Bunaldık! Cennet ada yok oluyor!

ads ads ads ads
05/12/2020

ads

Aybike Yektaoğlu Aybike Yektaoğlu


2020 yılı bizi çok bunalttı. Öncesinde de birçok konu bizi umutsuzluğa sürüklese de idare eder gibi yapıp hayatımıza devam ettik. Kitaplarda okuduğumuz, filmlerde gördüğümüz veya hikayelerde dinlediğimiz türden olaylardan birini de yaşamamız üstüne tuz biber oldu, bunalımlarımızı derinleştirdi.

Yaşadığımız coğrafyayla ülkenin durumu ve üstüne de ekonomik çıkmazın derinleşmesi eklenince, bunalımlar katlanarak arttı ve “cennet ada” artık cennet olmaktan çıktı.

Küçük bir adanın yarısında, az bir nüfusla, dünyanın kendi etrafımızda döndüğünü sanmamız ise başka bir bunalım meselesi.

Bu ülkede çağımıza uygun ne yoksa!, büyük ve gelişmiş ülkelerle kendimizi karşılaştırıp şikayetlerimizi sıralıyoruz. Burnumuzun ucundakini görmek yerine, derdimizin çözümünü uzaklarda arıyoruz.

Almanya’da da uzun süre hükümet kurulamamış! Forbes listesinin 7 kez dünyanın en güçlü kadını seçtiği şansölyeyle, Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi ile kendimizi kıyaslayıp, gelişen olaylara bahane bulmaya çalışıyoruz.

Finlandiya dünyanın en genç başbakanını seçmiş ve 19 kişilik kabinede 12 bakan kadınmış. Biz daha devlette kadın çalışmaları üzerine doğru düzgün adımları dahi atamamışken, yasasını yıllar önce geçirdiğimiz halde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nin teşkilatını bir türlü oluşturamamışken, sosyal medyada bir bağırma çağırma. Sanki de Finlandiya’nın komşusuyuz!

Nüfusu kat be kat bizden fazla olan ve hem sistemlerini hem bürokrasilerini hem toplumsal düzenini oturtmuş ülkelerle kendimizi karşılaştırıp, durumu idealize etmeye çalışıyoruz. Trajikomik!

Biz okumayı sökmeden, üniversite mezunu olmaya çalışanlardanız!

İnatla kendi insanımızı hiçleştiriyoruz. Bu ülkenin dışında, bilimsel çalışma yapmış ama aynı şeyi bu ülkede yapanın söylediklerini değil de ülke dışında olanı dinlemeyi ve konuşmayı tercih ediyoruz. Neden? Çünkü birbirimize güvenmeyi bıraktık.

Sürekli bir bahane peşinde koşturuyoruz. Meclisi seçtik, daha ertesi günden “Hepsi aynı”! demeye başladık her seferinde! O zaman, hepsi aynıysa, neden direkt bir partiyi bütün görevlere atama usülü koyup kurtulmuyoruz? Ayrıca herşey aynı, gelen aynı, giden aynıysa, boş yere şikayet ederek nefes harcamaya değmez!

“49 vekilin 49’unu da bakan atayalım!” Ne kadar bayağı bir söylem! Bir devleti hiçleştirmenin zeminini hazırlayıp, devleti ve makamlarını kendi stres ve hırsımızı çıkartacağımız birer boks torbası gibi yumruklayarak rahatladığımızı sanıyoruz. Halbuki yumrukları kendi kendimize atıyoruz da fark etmiyoruz…

10.000 işyeri artık yok. Dünya genelinde meydana gelen olumlu olayları bir türlü kendimize uygulayamasak bile, olumsuzluklarını da dibine kadar yaşıyoruz.

Bakanlar, memurlar, sistem! Tüm konumuz bu. Seçen de biz, isteyen de biz, kızan da biz, sistemin parçası olan da biz, değişmesini istemeyen de biz. Ama hep bir şikayet. Nasıl çözeriz kısmına gelince, kimsenin ağzını bıçak açmıyor.

Hep bir eleştiri, hep bir laf kalabalığı. Yanından dahi geçilmeyecek karşılaştırmalar yapılarak daha iyisini isteme. Ama uygulamaya, düzeltmeye, yapmaya da gelince, kimse kimsenin arkasında durmuyor. Neden? Bireyselllik ve bencillik işte! Neden? Yanan ben olmayayım! diye.

Sistemsizlikten dem vurup, o sistemsizliği kendi ellerimizle yarattığımızı, her dönem daha da derinleştirdiğimizi kabul etmiyoruz.

Öğretmen ödev verdi ve öğrenci yapmadı veya öğrenci sınava girdi ve geçemedi. Suçlu kim? Sonuca göre suçlu arıyoruz. Ödev verilene veya sınav yapılana kadar olan süreç hiç yokmuş gibi bir davranıp, analiz etmeyip, sorunun nedenini araştırmayıp, her defasında suçlayacak başka birilerini arıyoruz. Hep buluyoruz da!

Bir Avrupa ülkesine gidin ve kamuyu inceleyin. Hangi kamu görevlileri yasasında hastalık izni – mazeret izni var? Hem de 40 gün üstünde? İşte içinde bulunduğumuz sistem o kadar çarpık. “Bunun nesi var. Haktır.”.

Çok doğru. Ama bu hak yazı ile yazılmaz. Bir insan hasta ise hastadır, değilse değildir. Hastalığı sınırlayamazsınız. Yalancıktan da izin için hasta olmazsınız. Sırf o 40 gün üstü izin için!

Bulunduğumuz sistem içerisinde kendi kendimizi böyle boğuyoruz. Boğarken bunalıyoruz. Çözümü uzaklarda arıyoruz. Sistemi değiştirmek istiyoruz. Ama değiştirecek cesaretimiz yok ve statüko da izin vermiyor. Sistemin çarpıklığını başka sistemle çözmeye çalışıyoruz ve kısır döngüde dönüyoruz.

Kabul etmemiz lazım. Hepimiz bu sistemin parçasıyız. Bu sistemin statükosuyuz. Bu sistemi var edeniz. Sadece biz. Devam ettiği sürece de inceldiği yerden kopacak.

Cennet ada yok oluyor. Böyle devam ederse de yok olacak. O zaman yaşayacak bir adamız, yani evimiz olmayacak!

05/12/2020 12:09
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Aybike Yektaoğlu
MANŞETLER

HK Aybike Yektaoğlu

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.