Feridun: ''Elektronik Etiket Tüzüğü ile kastedilenin ne olduğu belirsiz''
Prof. Dr. Mete Feridun, aşbakan Ünal Üstel’in “Elektronik Etiket Tüzüğü’yle çarşıyı denetim altına alacağız” şeklindeki açıklamasını değerlendirdi
04/10/2024













Bir dönem İngiltere Merkez Bankasında da görev almış olan, Doğu Akdeniz Üniversitesi Finansal Düzenleme ve Risk Yönetimi Merkezi Başkanı ve Bankacılık ve Finans Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mete Feridun, Cumhuriyet Meclisi’nin açılışında konuşan Başbakan Ünal Üstel’in “Elektronik Etiket Tüzüğü’yle çarşıyı denetim altına alacağız” şeklindeki açıklamasını değerlendirerek Elektronik Etiket uygulmasının muhtemel sonuçları ile ilgili görüşlerini paylaştı.
Feridun, “Elektronik Etiket Tüzügü” ile Devletin kasasına girecek olan verginin artacağını ancak bunun çok büyük ihtimalle hayat pahalılığının artması pahasına gerçekleşeceği yorumunda bulundu. Feridun, bu bakımdan söz konusu Tüzüğü enflasyonla mücadeleden çok devletin kasasına girecek vergi miktarıyla ilgli bir uygulama olarak niteledi.
Feridun’un açıklamaları şöyle:
“Fiyat denetimi ile kastedilenin ne olduğunu anlamamız gerekiyor”
Elektronik Etiket Tüzüğü'nü beklerken bazı kavramları gözden geçirmekte fayda var. Başbakan Ünal Üstel’in açıklamasından söz konusu Tüzüğün “çarşıyı denetim altına alma” maksadı taşıdığı anlaşılıyor. Bence fiyat denetimi konusunu biraz irdelemek gerekiyor. Fiyat denetimi eğer sonucunda bir yaptırım uygulanabilecekse bir anlam ifade eden bir kavram. Yani ülkemizdeki mevcut mevzuat çerçevesinde bir mal (veya hizmeti) yasal olarak “denetimli mal” ilan etmedikten sonra bunların fiyatlarını denetlemenin pek bir anlamı yok.
Ancak, bu yönde bir adım atılıp atılmaması ayrı bir tartışma konusu. Devletin piyasaya doğrudan müdahale ederek bir tavan fiyat uygulması gerçekleştirmesi kaş yapayım darken göz çıkarmasına da yol açabilir. Dolayısıyla, “denetimli mal” kapsamı çerçevesinde bir yaptırım uygulanacaksa bu konuda çok dikkatli olunması gerekiyor. Nitekim, bu konuda hem mevcut hükümetin hem de geçmiş hükümetin haklı olarak tereddütlü davrandığını görüyoruz. Aslında doğru olan da bu. Mal ve hizmetlerin piyasada oluşan fiyat mekanizmalarına müdahalenin sonu yok. Bunun sonuçları kısa vadede vatandaşı memnun etse de uzun vadede ekonomi açısından olumlu olmayabilir. Peki yasal olarak böyle bir yetki var mı? Var. Bu konu sıklıkla gündeme geliyor. Mevzuatı ve yakın geçmişte bu konuda yapılan açıklamaları hatırlamakta fayda var.
“Mal ve Hizmetler (Düzenleme ve Denetim) Yasası’nı doğru anlamak lazım”
Hükümetlerin 21/1977 sayılı Mal ve Hizmetler (Düzenleme ve Denetim) Yasası’na atıfta bulunarak fiyat denetimi konusunu gündeme getirdiklerini görüyoruz . Örneğin, 16 Ağustos 2018 tarihinde yapılan basın açıklamasında “Hükümet arzu etmemesine rağmen, aşırı fiyat artışlarına karşı gerekirse piyasaya müdahale etme kararlılığındadır” şekline bir ifade kullanılarak yasanın gerekli görülmesi halinde Ekonomi Bakanlığı’na bazı malların “denetimli mal” kapsamına alınma yetkisi verdiği hatırlatılmıştı. Ancak bu yetki sınırlı bir şekilde kullanılarak tüp gazdaki artışın bir bölümünün geri alınması şeklinde kullanılmıştır.
8 Temmuz 2023 tarihinde Kıbrıs Postası’na verdiği röportajda Sayın Göksel Saydam, söz konusu yasanın aslında piyasada yer alan tüm mal ve hizmetlerin denetlenmesini içerdiğine dikkat çekerek, söz konusu yasanın ülkede sadece akaryakıt ve LPG gaz için kullanılmasını eleştirmiş ve hükümetin serbest piyasa bahanesiyle fırsatçılara göz yumduğunu iddia etmişti. Saydam, yasanın, fiyat düzenlemesi ve denetimi için çıkarıldığını hatırlatarak, sadece denetime tabi mal ve hizmetlerin değil, piyasada yer alan ve “elzem ihtiyaçlar” olarak nitelenebilecek tüm mal ve hizmetlerin denetlenmesi ve cezaların yeniden düzenlenmesini gerektiğini savunmuştu.
Sayın Saydam, bu mal ve hizmetlerin neler olabileceği konusunda şöyle demişti: “Temel gıda, ilaç, hijyen ürünleri ve eğitimde kullanılan mallar gibi alanlarda fahiş fiyatlar uygulanamaz. Bu kalemler lüks değildir, olmamalıdır. Aynı şekilde ulaşım, doktor gibi zaruri hizmetlerde de fahiş fiyat uygulanmasının önüne denetimlerle geçilmelidir.” Bunun da ötesinde, yasanın fiyatı sabit tutması veya düzenlemesi için Bakanlar Kuulu’na yetki verdiğini hatırlatan Saydam, Bakanlar Kurulu’nun halkın hayatını idame ettirebilmesi için mal ve hizmet fiyatlarının denetimi konusunda yetkili olduğunu ifade etmişti.
Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu ise 30 Ocak 2024 tarihli Er Meydanı programında bir önceki Hükümet döneminde 30 kadar malın Kararname ile “denetimli mal kapsamına alındığını ama bu malların karlılık oranlarının denetlenmesinin teknik altyapı ve personel sayısının yetersiz olması nedeniyle mümkün olmadığını söylemişti.
“Hükümetler haklı olarak tereddütlü davranıyor”
Haklı olarak Hükümetlerin bu konuda tereddütlü davrandığı görülüyor. Örneğin, 16 Ağustos 2018 tarihinde yapılan basın açıklamasında, Bakanlar Kurulu “dar gelirli insanların alım gücünün korunması için her kesimin üzerine düşenin azamisini yapmasını gerektiren bir dönem olduğunu” belirterek bunun hükümet açısından “öncelikli gündem maddesi olduğu” söylenmişti. Ancak, fiyat artışları konusunda ne gibi bir tedbir alınacağına dair somut bir açıklama yapmak yerine “bazı kesimlerin, özellikle bazı gıda ürünlerinde yapılan fiyat artışlarıyla, kişisel çıkarlar için krizi fırsata çevirme” gayreti içinde oldukları” şeklindeki duyumlar ve iddialar hatırlatılmıştı.
Açıklamada şöyle denilmişti: “Hükümetin serbest piyasaya müdahale olanakları sınırlıdır. Ancak 21/1977 sayılı Mal ve Hizmetler (Düzenleme ve Denetim) Yasası, Ekonomi Bakanlığı’na, gerekli gördüğü hallerde, herhangi bir imalatçı veya ithalatçıdan, imal veya ithal ettiği malların dökümünü, malı ilk defa piyasaya sürmeden önce veya herhangi bir zamanda maliyet artışı durumunun bildirilmesini” isteme ve yine aynı Yasa çerçevesinde kalite ve fiyat denetim memurları aracılığıyla denetim yapma yetkisi vermektedir”.
Açıklamanın devamında, Yasa’nın 3’üncü maddesine atıfta bulunularak, bu maddenin Bakanlar Kurulu’na vermiş olduğu yetkiye ilişkin olarak şu hatırlatmada bulunulmuştu: “Kamu yararı için bir mal veya hizmetin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti koşullarına uygun fiyatlarda elde edilebilmesini sağlamak amacıyla, bazı mal ve hizmetlerin, bu Yasa kuralları gereğince denetime veya düzenlemeye tabi olmasını zorunlu gördüğü zaman bununla ilgili ve bu Yasada “denetim emri” diye anılan ve Resmi Gazete’de yayımlanan bir emirle, ilgili mal veya hizmeti “denetime tabi mal veya hizmet” statüsüne alma ve bu mal veya hizmetin azami fiyatını belirleme yetkisi vermektedir”.
Kısacası, görüleceği gibi, 21/1977 sayılı Mal ve Hizmetler (Düzenleme ve Denetim) Yasası aslında hükümetlerin uygun gördükleri hizmet veya ürünleri “denetime tabi mal veya hizmet” olarak niteleyerek bunların azami fiyatını belirleme yetkisi söz konusudur. Bu yetkinin kullanılmasından kaçınıldığı görülmektedir. 16 Ağustos 2018 tarihli açıklamanın devamında ayrıca Hükümetin beklentisinin “serbest piyasaya müdahale gerekmeksizin, bu dönemde ithalatçı ve imalatçıların tüketiciye mümkün olan en ucuz fiyattan mal ve hizmet sunma gayreti içerisinde olması” olduğu ifade edilmiş ancak “yoğunlaştırılacak denetimler sonucunda ters yönde girişimler içinde bulunulduğunun tespit edilmesi durumunda, hükümetin Yasa’dan kaynaklanan yetkilerini kullanmakta herhangi bir tereddüt göstermeyeceği” uyarısında bulunulmuştur.
“Denetimli mal konusunda dikkatli olunması gerekiyor”
Aradan geçen sürede Hükümetlerin bu yetkiyi kullanmamış olması CTP Milletvekili Devrim Barçın tarafından da eleştirilmiştir. Barçın, 8 Temmuz 2023 tarihinde yaptığı açıklamada söz konusu yasa çerçevesinde “temel tüketim mallarının Bakanlar Kurulu kararı ile “denetimli mal” ilan edilmesi gerektiğini söyleyerek Bakanlar Kurulu ve Ekonomi Bakanlığı'nın ilgi yasayı uygulamayıp, denetimli mal kararı üretmemesini eleştirmişti. Sayın Barçın söz konusu bakanlıkların bu malların satışından elde edilebilecek azami kar yüzdeliğinin düzenlemesi ve denetlemesi gerektiğini ifade etmiştir. Barçın, bu konudaki eleştirisini şu şekilde ifade etmiştir: “Hukuki olarak bu süreç işletilmediği takdirde hiçbir makamın denetim yapma yetkisi olmayıp, piyasaya müdahale etme hakkı da yoktur, yani sorun Bakanlar Kurulu ve Ekonomi Bakanlığı'nın ilgi yasayı uygulamayıp, denetimli mal kararı üretmemesidir.”
Bu noktada, söz konusu hukuki yetkinin kullanılmasının piyasa dinamikleri açısından önemli sonuçlar doğurabileceğini hatırda tutmak gerekir. Tavan fiyat uygulamaları gibi doğrudan müdahaleler, piyasa mekanizmasına zarar verebileceğinden, uygulamanın kapsamı ve süresi titizlikle değerlendirilmelidir. Bu uygulamalar kısa vadede tüketiciyi koruma amacı taşısa da, uzun vadede arz-talep dengesini bozarak piyasa mekanizmalarına olumsuz etkilerde bulunabilir. Dolayısıyla bu konunun ekonomi bilimi çerçevesinde, özellikle de üretici ve tüketici davranışlarına ilişkin veriler ışığında, değerlendirilmesi gerekir.
“Elektronik Etiket Tüzüğü ile kastedilenin ne olduğu belirsiz”
Hayat pahalılığını aşağı çekmek için geçirileceği söylenen ve Meclis açılış konuşmasında önemli bir tedbirmiş gibi lanse edilen Elektronik Etiket Tüzüğü, sadece marketlerin "Elektronik Raf Etiket Sistemi" kullanmasının sağlanmasından ibaret bir uygulama mı yoksa daha kapsamlı bir uygulama mı burası net değil. Eğer durum buysa fazla ümitlenmemekte fayda var. Bilindiği gibi bu konu Sayın Erhan Arıklı’nın Ekonomi ve Enerji Bakanı olduğu dönemde de gündeme gelmiş ama kamuoyuna bu konuda detaylı bir açıklama yapılmamıştı.
Peki nedir bu sistem? Marketlerde ürünlerin fiyatlarını merkezi bir sistem üzerinden otomatik olarak güncelleyeren bir mağaza içi fiyat yönetim sistemi. Bu sistemle raf ve kasa fiyatı arasındaki fiyat farkları gideriliyor ve istenirse fiyatlar gerçek zamanlı olarak takip edilebiliyor. Hepsi bu.
Ülkedeki enflasyonun temel sebeplerinden biri marketlerde raf ve kasa fiyatı arasında ciddi fiyat farklılıklarına rastlanıyor olması olsa bu uygulamanın hayat pahalılığını aşağı çekmek için önemli bir araç olacağı iddia edilebilirdi. Benim bildiğim kadarıyla münferit hatalar dışında böyle bir durum yok. Olsaydı bile bunun enflasyonun temel sebeplerinden biri olduğunu iddia etmek doğrusu gülünç olurdu.
Hatırlanacağı gibi 2018 yılında geçirilen “Tüketicilerin Fahiş Fiyatlardan Korunması İçin Yasa Gücünde Kararname” fiyat denetim memurlarına bir takım yetkiler vermişti. Neydi bu yetkiler? Fahiş fiyat uygulandığı konusunda şüphe uyandıracak verilere ulaşmaları halinde Rekabet Kurulu’na başvuru ve Maliye Bakanlığı’na bildirim yetkisi. Benim bildiğim kadarıyla anında ceza kesme yetkisi verilmesi diye bir durum yok. Peki bu yetkiler hayat pahalılığını aşağı çekmek için işe yaradı mı? Hayır.
Basına yansıyan haberlerden fiyat denetim memurlarının tarihi geçmiş mal satılması, kasa fiyatı ile raf fiyatının uyuşmaması, fiyat etiketinin bulundurulmaması veya etiketin eksik bilgi içermesi gibi sebeplerle cezalar kestiğini anlıyoruz. Ama doğrusu Kararname'nin isminde yer alan fiyatların "fahiş" olması gibi bir sepepten dolayı ceza kesilmiş olduğunu ne duyduk ne gördük.
Bu bakımdan söz konusu Kararname ile dağ fare doğurmuştu diyebiliriz.
Fiyat denetim memurları “fahiş” olarak nitelendirilebilecek herhangi bir fiyat artışı tespit etmeleri durumunda ithalatçı, üretici ve satıcılardan bilgi ve belge talep etme yetkisine sahip olmuşlardı. Yani şu anda da bildiğim kadarıyla geçerli olan durum, fiyatlarla ilgili ceza kesme değil, istedikleri bilgi ve belgelerin en geç üç gün içerisinde verilmemesi durumunda idari para ceza kesme yetkisine sahip olmalarından ibaret. Hazırlanmakta olan Elektronik Etiket Tüzüğü, fiyat denetim memurlarına “fahiş fiyat artışı” gerekçesiyle anında ceza kesme yetkisi verecek mi? Verse bile bu ne ölçüde uygulanabilecek? Bunlar belirsiz. Bu durumda söz konusu Tüzüğün ülkedeki hayat pahalılığını aşağı çekme konusunda kayda değer bir fayda sağlama ihtimali var mı? İlgili Tüzüğü görmeden önyargılı davranmamak adına bu sorunun cevabını sonraya bırakalım.
“Elektronik etiket uygulamasının pratikte fiyatlara bir etkisi olup olmayacağı soru işareti”
Öyle anlaşılıyor ki bu yeni denetim mekanizmasıyla ürünlerin fiyat artışlarının daha net görülmesi veya takip edilmesi hedefleniyor ama detayları bilmiyoruz. Kastedilen mağazalarda ve marketlerde ürün fiyatlarının dijital ekranlarda gösterilmesi mi yoksa bu fiyatların merkezi bir sistemle takip edilmesi mi orası net değil. Ama bunun net olmaması çok da önemli değil çünkü her iki şekilde de bu uygulamanın ne gibi bir faydası olacağı büyük bir soru işareti.
Devlet veya tüketiciler fiyat değişikliklerini daha hızlı ve net takip edebilecek olsa farkedecek olan nedir bunun da açıklanması gerekiyor. Bana göre burada bir mantık hatası var. Konu fiyat artışlarının kolay takip edilip edilmemesi değil, enflasyona yol açan sorunların tespit edilip tedbir alınması. Fiyat artışı olduğunu zaten biliyoruz. Sorun fiyat artışlarının dijital olarak değil analog olarak takip edilmesi değil. Yani yüksek ateşle yoğun bakımda yatan bir hastamız var. Doktor çıkıp diyor ki merak etmeyin artık hastanın sıcaklığını elektronik termometreyle ölçeceğiz ve yakından takip edeceğiz. İyi de sıcaklığa yol açan nedir bunu tespit edip buna göre bir tedavi uygulamayacak mıyız? Esas konu aslında bu.
Tüzüğü görmeden yorum yapmak yanlış olur ama konu anladığım gibiyse görmeye gerek olmadığını söyleyebilirim. Eğer benim geçen gün yorumladığım gibi enflasyona yol açan temel sebep enflasyon beklentileriyse, fiyatların daha yakından takip edilmesi olsa olsa enflasyon beklentilerinin yükselmesine yol açacağından muhtemelen faydadan çok zarara yol açacaktır. Yok eğer bu uygulamayla eş zamanlı olarak henüz bilmediğimiz bir takım radikal tedbirler de hayata geçirilecekse onu da ayrıca değerlendirmek gerekecek.
“Elektronik Etiket” uygulaması enflasyonu yükseltebilir
Benim anladığım kadarıyla aslında “Elektronik Etiket” konusunun hayat pahalılığını önlemekle pek bir ilgisi yok. Esas amaç Devlet’in vergi gerlirlerini artırmak. Elektronik Etiket Tüzüğü ile Devletin kasasına girecek olan vergi artacaktır ancak bu çok büyük ihtimalle hayat pahalılığının artması pahasına olacaktır. Yani, “Elektronik Etiket” uygulaması enflasyonu muhtemelen yükseltecektir.
Bunun sebebini izah edebilmem için 2024 yılının başını hatırlayalım. Bu dönemde Hükümetin 9 ay önce de üç aşağı beş yukarı aynı noktada olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu, 30 Ocak 2024 tarihli Er Meydanı programında özellikle temel gıda ve tüketim maddelerinde fiyatların çok kısa süre içerisinde iki katına çıktığını ancak enflasyonun kontrol altına alınması için sadece maaş artışlarıyla mümkün olmadığını, enflasyonla mücadelenin daha geniş kapsamlı tedbirler gerektirdiğini belirtmişti. Sayın Amcaoğlu ülkedeki ürünlerin fiyatlarının büyük ölçüde belli başlı büyük işletmelerce belirlendiğini ve bunların denetlenmesi gerektiğini ifade etmiş, piyasadaki fiyatların yüksek olmasının başlıca sebebinin Cypruvex, Binboğa Yem Fabrikası, Koop Süt ve Toprak Ürünleri Kurumu gibi devlet kurumlarının yaşadığı sıkıntıların olduğunu açıklamıştı.
Gelinen noktada halen daha bu geniş kapsamlı tedbirlerin bir türlü alınmamış olduğunu görüyoruz. Sayın Bakan, Ticaret Dairesi'nin ülkedeki fiyat artışlarını kontrol altına almak amacıyla kapsamlı denetimler yapıldığını belirterek ticaret dairesinde 24 kişilik bir ekibin, fiyat denetimi yapmakla sorumlu olduğunu açıklamıştı. Ama bu açıklamalardan aslında yapılan denetimin sadece raf fiyatları ile kasadaki fiyatların uyumlu olup olmadığıyla ilgili olduğu anlaşılıyordu.
Burada en büyük sıkıntının yasal mevzuatın cezalandırmaya olanak tanımaması olduğu öne sürülüyordu. Aynı programdaki açıklamalarında fahiş fiyat uygulamaları konusunda yasal boşluklar olduğuna dikkat çeken Amcaoğlu, söz konusu fiyatların yasal bir çerçevede denetlenmesi ve cezalandırılması için yeterli mevzuat bulunmadığını, bu konuda başsavcılığa başvurarak yasal düzenlemeler talep ettiklerini belirtmişti. Başsavcılığın mevcut yasaların bu tür denetimlere olanak vermediğini bildirmesi üzerine, hükümetin yeni düzenlemeler üzerinde çalışmaya başladığını ifade etmişti.
Sayın Bakan, planlanan “Elektronik Etiket” uygulamasından da bahsederek bunun fiyat denetiminde önemli bir adım olarak hayat pahalılığına karşı mücadelede kilit rol oynayacağını iddia etmişti. Elektronik etiket sistemi ile tüketicilerin ürünlerin satış fiyatını, maliyetini ve karlılık oranlarını anında görebileceğini ve böylelikle fiyatların daha şeffaf bir şekilde takip edilebileceğini söylemişti.
Sayın Amcaoğlu, bu sistemle işletmelerin karlılık oranlarının daha etkin bir şekilde denetlenebileceğini çünkü elektronik etiketler üzerinden maliye ve ticaret dairelerine fiyat verilerini anında sağlayacağını, böylece devletin denetim mekanizmalarının daha etkin çalışacağını söylemişti. Ancak, bir malı yasal çerçevede “denetimli mal” kapsamına almadıktan sonra, serbest piyasa ekonomisinde bir işletmeye ürünlerini hangi fiyattan satacağına dair bir yaptırım uygulanamayacağını itiraf etmiş ve narh uygulanmasının mümkün olmadığını açıklamıştı. O halde aslında, devlet fiyatları denetleyebiliyor ama fiyat artışlarıyla ilgili olarak piyasaya herhangi bir müdahalede bulunamıyor. Böyle bir müdahalede bulunulabilmesi için piyasadaki bütün sık tüketilen ürünlerin “denetimli mal” kapsamına alınması gerekiyor ki bu mümkün değil.
O halde bu noktada denetlemenin ne manası var sorusunun cevabını da vermekte fayda var: Sayın Bakan açıklamalarında karlılık oranlarının Maliye Banaklığınca denetlenmesinden bahsetmişti. Öyle anlaşılıyor ki bu denetlemenin maksadı, işletmelerin karlılık oranlarının KDV beyannamelerinde sundukları bilgilerle örtüşüp örtüşmediğinin denetlenmesiydi. Yani aslında denetleme ile kastedilen fiyat artışlarının karşılığında işletmelerin devlete gerekli vergiyi ödeyip ödemediklerinin tespit edilmesi ve kazançlarıya doğru oranda vergi vermelerinin sağlanması. Bu bakımdan, aslında meselenin piyasadaki fiyatlardan çok şirketlerin kazançları ve ödedikleri vergiyle ilgisi var.
Oysa ki konumuz kamu maliyesi değil hayat pahalılığı. Hükümet bize bu uygulamanın hayat pahalılığını düşüreceğini söylüyor. O halde kritik soru şu: Şirketlerin fiyat artışları karşısında devlete ödemesi gereken verginin denetimi sıkılaştığı zaman fiyatlar düşecek mi yoksa yükselecek mi? Siz bir işletme olarak belli bir karlılıkta çalışmaya alıştığınız zaman, alınan yeni tedbirlerle bu kazancın vergilendirmesi daha sıkı bir hale gelirse, şirket olarak karlılığınızdan mı fedakarlık yaparsınız, yoksa bu maliyeti fiyatlara mı yansıtırsınız?
Bu sorunun cevabını tahmin etmek güç değil. Ekonomide fiyat ve ücretlerin yukarı doğru esnek, aşağı doğru “yapışkan” olduğunu kabul edecek olursak en azından kısa vadede fiyatların düşmek yerine artacağını öngörebiliriz. Dolayısıyla, eğer benim bilemediğim veya düşünemediğim başka bir uygulama da eşzamanlı olarak hayata geçirilmeyecekse, “Elektronik Etiket Tüzügü” ile Devletin kasasına girecek olan vergi artacaktır ancak bu çok büyük ihtimalle hayat pahalılığının artması pahasına gerçekleşecektir.






