Herkes bir bekleyişe geçti, “ne olacak?” diye…

   Hükümet meselesi ne olacak?

   Nasıl bir hükümet kurulacak ya da kurulabilecek mi?

   UBP Genel Başkanlığı konusunda ne yapılacak, kurultay ne zaman yapılacak?

   UBP Kurultayı yine çok adaylı mı olacak?

   Daha önce aday olan 5 milletvekili yeniden mi adaydır, hatta artı Ersan Saner de mi eklenecek onlara?

   UBP Genel Başkanı’nın belirlenmesinin gecikmesi, hükümetin kurulmasını da mı geciktirecek, yoksa bunlar birbirinden bağımsız işler midir?

   Peki, Kapalı Maraş’ta neler oluyor ve ne işe yarayacak?

   Maraş’ta yapılacak piknikle ilgili neden KKTC makamları tam bilgi sahibi değil?

   İnsanların aklını karıştıran onlarca soru işareti var…

   Yeni bir geleceğe böyle mi başlayacaktık?

   Yeni bir gelecek değil, koca bir belirsizlik çıktı karşımıza…

   Beşinci Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, ülkenin iç meseleleri ile ilgilenecekti ama tam tersine, sistemi kilitleyip saraya gitti ve “Benden sonra tufan” tavrındadır.

    Sayın Tatar, bir milletvekiline başbakanlık için vekalet vermeyip gitti, kaosa neden oldu, ülke başbakansız, ülke hükümetsiz…

   Üstelik beşinci Cumhurbaşkanı Tatar, partisinin içindeki karmaşa için de eski bir başkan olarak arabulucu olamıyor, arkadaşlarının toparlanmasına, uzlaşmasına yardımcı olamıyor.

   Partiden başkan çıkıyor, cumhurbaşkanı oluyor, geriye kalanlar birbirini yiyor…

   Ülke tam bir belirsizlik içinde, hem de en sıkıntılı günlerinde...

   Ha bire her tarafta birileri konuşuyor ama sonuç yok, olduğumuz yerde sayıyoruz…

   Hükümeti kurma çalışmaları nasıl gidiyor ya da gidiyor mu?

   Eğer bir yere gitmiyorsa hükümeti kurma çalışmaları, Sayın Ersan Saner, kendisine verilen sürenin dolmasını beklemesin, iade etsin.

   Yani umut yoksa hükümet kurmak için, Ersan Saner; “Hakkımızdır, bize verilen süreyi dolduracağız” demesin.

   Umut varsa da hükümet kurmak için, daha fazla oyalamayın, neyse pazarlık bitirin artık, kimsenin sizi beklemeye tahammülü yoktur.

   Öyle partilerin kurmaylarının birbirine taş atması, gönderme yapmasının kimseye bir faydası yok, zaman kaybetmekten başka bir şey değildir.

   Mesela UBP içinde sular duruldu mu?

   Yoksa UBP içindeki karmaşıklığın bitmesi mi bekleniyor?

   UBP içindeki kaynama durmazsa, hükümet kurulamayacak mı?

   UBP ile HP’nin bir pazarlık içinde olduğu ve anlaşmaya yaklaştığı gerçek mi değil mi?

   Pazar günü ülkemize gelecek olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı karşılayacak bir hükümetin ve bir başbakanın apar topar belirleneceği hayal ürünü müdür?

   Bu yöndeki beklentiler ve tahminler boşuna mıdır?

   Birbiriyle gerçekten uzlaşacak olan partiler mi hükümet kuracak, yoksa sırf Türkiye Cumhurbaşkanını bir başbakan karşılasın diye mi hükümet kurulacak?

   Etrafta bin tane iddia dolaşıyor, hangisine inanıp, hangisine inanmayacağımızı şaşırdık.

   Ülke daha fazla belirsizlik içinde kalmasın, kaybedilen zaman ülke insanının sıkıntılarının çözülememesi ve sorunlarına yeni sorunlar eklenmesi demektir.

   Bunları halkımıza yaşatmaya hakkınız yoktur…

   Maraş’ta neler oluyor ve daha neler olacak?

   Bu toplum Maraş’ta olanları neden Türkiye medyasındaki haberlerden öğreniyor?

   Bozulmuş dahi olsa hükümet temsilcilerinin, büyük ortak veya küçük ortağın olanlardan neden haberi yok, neden oradaki işlemleri KKTC yetkilileri takip etmiyor, yürütmüyor?

   Ana muhalefetin, muhalefetin neden haberi yok?

   Atılacak Maraş adımı böyle ziyaretler, şenlikler için miydi?

   Bu atılacak adımlarla ilgili itiraz etme, bunu eleştirme hakkı bile neden çok görülüyor insanlara?

  Toplumun büyük çoğunluğunda, atılacak adımların faydadan çok zarar getireceği düşüncesi ağır basıyor.

   “Açılımlar, uluslararası hukuka uygun yapılacak” dendiği halde, şu anda atılan adımın böyle bir adım olmadığı açıkça ortada…

    Nispetle, inat politikası ile mi çözeceğiz Kıbrıs sorununu?

    KKTC’nin yeni Maraş politikası bir nispet, bir kışkırtma politikası mıdır? Yoksa şimdilik mi böyledir?

    Nereye kadar gidecek bu iş, nerede duracak? 15 Kasım’daki Maraş pikniğine kadar mı?

    Ne çok soru sordum değil mi? Soru çok cevapları yok, bakalım bu belirsizlikler bizi nereye sürükleyecek?