Büyük yolsuzlukları yapanlar cezasını çekmeyince, başka yargılamalara “neden?” deniyor

ads ads ads ads
16/08/2022

ads

Ali Baturay Ali Baturay


   Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (KIB-TEK) Müdürü Gürcan Erdoğan ve şoförü Hüseyin İnce’nin “ek mesai yolsuzluğu yaptıkları” gerekçesiyle 18’er ay hapse mahkûm olması ülkede yine tartışmalara neden oldu.

    Bazı kesimler bunun diğer müdürler, üst düzey bürokratlar için caydırıcı bir etkisi olacağına inanırken, bazı kesimler de KIB-TEK’ten milyonlar götürülüp, kurum milyonlarca zarara uğratılırken 64 bin TL’lik yolsuzluk için iki kişinin hapse mahkûm olmasını pek anlamlı bulamıyor…

    Herkes bir şeyler söylüyor, birçok devlet dairesi ve kurumunda benzer şeyler olduğunu ama bunların tespit edilemediğini iddia edenler var.

    Birçok devlet dairesi ve kurumunda çok sayıda istismar ve ihmal varken, Gürcan Erdoğan ve Hüseyin İnce’nin günah keçisi olarak seçildiğini iddia ediyor bazı kesimler.

    Sayıştay’ın, Başbakanlık Denetleme Kurulu’nun, Maliye Teftiş Kurulu’nun raporlarında bazı yolsuzluklar, usulsüzlükler belirtildiği halde birçoğunun yargıya taşınmadığı yönünde serzenişte bulunanlar var.

   Hatta poliste ve Başsavcılıkta takılıp kalan dosyalar olduğu ve genelde adaletli bir tutum bulunmadığı, bu çerçevede kenardan köşeden göstermelik gibi bir meselenin yargıya taşınmasının vicdanları rahatlatmadığı üzerinde duruluyor.

   “Büyük meselelere bakın, küçük işlerle uğraşmayın” diyenler var…

   Bu söylenen sözler içinde gerçeklik payı vardır, elbette bir ülkede genel bir adalet sağlanmadığı, herkesin bildiği bazı büyük vurgunlar, büyük yolsuzluklar cezalandırılmadığı takdirde, nispeten daha küçük görülen yolsuzluklar cezalandırıldığında buna “göstermelik” diye bakılır.

   Ülkeyi yönetenlerin adının karıştığı dosyalar sıkışır ve bir türlü ortaya çıkmazken, ülke yöneticileri halkın gözünün içine baka baka yasalara aykırı işler yaparken nispeten daha düşük suçların, yolsuzlukların cezalandırılması birçok kişinin vicdanında yer bulamıyor.

   Aslında bu düşünce şekli yanlıştır, küçük de büyük de olsa yolsuzluk yolsuzluktur, hırsızlık hırsızlıktır, ihmal ihmaldir…

    Evet, görece büyük veya küçük yolsuzluklar vardır, vurgunun miktarı büyükse tabii ki büyük vurgundur, büyük yolsuzluktur ama adalet sistemi olaya böyle bakmaz, yasalar suçu tarif eder ve cezası da bellidir. Elbette yolsuzluk büyüdükçe cezası da büyür ama sonuçta tüm yolsuzlukların, tüm hırsızlıkların, tüm soygunların yasada cezası vardır.

    “Büyük vurgun önümüze gelmedi diye biz nispeten daha küçük yolsuzluğa bakamayız” diyemez mahkemeler, yargıçlar. Önüne gelen davayı görür ve kararını verir.

     Zaten mesele de budur ya; o yolsuzluk meseleleri, dosyaları bazı engelleri aşıp mahkemenin önüne gelemiyor, yoksa gelse onlar da cezalarını çekecek.

    “Birileri milyonları götürüyor ve bir şekilde yakayı ele vermiyor diye 64 bin TL’lik yolsuzluğu da bağışlayalım” diyemeyiz.

    Evet, gönül arzu eder ki buna benzer tüm olaylar ortaya çıksın, buna benzer tüm olaylar cezasını çeksin. Gönül arzu eder ki her dört- beş yılda bir göstermelik gibi bir olay gündeme gelmesin, bu meselelerin kökü kazınsın ama ortaya çıkana, cezalandırılana da “Neden yaptınız?” diyemeyiz.

     “Milyonlar giderken 64 bin TL ne ki?” diyorsunuz ama herkes de biliyor, söylüyor, yaşıyor, kimi yerde 20 bin TL, kimi yerde 64 bin TL, kimi yerde 74 bin TL, kimi yerde 100 bin TL istismarları bir toplayabilsek, koskocaman bir kara delik ortaya çıkar. Öyledir de aslında.

    Bazı bakanların, müsteşarların, müdürlerin, kimisi kitabına uydurulmuş o kadar çok savurganlığı var ki bunlar koskoca rakamlara ulaşır.

   Mahkemede Yargıç Fadıl Aksun, çok anlamlı şeyler söyledi, konuşmaları ders niteliğindeydi, keşke bundan ders alabilse önemli makamlarda oturanlar.

    Sanıkların bu davranışları ile KIB-TEK’in mali yapısına veya bir başka değişle kamu kaynaklarına zarar verdiğini belirten Aksun, “Kamu kaynaklarından ücret alan kişilerin haksız olarak yaptıkları kazançlar neticesinde devletin veya bağlı kurumun vermiş olduğu hizmetin maliyeti artmakta ve bu maliyet artışı doğrudan vatandaşın cebini etkilemektedir. Kamu kaynaklarının ekonomik, etkin ve verimli kullanılması her kamu görevlisinin görevini ifa ederken aklında tutması gereken bir unsurdur. Bu göz ardı edilerek sebebiyet verilen zarar kamu zararıdır ve cefası vatandaş tarafından çekilmektedir” dedi.

   Evet, mesele bu; devlet kadrolarındaki kişilerin yaptığı her yolsuzluk, her vurgun, her soygun direkt vatandaşı etkiliyor, vatandaştan çalınmış oluyor, vatandaşın aldığı hizmeti etkiliyor, ya o hizmeti alamamasına ya da daha maliyetli almasına yol açıyor.

     Yani biz vatandaşlar yolsuzluklara sert tepki göstermeli, isyan etmeliyiz, “Nasıl olsa devletten çalıyor” demek doğru değil, devletten çaldı demek, senden yani vatandaştan çaldı demektir ve bunun büyüğü küçüğü yok, tümünün de cezalandırılması gerekiyor.

     “Tümü de cezalandırılsın” deyince de başladığımız noktaya dönüyoruz değil mi? Yine poliste, Başsavcılıkta takılan yürümeyen dosyalara, Sayıştay, Başbakanlık Denetleme Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu raporlarında tespit edilip de yargıya gitmeyen, gidemeyen meselelere, birçok kişinin bildiği ama açığa çıkmayan alınıp verilen rüşvetlere, devlet olanaklarını peşkeşlere, partizanca peşkeşlere gelip takılıyoruz…

     Devlet kurumlarını, belediyeleri milyonlarca zarara uğratan, batıran ama hiçbir şey olmamış gibi etrafta muteber kişi olarak dolaşan insanlara bakıyoruz ve adalet duygumuz zedeleniyor, suç işleyenlerin cezalandırılmaması canımızı yakıyor.

     Doğrudan alım yapıp, devlete fazladan para ödeten, devleti milyonlarca zarara uğratan hükümet edenler, muhalefetin açacağı davadan, yargıdan kaçmak için yayınladığı kanun hükmünde kararnameyi geri çekerek Alicengiz oyunu yaparken, vatandaşın bu ülkede gerçek anlamda adaletin yerine geleceğini düşünmesini mi beklersiniz?

     Mahkemenin huzuruna çıkan Gürcan Erdoğan ve Hüseyin İnce, cezasını çeksin tabii ki, buna hiçbir itirazımız olamaz. Ancak onların işlediği suç gibi onlarcasının olduğunu herkes biliyor ve bu yargılamanın arkasının gelmeyeceği konusunda çok sayıda kişi hemfikir.  

   Üç- dört yılda bir benzeri, halk deyimiyle “nispeten küçük yolsuzluk meselesinin”, “dostlar alışverişte görsün” misali yargıya taşınmasıyla yolsuzlukların engellenemeyeceğini, kökünün kazınamayacağını söyleyenler haksız değildir.

   Tüm hırsızlıklar, vurgunlar, yolsuzluklar cezasını bulmalı, çünkü devletten çalan halktan çalar, daha fazla sayıda kişi cezasını bulmalı daha büyük başlar da mahkûm olmalı ki caydırıcı olsun. İşte biz bunu beceremiyoruz, beceremediğimiz sürece de küçük büyük bütün yolsuzluklar halk tarafından kanıksanıyor, normalmiş gibi algılanıyor, bal tutanın parmağını yaşayacağına ve ona hiçbir şey olmayacağına inanıyor insanlar. Bir süre sonra da ne devlete saygıları kalıyor ne de yargıya… Hatta yapabilirse kendisinin bile yolsuzluk yapmasının hakkı olduğuna inananlar çıkıyor, “baştaki yaparsa ben niye yapmayayım?” diyor.

    Durum içinden çıkılmaz bir denkleme dönüşüyor değil mi? Tam bir KKTC klasiği… Bu ülkede hangi meseleyi tamam yaptık, hallettik ki yolsuzlukların kökünü kazıyacak, bu konuda adaletin yerini bulacağı bir organizasyon ya da mekanizma sağlayalım?

16/08/2022 19:46
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Büyük yolsuzlukları yapanlar cezasını çekmeyince, başka yargılamalara “neden?” deniyor
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.