Dört- beş ayda o kadar çok şey yaşadık ki; insanlar nasıl güvensin siyasete ve siyasilere?

ads ads ads ads
23/12/2020

ads

Ali Baturay Ali Baturay


  Bu ülkede siyasete ve siyasilere güven her geçen yıl azalmaktadır. Son dönemlerde yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında böyle sonuçlar ortaya çıkıyor ama bunu görebilmek için kamuoyu yoklamasına gerek de yok.

  İşin kötü tarafı; insanlar genelleme de yapmaktadır, tüm siyasileri aynı kefeye koymaktadır, halbuki ilkeli, sağlam duran siyasiler de vardır ama kurunun yanında yaş da yanmaktadır.

  Yönetime gelen siyasilerin çoğunun başarısız olması, muhalefette söylediklerini iktidarda yapamaması, geçmişten gelen kötü taktiklerin, yöntemlerin uygulanmaya çalışılması ama bunun verimsiz, kısır bir döngü yaratması sonucu hep bir hayal kırıklığı yaşanıyor.

   Siyasete ve siyasilere güven azaldıkça da birçok değerli insan siyasete atılıp da yıpranmak, başarısız olmaktan korkuyor.

   Tabii siyasetin içinde olan birçok kişi, neredeyse onlara güvenin daha da azalması için ellerinden ne geliyorsa yapıyor.

  Vaat ettiklerini yerine getirmeme mi istersiniz, dün başka bugün başka konuşmak mı istersiniz, kendi yaptığı yasalara, kendi koyduğu kurallara uymama mı istersiniz, yasa dışı işlerin içine/ yolsuzluğa karışma mı istersiniz, parti içi ilişkilerde yanlışları görmek istememe mi istersiniz? Ne ararsanız var…

   Tutarlı olamamaları, bitmek bilmeyen çelişkiler yaşamaları, siyasilere güveni azaltmaktadır.

   Ortaya fark koyamama, icraat yapamama bir yana, bir de bazı siyasilerin isimlerinin bazı olaylarla anılması güven kırıcı oluyor.  

  İşin kötü tarafı, siyasileri omuzlarında taşıyanlar da arkalarından söylemedik lâf bırakmamaktadır.

  Gözümle, kulağımla şahit oldum, birkaç yıl önce bir düğündeydik; bir bakan geldi düğüne, bir anda birçok kişi etrafını sardı, bir ilgi, bir hürmet ki sormayın.

   O bakanın partisinin üyesi olan bir kişinin, sarılıp öptüğü ve ona övgüler yağdırdığı bakanın ardından söylediği kötü sözleri duyunca şok oldum.

    O kişi, evlenen çifti tebrik edip ayrılan bakanın ardından “Yalancının tekidir, ne güvenir ne de severim onu” demişti.

    Ona fena fena baktığımı ve tavrını onaylamadığımı fark eden o kişi; “Ne? Ne var? Yanlış mı söyledim? Sen her gün onları eleştiriyorsun da ben ‘yalancı’ deyince neden kızıyorsun?” diye sormuştu bana…

    Benim tepkim, aslında o adamın ikiyüzlülüğüneydi; bakanın yüzüne karşı başka, ardından başka konuşmuştu, yüzüne karşı onu yere göğe sığdıramamış, ardından da çekiştirmiş, çok kötü şeyler söylemişti.

    Bunun neden anlattım? Anlattım çünkü vatandaşların birçoğu “güvenmem” dediği siyasilere yalakalık yapıyor, göklere çıkarıyor, ondan menfaat sağlamaya çalışıyor. Menfaatler üstünden giden bu ilişki ise fırsat eşitliğini engelliyor, adaletsiz ve partizanca icraatlar yapılmasına neden oluyor.

   Siyasileri denetleyecek, sorgulayacak olan birçok kişi onu övmekle, ona yalakalık yapmakla zaman harcıyor, siyasinin vatandaşın hizmetinde olması gerektiği gerçeğini terse çeviriyor, bir süre sonra o siyasi ulaşılmaz hale getiriyor.

    Yani siyasilerin birçoğunun güvenilmez olmasında vatandaşların da büyük katkısı vardır.

    Sorgulamayı, hesap sormayı beceremezseniz, toplumsal değil de kişisel menfaatleriniz için siyasilerin peşinde koşarsanız, siyasiler kısıtlı sayıda kişinin menfaatlerini karşılayacağı için çok sayıda kişi mağdur olur, sonuçta aslında herkes kaybeder.

    Sonra da “Bu ülkede hiçbir şey doğru dürüst olmaz” deriz… Olmaz tabii… İşte son günlerde yaşanan olaylara bakın; eski başbakanlardan, UBP eski Genel Başkanı ve UBP Lefkoşa Milletvekili Hüseyin Özgürgün, banka hesabına meçhul yerlerden yatırılan büyük paraların izahatını yapamıyor, Başsavcılık hakkında rapor hazırlıyor, dava dosyalıyor, mecliste dokunulmazlığı kaldırılıyor, 1.5 yıldır ülkeye ve meclise gelmiyor ve UBP’li, DP’li, YDP’li vekiller onu haklı görüyor, istifa talebini kabul etmiyor.

     Tüm bu olanlar yetmezmiş gibi, kurultay sürecinde bazı adayların Özgürgün’e meclis başkanlığını teklif ettiğini öğreniyoruz ve Özgürgün de bu görevi istediğini söylüyor, daha da kötüsü bazı milletvekili arkadaşları, bu görevin ona verilmesini istiyor. Akıl alır gibi değil…

     Muhalefet sıralarındayken, çalışmadan, işe gitmeden maaş çeken devlet çalışanlarıyla ilgili tedbir alınması gerektiğini söyleyen DP’liler, YDP’liler Özgürgün’ün yaptıklarını görmezden geliyor, ona arka çıkıyor.

      Cumhurbaşkanlığı seçiminde müdahaleden bahseden ve sert açıklamalar yapan Serdar Denktaş’ın partisi DP, mecliste TDP’nin seçimle ilgili meclis araştırması önerisine karşı çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunun gecesi bu mealde şikayetlerde bulunan YDP’liler de meclis araştırması istemedi. Hatta UBP kurultayına müdahale olduğunu söyleyen iki UBP’li milletvekili de araştırmaya onay vermedi. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde UBP dışında hemen tüm taraflar, “Ersin Tatar seçimi kazanmazsa Türkiye, KKTC’ye katkı yapmayacak” algısının yaratılmasından şikayetçiydi ama sonra bazıları unutuyor bunları, ya da unutmak işlerine geliyor, başka bir menfaatle… Herkes başı sıkıştığında bir şeyler söylüyor ama iş bu konuda bir şeyler yapmaya gelince suspus oluyor.

    YDP’li bir hükümete onay vermeyeceğini söyleyen DP’li Koral Çağman, kendisine bakanlık verince, her şeyi unutuyor, söylediklerini yutuyor. Serdar Denktaş’ın UBP’den şikayetleri bir anda anlamsız hale geliyor. Hükümet kurmaya çalışırlarken, aradaki kopukluklarda Erhan Arıklı’nın hem Serdar Denktaş hakkında hem de Koral Çağman hakkında söylediği ağır sözler de unutuluyor, hükümet ortağı oluyorlar.

     Seçim sürecinde iktidarın büyük ortağı UBP, Yüksek Seçim Kurulu kurallarına uymuyor, seçim yasaklarını umursamıyor, pandemiyle ilgili kendi koyduğu kuralları ihlal ediyor, seçim öncesi ve sonrası partizanca istihdamlar yapıyor ve her şey normalmiş gibi yansıtılmaya çalışılıyor.

     Pandemi sürecinde, ülkenin kapalı olduğu ve en katı kuralların uygulandığı bir dönemde “Özel Jet Krizi” diye bir olay yaşanıyor ve aylardır bu konuda polisin ve Başsavcılığın raporu açıklanmıyor.

     UBP kurultayında en fazla oyu alan iki aday bir şekilde adaylıktan geri çektiriliyor, yedi bine yakın üyenin iradesi dikkate alınmıyor, hiç aday bile olmayan başka biri bir şekilde başkan ve başbakan oluyor. Bu da normalmiş gibi sunulmaya çalışılıyor.

     Azınlık hükümeti kurulurken aniden üç HP milletvekili partilerinden istifa edip, üçlü koalisyona koltuk değneği oluyor ve yine birçok kişi hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Bu kadar şeyi yaşadıktan sonra siyasete, siyasiye ya da bu ülkedeki sözde sisteme nasıl güvensin insanlar?

     Tabii yalnızca güvenmemek yeterli mi? Güvenmeyeceksin ama hiçbir şey de yapmayacaksın neye yarar? Daha ne yaşamak lazım acaba merak ediyorum?

23/12/2020 22:00
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS:
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.