FRANZ JOSEF GLACIER (Franz Josef Buzulu) | Halil Paşa yazdı

ads ads ads ads
27/02/2017

ads
FRANZ JOSEF GLACIER (Franz Josef Buzulu) | Halil Paşa yazdı

Franz Josef Buzulu. Yeni Zelanda’nın İngilizcesinde “Franz Josef Glacier”, yerlilerinin yani Maorilerin dilindeki adı ise “Ka Roimata o Hinehukatere”.



Güney adasındaki Westland Milli Parkı'ndaki bu buzul 1865 yılında Alman kaşif Julius von Haast tarafından Avusturya İmparatoru I. Franz Josef'in adı ile adlandırılmış. Seyahatinin finansmanını İmparatoru sağlayınca, gezgin Haast da “parayı veren düdüğü çalar” deyip buzulun adına İmparatorunun ismini koymuş.



Franz Josef de, güney komşusu Fox Buzulu gibi. Yeni Zelanda Alpleri' den kaynaklıdır. Buradaki dağların zirvelerinden kayıp şelaleler halinde vadiye dökülen sular ise Waiho nehrini besleyerek, oradan da Tasman Denizi'ne akar.

Bir gün önce gittiğimiz “Fox Glacier” buzulundan sonra, sıra İmparator hazretlerinin buzuluna gelmişti.



Girişindeki tabelada ya ormanın sonuna kadar, yarım saat yürüyüp uzaktan buzulun manzarasına bakacaktık; ya da bir buçuk saat yürüyerek buzulun birkaç yüz metre yanına kadar yaklaşacaktık. Bunun için de daha çok kanyona benzeyen ve her iki yanı dağlarla çevrili çakıllı, engebeli kayalık bir arazide yürümemiz gerekecekti

Elbette ikinciyi tercih ettik ve buzulu görmek için düştük yola…



Önce ağaçların arasından yol aldık. Toprak patika taşlığa dönüştüğü anda kendimizi içinden çok hızlı bir nehrin delice aktığı, koskoca taşlık bir kanyonun önünde bulduk.

En uzakta Mount Cook karlı zirvesiyle kendini gösterdi.



İki yanımızdan başlayan yemyeşil ormanlarla kaplı tepelerin, giderek yükselip dağlara dönüştüğü, o dağların da bulutlara değen tepelerinden çağlayarak akan bembeyaz şelaleleriyle karşılaştık. Aşağıda Franz Josef buzulunun bulunduğu noktaya kadar uzanan derin ve taşlık vadiden rengini alan nehrin köpüren suları coşmuş akıyordu… Arka arakaya, iç içe geçmiş heybetli dağların kah ormanın yeşiline, kah en yüksek noktalardaki karın beyazına boyanmış seyrine doyum olmaz tepelerine de bakınca bulunduğum yerin, cennetin dünyadaki adreslerinden birisi olması gerektiğini düşündüm...



Güneş tepede belirince sıcak da yakmaya başladı. Kıbrıs’ın güneşinden farklı olarak, buralarda ısının 30 dereceye çıkması, insanı bunaltmaya yeter de artar bile.

Vadinin taşlık yollarında, “onlarca ülkeden binlerce turist” desem yanlış olmaz. Bunu yürürken biraz kulak kabartınca, sağınızda solunuzda, önünüzde arkanızda konuşulan dillerden hemen anlamanız mümkün...

Buzulun önüne gelene kadar iki yanımızda dağların zirvelerinden kopup gelen şelalelere bakacağız, fotoğraflrını çekeceğiz diye neredeyse boynumuz tutuldu. Bereket kanyondaki ırmak ver da zaman zaman suyun akış hızı ara-ara serin bir hava yaratıyordu.



Buzulun önüne vardığımızda ise bizi kovboy şapkasıyla, daha sonra Harihari köyünde Hollandalı annesiyle tanışacağımız genç adamın, yolun bittiğini işaret eden maketi karşıladı.

Dönüş yolunda susuzluk ve sıcak ağzımı sakıza çevirince, yukarılardan düşen ve ırmağa karışmadan önce küçük derecikler oluşturan bir akarsuyun önünde eğildim. Önce elimle yavaş yavaş ve kana kana içtim. Sonra eğilip yüzümü yıkadım kar gibi soğuk sularında…



“Yeni Zelanda, buzuluyla güzel, Kıbrıs, Sorunuyla berbat!”

Yarım yüzyılı aşkın sorunundan, yazda cehennem gibi sıcağından kışta bilinmez soğuğundan başka neyi var ki?

Çok şeyi. Benim için senin için çok şeyi...

Buralar cennet ama ortada tanıdık birileri yok.

Birilerinden kastım da eş dost değil yalnızca…

Hoplayan yolları, kanalizasyon kokulu ve “umumi tuvaletsiz” sokakları, kanlıderesiyle kanıksadığım o Lefkoşa da olsa, şeher bir daha olmayacaksa yaşamımda eğer…



Kızıl çamlarıyla Beşparmağı, giderek b.k’a gömülen deniziyle Girne ve kötüleşen yollarıyla arap saçına dönmüş trafiğiyle, beni anlayabilecek yalancı-dürüst-korkak-cesur-cahil-bilgiç o her parmağında on marifet olduğunu sananı pek bol olan adacığımın tanıdık yüzleri olmayacaksa bu yalın yaşamımda…

Demek istediğim Yeni Zelanda bir cennet ama onu kuran ben ve çevrem olmayınca, hazıra konmak ve sahiplenmek de zor oluyor be dostlar..



Bilmem derdimi de anlatabildim mi sevgili dostlarım…

Hem size bir şey daha söyleyeyim mi?

Nereden olduğumu soran ya da bir sohbet ortamında konu açılınca sormadan hemen zırt diye zikrettiğim adamızın, yerkürenin merkezi olarak içselleştirdiğimiz Kıbrısımızın adını ve nerede olduğunu az sayıda Yeni Zelandalı bilememiş olsa da…



Yine de azımsanmayacak sayıda olanın da önce bir “wooow” çekip sonrasında da “what a beautiful island, you are very lucky…” vb. sözler sarf ettiğini de yazmış olayım ki enseyi karartmayalım…

Adayı ziyaret edenler de “bereket ki daha çok Güney’e seyahat etti oraları biliyor” diye de ekleyeyim mi? 

27/02/2017 12:38
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Franz Josef Buzulu
MANŞETLER

HK TATİL

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.