bir toplum” söylemlerinden artık nefret ediyorum, duymak bile istemiyorum çünkü yok böyle bir şey, bu toplumun büyük çoğunluğu statükoya tapıyor aslında…
Dün “kendi kendimize yeter olalım” diyenlerin bugün “Aman Allah’ım, Türkiye’ye bağımlılığımız son bulursa ne yaparız, ölürüz, biteriz” dediğine tanık oluyoruz.
Bu bir kendi kendine güvensizlik mi yoksa sözde konforunu kaybetmeme korkusu mu?
Ayakları üzerinde durmanın mücadele, özveri, fedakarlık istediğini görüp de bunları yapmaktansa kavanozda balık olup da yukarıdan yem atılmasını beklemek kolaycılığı mı?
Evet öyle, tam da öyle… Bizim öyle denizlere, okyanuslara açılma cesaretimiz yok, kavanozda konforu tercih ediyoruz, yukarıdan birileri yem atsın da nasıl atarsa atsın, bu halde devam edelim.
Başka bir açılımımız yok, başka bildiğimiz yok, kapatıldığımız kavanoza alıştık, oradan çıkarılıp da göllere, denizlere bırakılırsak yaşayamayacağımızdan, kaybolup gideceğimizden korkuyoruz…
Salgın dönemine ve ardından seçim dönemine bakın, her şey ezber üzerinden gitti, değişmeye niyetimiz yok…
Hükümet edenler salgın döneminde bile devlet çalışanı ile özel sektör arasında adalet sağlayamadı, salgın dönemi bile devlet çalışanları üzerinden, onlara yönelik seçim propagandası yapıldı…
Devlet çalışanlarına salgın nedeniyle kapalı dönemde yapılan kesintiler, talep edilmediği halde kısa sürede ödendi ama özel sektör çalışanına “Sakın kesintileri talep etmeyin, sesinizi çıkarmayın, yarı maaş da verseler çalışın, sizi yoksa işten çıkarırlar, işsiz kalmaktan iyidir” denildi…
Ne kadar adaletli değil mi? Tabii normaldir bu, çünkü öyle alışıldı, devlet çalışanı esas evlat, özel sektör çalışanı da üvey evlat, ülkeyi yönetenler sıkıştıklarında da özel sektör işverenlerini suçladılar, sanki onları denetlemekle yükümlü kendileri değilmiş gibi…
Talep edilmediği halde öğretmen hazırlık ödeneğini yatırdılar, talep edilmediği halde seçim öncesi 13’üncü maaş müjdesi verdiler…
Torpil, kıyak, seçim öncesi partizanca istihdam, hepsi yapıldı, kendi koydukları kurallara uymama, yasaları takmama da cabası…
Türkiye’den yapılan katkıları kendileri yapıyormuş gibi sunmaktan çekinmediler, “Geçmiş seçimlerde de oldu böyle şeyler” deyip olan biten her şeyi normalleştirmeye çalıştılar…
Çünkü aslında bunlar KKTC normalleriydi, devam etmeliydi… İşe de yarıyordu…
Biz seçimle, kim gelecek kim gidecek işleriyle uğraşırken, yılların ihmaliyle trafik kazalarında/ çarpışmalarında insanlar yaşamını kaybediyor, yollar insanlara mezar oluyor, bu ölüm çukurundan ne bu ülkenin insanı ne ülkede eğitim görmeye gelen ne de çalışmaya gelen kurtulabiliyor…
1974 yılından beri ıslah edilmeyen, ellenmeyen göletlerimiz olduğunu, en son ıslah çalışmalarının 1994 ve 1996 yılında yapıldığını, Türkiye’den suyu getiren borular patladığında ve günlerce susuz kaldığımıza hatırladık…
Bir taraftan Covid-19’dan ölmemeye diğer taraftan cumhurbaşkanı seçmeye uğraşırken, medyada trafikte ölenlerin, kalp damar hastalıklarından patır patır hayatını kaybedenlerin istatistik verileri yayınlanıyordu, kanser konusuna değinmek bile istemiyorum.
Biz seçimle uğraşırken, çevre kirliliği, çevre katliamları da devam ediyordu, zaten verimsiz olan devlet dairesi ve kurumları, salgının da etkisiyle daha da verimsizleşiyor, halka hizmette tam sınıfta kalıyordu.
Biz seçimle uğraşırken, işyerleri süratle kapanıyordu, binlerce insan işsiz kalıyordu, turizm durmuş, üniversiteler online kilitlenmiş, üniversite öğrencileri zamanında getirilememiş, tüm sektörler sıkıntı içinde yedi sekiz ay öncesine göre çok perişan, çaresiz, ne yapacağınızı bilmez halde ama bunların hiçbirinin önemi yok, biz ne pahasına olursa olsun seçimimizi yapalım, kopan koptuğu yerde, yanan yandığı, biten bittiği yerde kalsın.
Nasıl olsa Türkiye parayı verecek, Türkiye yapacak, Türkiye getirecek, biz kavanozumuzdaki hayatımıza devam edelim.
Daha seçimlerimiz de bitmedi, Halkın Partisi hükümetten çekildi, hükümet bozuldu ama durun bekleyin daha Ulusal Birlik Partisi kurultay yapacak, hem de alıştığımız şekilde 10 civarında başkan adayıyla…
Öyle alıştırdılar bizi, bir- iki aday değil, 8 ya da 10 başkan adayı olacak, ülke kilitlenip onları bekleyecek…
Ezberimizi bozmayalım, öyle olsun bakalım, sürer durumdan hiçbir şey değişmesin, öyle değil mi ya, kavanozda dönüp duran balıklar için yeni ne olabilir ki?
- Bu bir veda yazısıdır
- Ülkede tahmin edilenden daha çok zor durumda insan ve işletme var…
- Zor durumdaki vatandaşa dokunacak ve erken sonuç verecek tedbirler alınmalıdır
- Yerel seçimler, aynı zamanda UBP’nin UBP’yle mücadelesi olacak gibi
- Trafiğe çıkan herkes ölüm tehlikesi altındadır
- Mahkûm ve tutuklu aileleri, yeni cezaevindeki eksikliklerden şikayetçi
- Velev ki KIB-TEK’te sorunlar 2023’te bitecek, peki yaratılan enkazın hesabını kim verecek?
- Dev bir krizle mücadele eden esnafa, minicik bir ekonomik paket geliyormuş
- KIB-TEK’teki gelişmeleri kanıksamayın, birkaç yıldır yaşananlar olağan değildir
- Hak ihlallerini herkes biliyor, görüyor ama yasalar çalıştırılmıyor…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız