1.LAKE TEKAPO

Yeni Zelanda’da gökyüzündeki yıldızları gölün çevresindeki bir dağa çıkıp en net şekilde görmek için gitmiştik Tekapo’ya. Hava bulutlanınca gerek kalmadı. İyi de kalmadı. Çünkü dağın o noktasına, ancak bir tur aracılığıyla ve de hatırı sayılır bir ücret ödeyerek girilirmiş. Köydeki benzin istasyonunu işleten Yeni Zelandalıya göre, havanın açık olduğu gecelerde Tekapo gölünün kıyısındaki tarihi kiliseden de, dağda görüldüğü kadar net ve berrak görülürmüş gökyüzündeki yıldızlar.

Bereket en rahat, en geniş ve mutfağı da en rahat olan motelimiz Tekapo’ya denk gelmişti. Marketten alışverişe bir şişe şarap da ekledik. Motelde bir güzel yumurta kavurduk, çeşitli mezeler de hazırladık. Geniş mutfağında masası ve hatta koltukları bulunan, yerden tavana sürme cam kapısından uzaktaki gölün manzarasına nazır bir ziyafet çektik kendimize.

Tekapo’dan aklımda kalan o geceki bu ziyafet ve ertesi günü göl kıyısında yaptığımız kısa gezinti oldu.

2.LAKE PUKAKİ

Tekapo’ya gitmezden önce Mount Cook dağını görmek için Pukaki gölü kıyısı boyunca ilerlemiştik. Tekapo’dan daha büyük ve daha uzun bir göl diye kaldı aklımda. Ancak unutamadığım göl sularının süt mavisi rengi oldu. O kadar güzeldi ki.

Yeni Zelandanın en yüksek dağı olan Mount Cook’un karları ile beslenen, bölgedeki göllerin de en büyüğü olan Pukaki gölüne akan tüm nehirlerin zemini taşlıktı.

Ta dağlardan kopup gelen bütün nehir yatakları inşaatlarda kullanılan çakıl taşlarıyla kaplıydı. O kadar taş vardı ki; ırmaklardan “su mu akıyor yoksa taş mı” bakınca insanın kafası karışırdı.

Gerçi sis ve yağmur altındaki Mount Cook’un karlı zirvelerini net olarak görememiştik. Ama Pukaki gölünün de süt mavisi sularına hayran kalmıştık.

Lake Pukaki ile Lake Tekapo arasında, iki gölü birbirine bağlayan ve sularını dengede tutmaya, enerji üretmeye ve çevredeki tarımsal üretimi desteklemek için kanal inşa edilmişti.

Yine Pukaki gölü ile Mount Cook’un karlı ve soğuk sularıyla beslenen somon balığı çiftlikleri gördüğümüzü de eklemiş olayım.

3.LAKE WANAKA

Wanaka’ya vardığımızda, önce ismini kasabadan alan göl kıyısında park ettik arabamızı. Sakin göl sularının hemen yanında bir ağacın altında bir oturma bankı ile hemen önünde yere monte edilmiş pirinç plaket ve üzerindeki yazı dikkatimi çekmişti.

“Susan Elizabeth Margen. Nam-ı diğer Susie (1958-2013) adına düzenlenmiş plakette “Many years spend under this tree with family and friends. Good times, good memories. Live your dream” yazıyordu.

Oturdum usulca göle karşı banka. Ağaç güneşe karşı gölge tuttu. Göl suları kıpırdadı. Figen de anı fotoğrafladı… “Live your dream Susie”

Wanaka’dan çıkarken çok ilginç manzaralarla karşılaştık. Önce Wanaka gölüne paralel uzanan Lake Hawea çıktı karşımıza. Sonra yol kıvrıldı ve bizi Wanaka gölü kıyısına çıkardı.

Bu kez Wanaka gölü kıyısında gördüğümüz manzara karşısında şaştık kaldık. Gölün sahili kurumuş ağaç gövdeleri ve dalları ile doluydu. Kah dağınık, kah birleştirilip bir şekil verilmeye çalışılmış, onlarca, yüzlerce kurumuş ağaç. Orman sanayisinin ve ticaretinin bu kadar çok gelişmiş olduğu, batılı ülkeler gibi yaşamın da sıkı kurallara bağlandığı Yeni Zelanda’daki bu tablo karşısında doğrusu ilk anda hayrete düşmüştük. Sonradan bu kütüklerin ülkede yetişmesine izin verilmeyen ve Yeni Zelanda’nın orman örtüsünü bozacak ve yönetim tarafından zehirlenerek kasten gelişmesine izin verilmeyen ağaçların derelere oradan da göllere ulaşmış olabileceğini düşündük. Bunun yanı sıra pek çok ormansa bazı ağaçlar sanayi ve ihracat için istenen ölçütte gelişmediği için, bulunduğu yerde parçalara ayrılarak toprağa terk ediliyordu.

Gölün kıyısında kıyısında karavanıyla konaklamak isteyenler için de yazılı büyük bir levha ve posta kutusu vardı. Zarflar da yan taraftaydı. Tabeladaki yazıya göre zarfı al ve içindeki formun boş yerlerini doldur kaç gece konaklayacaksan parasını formla birlikte zarfa koy kutuya at. Yapmayan teftiş eden belediye görevlisinin vereceği cezaya hazır olsun!