Devlet çalışanına 13’ncü maaş için para aranırken, işçinin asgari ücrete artış istemesi ayıp mı?

ads ads ads ads
16/12/2020

ads

Ali Baturay Ali Baturay


    Covid-19 salgını şartları, uzun süre asgari ücret artışının konuşulmasını da engelledi, kesintilerle ödenen, tam ücret alınamayan ortamda asgari ücret artışı nasıl konuşulacaktı, konuşmak neye yarayacaktı? Halen de süreçte çok bir iyileşme yok ama işçi, emekçi için bıçak kemiğe dayandı.

   Sürekli olarak devlet çalışanlarına maaş ve 13’üncü maaş ödemek için hükümetin para aradığı haberleri gündemdeyken, yeni başbakanın ilk demeci 13’üncü maaşlarla ilgiliyken, asgari ücrete artış isteyen işçiye ne diyeceksiniz, “haksızsın” mı diyeceksiniz, “sus da otur yetine” mi diyeceksiniz? Hakkınız var mı bunları söylemeye?

   Asgari ücret, kriz olmayan dönemlerde bile tartışma konusudur. Ülkemiz işverenlerinin çoğu, ülke şartlarından kaynaklanan zorlukları öne sürerek, asgari ücretin fazla artmasını istemez.

    Kriz olmayan dönemlerde de işverenlerin çoğu hükümetlerden şikayetçi olur; bıktırıcı, boğucu bürokrasiden tutun da iş yapmak isterken karşılarına çıkan merkeziyetçi tutumun yıllardır devam etmesi/ işlerin hep en yukarıdan çözümlenmeye mahkum bırakılmasına, devlet çalışanları odaklı politika benimsemesinden, devletin sorunlarını çözmediği iş çevrelerinden sürekli direkt ve dolaylı vergiler talep etmesine, hiçbir hükümetin gerçek anlamda reel sektörü destekleme politikasının olmamasına kadar bir dolu şeyden yakınırlar.

    Bu yakınmaların yüzde 90’ı haklıdır, doğrudur ama bu sıkıntıları gerekçe gösterip de bedelini emekçinin ödemesini beklemek haksızlıktır.

   Birçok işverenin, yaşadıkları zorluklar için hükümetleri baskı altına alacağına, bu durumun düzelmesini sağlamak için bastıracağına, başka taraftaki mağduriyetlerini çalışanlarından keserek karşılamaya çalışması haksızlıktır.

    Şikâyet etmesine rağmen yasal ve adaletli davranan işverenler olduğu gibi, yaşadığı olumsuzlukları istismar edip, kaçak işçi çalıştıran, kaçak çalıştırmasa da yasalara aykırı bir şekilde maaş politikası belirleyen, çalışanına zamanında maaşını ödemeyen, yasal süreyi aşan uzun zaman dilimlerinde personelini çalıştıran, çalışanına insanca şartlar sağlamayan, hatta sosyal sigorta, ihtiyat sandığı yatırımlarını bile yapmayan işletmeler vardır.

    Kuzey Kıbrıs’ta çalışma yaşamı hep sorunlu olmuştur, hiçbir zaman istenen noktaya gelmemiştir, hep sorunlar yaşanmıştır, yasalar bir türlü uygulanamamıştır.

    Her türlü hakka sahip olup, düzenli bir şekilde maaşını, artışını alan, daha konforlu bir çalışma yaşamı olan devlet çalışanları ile özel sektör arasında hep uçurum olmuştur. Bu nedenle birçok kişi devlet kadrolarında çalışmak istemektedir.  

   Şimdi ülke, küresel bir sorun olan Covid-19 salgınının etkisi altındadır, işverenin sorunları kat be kat artmıştır, reel sektör katkı alamadığı gibi, bazı sektörler devletten alacağı milyonlarca parayı da tahsil edememiştir.  

Yani özel sektör geçmişte şikayet ettiği sorunların çok daha ağırını yaşamaktadır, 9 bin civarındaki işletme kapılarına kilit vurmuştur, faaliyetlerine devam edenler, geçmişteki gelirini elde edememektedir.

    Tabii ki işverenin bu mağduriyetleri; yine emekçileri, çalışanları fazlasıyla etkilemiştir, işsiz kalan da olmuştur, maaş alamadan çalışan da maaşının üçte ikisine, yarısına çalışan da vardır.

    İşçi/ emekçi, bu pandemi koşullarında işvereninin yaşadığı zorlukları görerek ısrarcı olmadı, “işsiz kalabilirim” endişesiyle olumsuz şartlarda çalışmaya devam etti, maaşından kesintileri talep etmedi, aldığı maaş evini geçindirecek miktarda olmasa da işine dört elle sarıldı.

   Örneğin turizmde olduğu gibi sektörü hiç çalışmayan ama işvereninin ondan vazgeçmediği kalifiye/ nitelikli personel de vardır, bunun için devletin yaptığı 1500 TL katkı da aksamaktadır, iki ay geriden gitmektir. Bu konuda ne işverenin isyanını ne de işçinin isyanını duyan var… Hükümet bozma, kurma oyunları oynanırken emekçiler perişan haldedir, gören yok…

   Şartlar öyle bir noktaya gelmiştir ki özveri de tasarruf da yine emekçilerden beklenir olmuştur.

   Halbuki emekçinin ne tasarruf edecek limiti ne de özveri gösterecek hali kalmıştır.

   Covid-19 salgınının ilk günlerinden beridir en çok mağdur olan kesim, dar gelirliler, emekçiler olmuştur, halen de mağduriyetleri sürmektedir.

   Ülkeyi yönetenler de işverenler de asgari ücreti konuşmayı bırakın, düşünmek bile istemiyor.

   İşveren battığını ya da batmak üzere olduğunu söylüyor, durumu biraz daha iyi olanlar “Biz de batarız, artışı kaldıramayız” diyor ve reel sektöre destek olmayan hükümeti işaret ediyor.

  Hükümet edenlerin ise reel sektöre yapmadığı katkıdan dolayı konuşmaya yüzü yok.

  Peki ne olacak? Evini geçindiremeyen, perişan olan, insanca yaşayamayan, borca gömülen işçi, emekçi ne yapacak?

  Halen işçinin tam maaşını ödeyemeyen sektörler varken, bazı işverenler çalışanına “kesintileri ister veya artış talep ederseniz işçi çıkarmak zorunda kalacağım” derken, devlet iki aydır 1500 TL katkıyı dahi ödemezken, küçük esnafa verilen 2000 TL’ler durmuşken, iş çevreleri devletin vatandaşları arasında ayrımcılık yaptığını, adaletsiz davrandığını, devlet çalışanına iyi bakarken özel sektörü unuttuğunu söyleyip sitem ederken, biz asgari ücret konuşmaya çalışıyoruz.

    Tüm şartları toplayın, tümü de özel sektör çalışanının aleyhine gelişiyor, özellikle de dar gelirlilerin, işçilerin aleyhine… Kabak geliyor emekçinin başına patlıyor.

    Asgari ücret tabii ki artırılmalı, çünkü işçiler aç kalmakla karşı karşıya, ev geçindirmekte zorlanıyor.

    Adaletsiz düzen, salgın şartlarında emekçiyi, dar gelirliyi bir o kadar daha yakıyor.

    Hükümet edenler, işverenlerin sürekli dile getirdiği bazı sorunlarını çözmeli, bazı beklentilerine cevap vermeli, devlet çalışanıyla, reel sektör arasında açılan makası daraltmalı, biraz da bu tarafa bakabilmelidir, bunun karşılığında da asgari ücret artırılmalıdır.

     Devlet çalışanlarına maaş ve 13’üncü maaş bulmak için tüm şartları zorlayan hükümet, işçisine asgari ücret artışını çık mu görecek, bunun karşılığında işverenin bazı mağduriyetlerini gidermeyecek mi? Eğer bunu yapmayacaksa o hükümete ne gerek var ki?

     Devlet, işveren, işçi üçgeninde yine en zayıf halka işçi olmamalı, özveri işçiden istenmemeli, yine işçiye “tasarruf et” denmemeli, çünkü işinin dayanacak gücü kalmadı.

16/12/2020 20:39
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS:
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.