Denktaş’ın Kıbrıs Mirası başlıklı online söyleşi gerçekleştirildi

KKTC kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ölüm yıldönümünde unutulmadı

ads ads ads ads
14/01/2022

ads
Denktaş’ın Kıbrıs Mirası başlıklı online söyleşi gerçekleştirildi

Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen “Denktaş’ın Kıbrıs Mirası” başlıklı online söyleşide, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ölümünün 10’ncu yıldönümünde anıldı 

Gazeteci Zeynep Gürcanlı yönetiminde yapılan etkinlikte Kıbrıs’ta Türk varlığının korunmasına ve bağımsızlığına öncülük eden Denktaş’ın, 13 Ocak 2012 tarihinde vefatından sonra geride bıraktığı politik mirası ele alındı. 

Oğlu ve KKTC’nin önemli politik aktörlerinden birisi olan Serdar Denktaş’ın katılımıyla yapılan söyleşide, Denktaş’ı yakından tanıma olanağı bulmuş deneyimli gazeteciler Nur Batur, Nursun Erel ve Yusuf Kanlı, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın gerek siyasi yönü gerekse lider kimliği hakkında görüşlerini bildirdiler. Denktaş anısına düzenlenen söyleşide, Kıbrıs’ın geleceği Denktaş’ın mirası bakış açısıyla değerlendirildi. 

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında yapılan söyleşinin açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, “Dev bir adam, büyük bir lider, devlet kuran son Türk, Denktaş’ın 10’uncu ölüm yıldönümü. 10’uncu yılında sanki bugün kaybetmiş gibi hissediyorum. Diğer yandan ise bizlere yazıklar olsun diyorum. Çünkü halen anıtını bitiremedik, çevre düzenlemesi yapamadık, ona layık bir şekilde ebedi istirahatgahında yatmasına imkân sağlayamadık. Hepimizin ortak kabahati bu” dedi. 

Denktaş, “Halkımız için olduğu gibi bizim için de sığınılacak bir limandı”

Siyasetçi, Demokrat Parti eski Başkanı, KKTC eski Başbakan Yardımcısı, Denktaş’ın oğlu, Serdar Denktaş da babasını anlatarak sözlerine başladı. Denktaş’ı aile bireyi olarak anlatmanın güç olduğuna işaret eden Serdar Denktaş, “Çocukluğum onun yokluğunda geçti, o hep davasının peşinde koşturup duruyordu. Ağabeyim Raif baba rolünü üstleniyor ben ise büyük kardeş rolüyle küçüklere bakıyordum. Babam davayla ilgileniyordu. Anlamadığım bir lisanda kendi evimizde ben yerde daktilo öğrenirken o da işlerini konuşuyordu. Baba çocuk ilişkisini yaşayamadık. Kız kardeşlerim bu ilişkiyi daha çok yaşadılar, bizler ise siyasi yönüyle ilişki içindeydik. Baba olarak bana hiçbir zaman engel olmadı. Halkımız için olduğu gibi bizim için de sığınılacak bir limandı. Aile içinde inanılmaz derecede bir boşluk hissediyoruz. Hem aile içinde hem de ülkede bu boşluğu dolduracak hiç kimseyi bulamadık, bulamayacağız” diye konuştu. 

“Çocuklarımla çocukluklarını yaşayamadım, gülüp oynayamadım”

Denktaş’la yıllar süren bir söyleşiden sonra hazırladığı çalışmayla Denktaş’ı bilinmeyen ve duyulmayan yönleriyle “Rauf Denktaş/ Yeniden Yaşasaydı” isimli kitabı hazırlarken yaşadığı anekdotu anlatarak Denktaş’ı anan Nur Batur, “1980’lerden beri kendisini tanıyorum, birlikte köy köy gezdik çok sayıda programa katıldık. Kitap çalışmasında da sabah saat 9’dan gece 11’e kadar beraberdik. Hayatı Kıbrıs davasıydı fakat ben çalışmamda bir insan olan Denktaş’ı tanımak istediğimi belirtmiştim. Bu nedenle hiç ağladınız mı? sorusunu sordum. O gün yanıt vermedi fakat ertesi gün bir sayfaya yakın yazıyı verdi. Orada, ‘Bugün Serdar’ın çocuklarına sarılışına, Rauf’un oğlunun araba yarışı ilgisine onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yapmasını görünce kendi eksikliklerimi görür gibi oluyorum. Çocuklarımla çocukluklarını yaşayamadım, gülüp oynayamadım, Serdar da herhalde çocukken arayıp da bulamadığı yakın ilgiyi kendi çocuklarından esirgememek duygusuyla hareket ediyor. Ender’in küçük oğlu Raif’e karşı gösterdiği sevginin altında herhalde bu yatıyor. Bensiz büyüyen çocuklarımın çocukluk hatıralarını anımsayamadığım için garip bir özlem içindeyim. Ölen üç çocuğumun matemini yeterince tutamadım. Raif vefat etmeden bir ay önce yanıma gelip vefat eden kardeşini rüyasında gördüğünü söylemişti. Ağlamak istedim ancak ağlayamadım, sarılıp öpmek istedim onu da yapamadım. Duygularımı dışa vurmamak bende içinde bulunduğumuz durum nedeniyle karakter haline gelmişti’ demişti. Bütün iç dünyasını böyle bir mektupla kaleme almıştı, ruhu şad olsun” sözlerine yer verdi. 

Erel, “Denktaş, günümüzde bulunmayan bir devlet adamıydı”

Denktaş’ın devlet adamı misyonuna değinen gazeteci Nursun Erel de anısını paylaşarak, “Değerli Denktaş, günümüzde bulunmayan bir devlet adamıydı. Nitelikli, vizyon sahibi, kompleksi olmayan, son derece iyi yetişmiş, esprisiyle, devlet işlerine hakimiyetiyle, davaya sahip çıkmasıyla tam bir devlet adamıydı. Esprili yanlarına ve mücadelelerine tanık olduk. Bir dönem son anda konuğumun randevusunu iptal etmesi üzerine Denktaş’ın kapısını çalmıştım. Aradım, durumumu anlattım, hemen sorularımı sormamı istedi. Söyleşiyi İngilizce yaptık, son derece ilginç bir röportaj olmuştu. O dönemlerde başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski Amerika Başkanı George W. Bush ile görüşmeye gidiyordu ve masada Kıbrıs konusu olacaktı. Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, referandum hazırlıkları öncesinde Denktaş ve Klerides’i buluşturmak istiyordu ancak yapamıyordu. Bende ikisinden de randevu alıp aynı soruları sorarak, bunları montajsız yayınlayıp adeta masadalarmış izlenimi yaratmak istedim. İkisi de kabul etti. Lefkoşa’ya geldik, randevu erken saatlerdeydi. Kimseyi bulamadık, içeri girdik, Denktaş’ın koltukta uyuduğunu gördüm. Uyanıp ceketini giyerek röportaja başlamamızı istedi. Bu kadar mütevazi, içten, samimi, bir insandı” dedi. 

Denktaş hakkında yapılan benzetmeye değinen moderatör gazeteci Zeynep Gürcanlı ise “Denktaş hakkında diplomatlardan şu benzetmeyi duyardım; ‘Akvaryumda bir balina’. Akvaryum küçük Kıbrıs sorunuydu, ama balina o müthiş birikim, müzakere gücü, ikna kabiliyeti ve liderliğiyle Sayın Denktaş’tı. Dünya lideri vasıflarına sahip ancak Kıbrıs meselesinde sıkışmış bir siyasetçi olarak görüyorlardı onu ve saygıyla bahsediyorlardı” diyerek, Kanlı’ya Denktaş ile yaptığı ilk mülakatı sordu. 

“Elleriyle biz gazetecilere kahve yaptı” 

Mülakatın yıllarca pek çok makalede kullanıldığını ifade eden Kanlı, “Denktaş’ı bu mülakatımdan önce tanıyordum. Daily News’te çalıştığım 1981 yılında Başkanla ilk mülakatımı yaptım. Çok içten ve mütevazı bir şekilde istediğimizi kabul etti. Bir Cumartesi günüydü ne kapıda ne de içeride kimse yoktu. Başkan bizi bekliyordu. Denktaş’a yönelik ilk şaşkınlığım sanırım bize ne içeceğimizi sorması ve elleriyle bana ve benimle birlikte mülakat için orada olan rahmetli Galip İsen arkadaşıma o gün kendisinin kahve yapmasıydı. İlerleyen yıllarda beraber tost yaptık, sahanda yumurta yaptık ama bize kahve yapması beni çok şaşırtmıştı. Röportajı İngilizce yaptık, Denktaş’ın İngilizcesi ağır, ağdalı ve nükteli olduğu için bazen anlaşılması güç oluyordu. Konumuz sürpriz bir seçim başarısıyla iktidara gelen sosyalist PASOK’un ve lideri Andreas Papandreou’nun Türk Yunan ilişkileri ile Kıbrıs sorunu üzerindeki olası etkileriydi. Başkan sosyalist bir yaklaşımın Türk Yunan konularında ve Kıbrıs meselesinde olumlu büyük değişiklikler yaratabileceğini ancak korkusunun kısa sürede o sosyalist iktidarın da aşırı milliyetçi bir çizgiye gelip ciddi bir baş ağrısı olabileceği oluğunu söylemişti. O mülakat yıllarca birçok makalede kullanıldı” dedi. 

“Babam Türkiye’ye inanılmaz bağlı müthiş bir Atatürkçüydü”

Denktaş’ın lider kimliğini ve KKTC mirasını anlatan Serdar Denktaş, “Kendimi bildim bileli Kıbrıs sorunuyla ilgileniyordu. Babam bundan başka bir şey bilmeyen Türkiye’ye inanılmaz bağlı, müthiş bir Atatürkçüydü. Babamı ilk kez ‘Git evinde konuş’ sözü ve ağabeyimin vefatında ağlamaklı görmüştüm. Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne (GATA) götürmüştük hasta yatağında yatıyordu, beni çağırdı ve ‘Kıbrıs’a dönelim’ dedi. ‘Orası da vatan burası da vatan, ama evimi özledim’ dedi. Böylesine Türkiye’yi kendi içinde benimsemiş birine Kıbrıs konusunda inandığı davayı anlatıyor diye git evinde konuş denmesi çok ağrına gitmişti. Son yıllarda kendisini üzen gençlerin özür dilemesi rahatlatmıştı ama bu acılar içinde kaldı” sözlerine yer verdi. 

“İnançla bu davaya sarılmasaydı bugün KKTC bir Türk Cumhuriyeti olmazdı”

2004 Kıbrıs Annan Planı referandumlarını gazeteci gözüyle izlediğini belirten Batur, Denktaş’ın bu anlamda baskı altında tutulduğunu anlattı. Batur, “Annan planını başından itibaren tüm süreçleriyle izledim. Denktaş’ın nasıl ağır bir baskı altında kaldığını, hasta yatağında bile bu planı kabul ettirmek için kendisine yapılan baskıyı gördüm. O dönemi de içine alacak şekilde cumhurbaşkanlığının son döneminde Kıbrıs’a gittim, işte o hüzünlü atmosferde ağladınız mı diye sorduğum zaman bir sayfalık mektubu getirmişti. Bütün yaşamını bu davaya verdi, öyle bir inançla bu davaya sarılmasaydı bugün KKTC, Kıbrıs’ta bir Türk Cumhuriyeti, olmazdı. Denktaş öyle bir Atatürkçüydü ki başucunda Nutuk vardı. ‘Ne zaman başım sıkışsa iki şeye bakarım birincisi Atatürk’ün Nutuk kitabı, ikincisi ise Allaha sığınmak için okuduğum, Allah’ın kelamı, Kur’an-ı Kerim’ derdi. Hastalığı sırasında GATA’da ziyaretine gittiğimde röportaj yapalım, ‘Kıbrıs bir Girit olacak diye korkuyor musunuz?’ dedim, ‘Çok korkuyorum, Kıbrıs Girit olacak’ dedi” sözlerine yer vererek, Denktaş’ın Kıbrıs için verdiği mücadelenin gençler tarafından bilinmesi gerektiğine işaret etti. 

“Annan planında adeta beyaz bir sayfaya imza atıldı”

Batur Annan Planına ilişkin ise “Ne yazık ki Akdeniz’de 20 seneyi kaybettik. Annan planının arkasında Amerika vardı, 2002’de bugünkü cumhurbaşkanı Erdoğan Beyaz Saray’a giderek orada Kıbrıs meselesinin konuşulması için dolaylı söz verdi. Başbakan olur olmaz da ülkenin gündemine gelen ilk konu Annan planı oldu. Annan planında adeta beyaz bir sayfaya imza atıldı. Kabul edilmeyen ne kadar madde varsa Türkiye’nin Kıbrıs Türk tarafının bunları kabul edeceği, Kofi Annan ne yazarsa yazsın altına imza atılacağı kabul edildi. Denktaş böyle müzakere olmayacağını belirtiyordu, hayatını müzakere masasında geçirmiş, KKTC’yi kurmuş bir müzakereci olarak olaya stratejik ve taktiksel olarak bakıyordu. Stratejisi, Kıbrıs Türk halkının egemen ve bağımsız olması ikincisi ise Akdeniz’de Türkiye’nin varlığının devam etmesiydi. Kıbrıs sorununda yapılan İkinci hata ise ekonomik ambargonun kaldırılacağı konusunda garanti alınmamasıydı. Yazılı bir söz alınmadan bütün plan kabul edilir mi? Dolayısıyla bu plan karşısında Denktaş’ın direnmesini haklı buldum” değerlendirmesinde bulundu.

“Doğu Akdeniz, Türkiye’nin ekonomik, siyasi, askeri çıkarları demek”

Kuzey Kıbrıs’ın yaşatılmasına yönelik öneriler sunan Batur, “Kuzey Kıbrıs’ta kurulan devletin yaşatılmasının hem orada yaşayan Kıbrıs Türkleri açısından hem de Türkiye açısından hayati olduğunu kamuoyuna anlatmak gerekiyor. Kıbrıs Türk halkı, mücahitlerin büyük fedakarlıkla 50-60 yılda kurulan bu yapıyı beğense de beğenmese de demokrasisi olan bu cumhuriyeti ayakta tutmalı. Denktaş Kıbrıs sorununu çözebilmek için her türlü öneriyi yaptı. Kıbrıs meselesine farklı yaklaşılmalı, stratejik mesele olarak bakılmalı, gençlerin bu meseleye sahip çıkması lazım. Türkiye’deki siyasetin de artık gözünü kapatmayıp Doğu Akdeniz’i kaybetmekte olduğumuzu görmesi lazım. Doğu Akdeniz demek Türkiye’nin ekonomik, siyasi, askeri çıkarları demek” dedi.  

Denktaş’ın, 13 maddede Annan planı neden kabul edilmemeli açıklaması

Erel de Annan sürecine ilişkin, “Annan’ın bu meseleye el atmaktan çekindiği ifade ediliyordu, ancak Başbakan Erdoğan ona şahsi sözünü vermiş, bunu mesele olarak ele alacağını, hazırlanacak metinde boşlukları dolduracağını belirtmişti. Mesele Türkiye gündemine böyle geldi, bizler Ankara gazetecileri olarak da süreci yakından izledik. Hatta şaşkınlık içindeydik, planın neden bu kadar savunulduğunu anlayamıyorduk. Yine o günlerde Denktaş TBMM’ye gelerek, Annan planının neden kabul edilmemesi gerektiğine ilişkin 13 maddelik bir konuşma yaptı. Sonrasında yapılan referandum günü de oradaydım, Denktaş’ı ziyaret ettim. Sarayın çevresi dikenli teller ve askeri araçlarla çevrilmişti o kadar şaşırtıcı bir manzaraydı ki bu, tanık olmak beni çok üzmüştü. Bu durumu Denktaş’a söylediğimde öyle bir şey görmediğini, fark etmediğini söyledi. Tevekkülle karşılamıştı” dedi. 

“Kıbrıs Türklerini ayazda bırakmayacak doğrudan ticareti sağlayacak adımlar atılmalıydı”

Denktaş’ın Annan planını başından itibaren reddettiğini söyleyen Kanlı, plana ilişkin karşılıklı görüş alışverişi yapma fırsatı bulduklarını ifade ederek, “Planı tümüyle okuyan az sayıdaki insanlardan biri olarak ilk değerlendirmem; ‘elimin tersiyle itemem, gönül rahatlığıyla evet diyemem’ şeklindeydi. Bunu dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e bir değerlendirme olarak söylemiştim, saatler sonra başkandan telefon aldım ve bu sözlerimi sordu. Bunun üzerine planı tartışmak için yanına gittim. Annan planı o güne kadar sunulan bütün planlardan daha ileride öğeler içermekle birlikte çok ciddi tuzaklarla doluydu. Bu tuzakları görüp bunları izole edecek yönde görüşmeler yapılması taraftarıydım, ancak başkan kabul etmedi. Ankara ise o dönemde Rumlar nasıl olsa reddedecek diyerek planın kabulünden yanaydı. Başkanın o zaman düşüncesi bu planın Rumlar tarafından reddedileceği, bizimkiler tarafından ise kabul edileceği ancak yarın bu planın Rumlar tarafından da kabul edilebilir olması için baskı altında kalınacağı, ileri ve hayati ödünler istenebileceği, bu nedenle de daha yüksek oranda hayır dememiz gerektiği yönündeydi. Kıbrıs davasındaki en büyük yanlışlık 24 Nisan 2004 akşamı oy sonuçlarına rağmen dönemin başbakanının Rumların esasında sadece Annan planını değil iki devletli federal bir çözüm hedefini istemediğini ilan ettiklerini görmezden gelmesi ve Denktaş’ın endişesini haklı çıkarırcasına “Rumlar elimi tutuncaya kadar uzattığım el, geri çekmeyeceğim” açıklamasıydı. Halbuki, Rum yönetiminin 1 Mayıs’ta tam üye olarak Avrupa Birliği’ne katılmasına kadar sadece birkaç gün vardı, o birkaç günü Denktaş aleyhine kampanya ile değil Avrupa Birliği’nden söz verdikleri gibi Kıbrıs Türklerini ayazda bırakmayacak doğrudan ticareti sağlayacak adımların atılmasını sağlamaya çalışmalıydık. Dışişleri bakanları düzeyinde böyle bir karar alındı ancak liderler tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girmedi, işte bunun sağlanması gerekiyordu. Burada ciddi hatalarımız var” dedi.

“Kıbrıs sorunu siyaset üstü noktada ele alınmalı”

Kıbrıslıların Türk ruhunu kaybetmesine yönelik iddialara yönelik soruyu yanıtlayan Denktaş, kültürel bir değişimin yaşandığını söyleyerek, “Kültürel bir değişim ısrarla yaşatılmak isteniyor. Kıbrıslı Türk Müslümandır. Ada insanıdır. Denktaş döneminde var olan Türkiye Kuzey Kıbrıs halkı arasındaki inanılmaz bağ hala devam etmiyor, zayıflama var. Hınca hınç haftanın iki gününde bayrak törenlerinden bugün bayrak tartışması yapılan bir ortama gelindiyse bunun altında yatan nedenleri hem sosyolojik hem de siyasal olarak araştırmamız lazım. İki devlet esasına dayalı egemenlik diyoruz ama kendi insanımız bize soruyor ‘Biz egemen miyiz ki egemenlik talebinde bulunuyoruz?’ Bu tartışmaları sona erdirecek yepyeni bir ilişki düzenini gerek. Gerek Türkiye yönetimi gerekse KKTC yönetimi ilişkileri bu hedefe göre yeniden şekillendirmeleri, oluşturmaları lazım. Aramızdaki kardeşlikten öte bağın tekrar kuvvetlendirilmesi, çok daha iyi bir noktaya gelmesi gerekiyor. Bu noktaya gelmemizi sağlayan 1878’den bu yana adanın Kıbrıslı Türkler tarafından korunmasıydı, eğer onu başaramasaydık, Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesi ve adadaki Türklüğü koruma azmi olmasaydı bugün Kıbrıs olmayacaktı, Akdeniz’de de Türkiye olmayacaktı. O nedenle Kıbrıs önemli. Yabancılaştık, ötekileştik, ötekileştirilmeye başladık. Bu yanlışları süratle değiştirmezsek çözüme ulaşmak mümkün değil. Girit’ten beter de olabiliriz” dedi.

Serdar Denktaş “Hem Kuzey Kıbrıs hem de Türkiye’de Kıbrıs sorunu siyaset üstü noktada ele alınmalı. Denktaş bu davayı tek başına götürmedi, Türkiye ile müşterek götürdü ve bunu diyalogla yaptı. Bunun yeniden sağlanması lazım. çünkü mevcut gidişat hiç iyi değil” diye konuştu.

14/01/2022 11:39
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Denktaş, online, söyleşi, gazeteciler cemiyeti
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.