KKTC ilerletilmelidir

ads ads ads ads
27/08/2017

ads

Yusuf Kanlı Yusuf Kanlı


Çoğumuzun gözünden kaçan, ihmal ettiğimiz ya da olmasına o kadar alıştığımız ve artık vurdum duymaz olduğumuz o kadar rahatsızlık verici olay var ki, sormayın. Siyasi meselelere yoğunlaşmak, Anastasiades ne yaptı, ne yapmadı? Bizim kandırılmaya dünden razı cumhurbaşkanı ve ne yaptığını bildiklerini hiç de sanmadığım görüşmeci ordusu Şubat sonrası tekrar başlaması neredeyse herkesçe bilinen yeni tur için ne düşünüyorlar, nasıl hazırlanıyorlar? Ne idi o bir eczane açılışında bilmem kaç kişi yaralandı haberleri?

Bunlar ve diğer gelişmelerin tümü çok önemli. Ama hayat devam ediyor ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kendi ayakları üzerinde duran, yaşanılacak bir yer, gurur duyulacak bir demokrasi yapmak belki de her şeyden önemli. Ne diyor Niko Efendi? Görüşmeler başka iş, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliği ve o egemenliği başka iş. Sanki görüşmelerin en önemli başlığı adanın yönetiminin, yani egemenliğin, nasıl paylaşılacağı değilmiş gibi laf ediyor bal kabağı. Ama haklı tarafı da yok mu? Görüşmeleri sittin sene bir çözüme ulaştırmadan yürütmek stratejisini dünyanın da desteği ile başarıyla yürüttüklerine göre, çaldıkları Kıbrıs egemenliğini tek taraflı kullanmaya niye devam etmesin? Üstelik bir de “empati” şampiyonu Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve ekibi var, görüşmeler bir yere gitmese de görüşmeler uğruna aylarca tek taraflı hidrokarbon adımlarına mesela sessiz kalan. “Bir kez söyledik, her gün tekrar edecek değiliz ya? Günü gelince tepkimizi görürsünüz” dememiş miydi Akıncı’nın adamları?

Ne oldu? Siz harita verirken, Güzelyurt’un şu mahallesi olmaz, şurayı verelim diye halkın evini, iş yerini, bağını, bahçesini pazarlık konusu yaparken hani o Oğuz Aral’ın “utanmaz adam” karakteri vardı ya, adeta onun gibi bir Anastasiades yeni ihalelere gidip, yeni yetki belgeleri dağıtmadı mı Eni’sine, Total’ına ve diğerlerine? Nasıl olsa Akıncı empati gösterir anlayışı sayesinde olmadı mı tüm bunlar.

Ne imiş, eğer Total’in sondajında zengin bir kaynak bulunursa biz de gidip onların kuyunun yanı başına platform koyup aynı imkânı paylaşacakmışız… Diyeceğim de yine birileri “küfür etti” diye şikâyet edecek ama o “sür eşeği Niğde’ye” durumu tam da bu değil mi?

Kıbrıs Türk tarafının acil seçime gitmesi lazım. Bırakın ikinci dönemi, Akıncı birinci dönemde iflas etti, bavulu toplayıp gitmesinin zamanı aslında o haritayı verdiği gündü Mont Pelerin’de. Rum’u o haritayla oyuna getirmiş, hiç beklemiyorlarmış öyle bir adımı, apışmışlar kalmışlar gözüne ışık tutulan tavşan gibi…

29.2 ve ödün verilecek yerlerin haritası artık Rum tarafında… Garantiler “tabu değil” diye başlanan perişanlık Türkiye’nin adadan tümüyle 10 yılda mı 15 yılda mı kovulacağı tartışmasına geldi sayelerinde. Artık bütün bunlar geride kalmalı ve “AB içinde iki devlet” görüşülmeli diyoruz. Anlaşılan o konudaki destek de yalnızlığın sonucu, yavaş yavaş tekrar federasyona doğru kıç atmalar başladı.

Öl be annem federasyon. Ne köylüsü, ne kentlisi ne yedi göbek Kıbrıs Türkü ne de 1974’den sonra Kıbrıs Türkü olanın böyle bir anlaşmaya evet demesi mümkün değil.

Her hâlükârda KKTC kökleştirilmeli, sorunlar çözülmeli, KKTC yaşanacak yer haline gelmeli. Bir “Sen ben bizim oğlan” oyunudur devam ediyor siyaset adına Kıbrıs’ta. Kapasiteleri yaptıkları işten, deformasyonlarından belli bazı kişiler siyaseti parsellemişler, “Dışarıdan kimse gelmesin biz hep beraber oyunumuza devam edip Kıbrıs’ı ve imkanlarını höpletelim” diye uğraşıyorlar. Tıpkı İsrail gibi bir vatandaşlık yasası çıkarılmalı, fi tarihinden bu yana Kıbrıs ile bağlantısı olanlara vatandaşlık imkanı verilmeli, başta İngiltere ve Türkiye olmak üzere adadan kopan Kıbrıs Türküne seçme seçilme hakkı verip, siyasete taze kan sağlanmalıdır.

Allah aşkına ne eczane açılışında insanlar telef olsun, ne de birilerine bu devlet ve imkanları peşkeş çekilsin. Zamanı gelmedi mi artık gerçek anlamda devlet olmanın.

Kıbrıs’ta geçenlerde tatilini geçiren, daha doğrusu Girne’deki devletsiz, hükümetsiz ve belediyesiz ortamda geçirmeye çalışmış Ali Şimşek arkadaşım izlenimlerini benimle paylaştı. Ben de sizlerle paylaşayım, görün ağlanacak durumu.

İnşaat turizmi

 “Bacasız sanayi” diye de adlandırılan turizm, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en önemli dış gelir kaynağı olarak bilinir. Hatta Türkiye’de ve bölge ülkelerinde oluşturduğu cazibeyle turizmin bu topraklar için“altın yumurtlayan tavuk” olduğu bile söylenebilir.

Bu bir görüş…

***

Turizm gelirlerini önemseyen ülkelerde, turizm sezonunun başlangıç ve bitiş tarihleri belirlenir, bu tarihler arasında turistik bölgelerde “inşaat yasağı” uygulanır. Örneğin Türkiye’deki uygulamaya bakalım. Espriyle karışık “Türkiye’nin üç 15’i” diye bir kavram da uydurabilir miyiz buna? Bence hoş da olur…

Türkiye’de turizmden önemli geliri bulunan 15 ilde, sezonun başlangıcı sayılan 15 Mayıs ile sezonun sona erdiği kabul edilen 15 Ekim arasında bırakın turistik tesisleri, bu bölgelerde evinizde dahi çivi bile çakamazsınız!

Bu bir yaklaşım…

***

KKTC’yi turizmde cazip kılan, başka bir deyişle KKTC’ye turist çeken etkenler nedir? Fazla düşünmeye gerek yok, ilk akla gelenler deniz ve kumar…

Bu yüzden hangi hükümet işbaşına gelirse gelsin, turizm gelirlerinin devamlılığını sağlayabilmek için bu iki etkeni korumak zorundadır.

Bir kere denizi koruyacaksın! Bu, her şeyden önce insanlığın doğaya karşı bir görevi… Ayrıca denizini temiz tutacaksın ki onun için gelen turist kitlesinden mahrum kalmayasın…

İkincisi, bazı akımlara kapılıp turistik tesislerdeki kumarhanelerin zaten başarılı ve kontrollü devam eden faaliyetlerine dokunmayacaksın! Dokunursan “altın yumurtlayan tavuğu” kesmiş olursun…

KKTC’deki turistik tesislerin müşterileri arasında en büyük kesimi Türkiye’den gelenler oluşturuyor. Türkiye’nin üç tarafı deniz… Türkiye’deki turistik tesisler arasında fahiş fiyat uygulayanlar da vardır, “orta direk” tabir edilen dar gelirlilere hitap eden, ucuz sayılabilecek fiyatları olanlar da…

Adam zaten ülkesinde nispeten daha ucuz ulaşım imkanlarıyla gidebileceği sayısız yer varken sana niye gelsin? O zaman fark yaratacaksın… Deniz tatilini yaparken arada ufaktan da olsa “şansını denemek”isteyenin bu isteğine mani olmayacaksın…

Bu bir tespit…

***

Türkiye’de “iş üstündeki” iş makinelerini, yıkım ve yapım çalışmalarını izlemeyi seven çok sayıda insan var… Onlardan da bir potansiyel yaratabilir miyiz? Vallahi de yaratabiliriz!

Mesela onlara kaldıkları tesislerde hem denizin, hem güneşin, hem kumarhanenin tadını çıkarırken, ayrıca inşaat faaliyetlerini izleme fırsatı sunabilir miyiz? Pek tabii sunabiliriz!

Bu insanlar, yıl boyunca ya çalar saatini kurarak uyanıyor ya da teknolojinin nimetlerini kullanarak cep telefonunun melodisiyle… Zaten topu topu iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda izin günü olan bu kişilere neden bir fark yaratmayalım? Örneğin testere, matkap, çekiç, iş makinesi sesiyle uyanmak?!! Şezlonga sırtüstü uzanıp güneşlenirken bir iş makinesinin marifetini, bir vincin nasıl arşa kadar yükseldiğini haz duyarak izlemek?!! Orijinal bir fikir değil mi? Billahi sapına kadar orijinal!..

Bu bir fantezi…

***

KKTC turizminin fantezi kaldıracak bir tarafı yok! Turizm sezonunun en civcivli olduğu, doluluk oranının yüzde yüze yakın olduğu bir dönemde, beş yıldızlı bazı tesislerin bizatihi içinde tespit edilmiş görüntülerden söz ediyoruz. Bunlar kesinlikle kabul edilir görüntüler değil!

“Altın yumurtlayan tavuğu” yaşatmak için yatırımcı sorumluluğunu bilmek, hükümet de bu konuda yasal düzenlemelere gitmek zorundadır!

Bu önlemler alınmazsa yarın bir gün dizler dövülür!

Bu da bir uyarı…

27/08/2017 13:45
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: yusuf kanlı
MANŞETLER

HK Yusuf Kanlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.