VATANDAŞIN İSTEDİĞİ ÜRÜNÜ İSTEDİĞİ MARKETTEN SATIN ALACAĞI; BUNU DAHA UCUZA SATIN ALACAĞI BİR SİSTEM KURULMALI. DİJİTAL ETİKET “VAROŞLUĞU” ÇÖPE ATILDI… TOPLUM 1 SENE KAYBETTİ…

VATANDAŞ ALIM GÜCÜNE GÖRE HANGİ MARKETE GİDECEĞİNİ KENDİ SEÇEBİLMELİ… GÜNEYE KAYAN MARKET ALIŞ- VERİŞİ YENİDEN TERSİNE ÇEVRİLMELİ. KAYBETTİĞİ MİZ ZAMANA YAZIK… HADİ, GECİKMEDEN GEREĞİNİ YAPIN…

Uzunca bir süredir kamuoyunda, özellikle market fiyatlarının denetlenmesiyle ilgili bir görüş var. Maalesef hükümet, her türlü ekonomik kural ve dengenin ötesinde, saçma sapan bir uygulama olan dijital etiket formülü üzerinde durdu. Çok zaman kaybedildi, çok…

Ekonomi güneye kaydı, güneydeki marketler Türk müşterilerle dolup taştı, kuzeydeki marketler ise Rum müşterilerini kaybetti. Bizim hükümet ise hâlâ uyanmadı. Konuyla alakalı hiçbir tedbir almayanlar, kendi toplumunu enflasyonun ezici ve yıkıcı etkisine terk edenler, uyduruk yöntemlere sarıldı.

İşte o uyduruk yöntemlerden biri de, akıllarınca “dijital etiket” formülüydü. Olmadı, kimseyi ikna edemediler… Geçtim kimseyi ikna edemediklerini, hükümet içerisinde bile birbirlerini ikna edemediler. Sonuç itibarıyla toplum yaklaşık bir yıl kaybetti.

Şimdi dijital etiket projesi çöpe atıldı, farklı formüller üzerinde yeniden çalışmalar yapılıyor. Beceriksizliğin, öngörüsüzlüğün, ekonomi bilmezliğin ve çapsızlığın bize kaybettirdiği zaman yaklaşık bir yıl. Ekonomiye kaybettirdikleri ise sanırım parasal olarak hesaplanamayacak boyutta.

Dediğim gibi ekonomi güneye kaydı, Kıbrıs Türk toplumunun alışveriş alışkanlığı değişti, lüks tüketim harcamaları kısıldı, piyasa daraldı… Bir de baktık ki Türkiye Cumhuriyeti basit bir formülle, akılcı bir yazılımla, TÜBİTAK ve Teknoloji Bakanlığı iş birliğiyle sorunu çözdü.

Türkiye’de oluşturulan bir site üzerinden, hangi malın hangi markette kaç Türk Lirası olduğu kayıt altına alındı. Dün bu kararın açıklanmasının ardından, Türkiye’de ilgili siteyi ziyaret eden tüketici sayısı 24 milyon. Evet, yanlış okumadınız, Türkiye nüfusunun üçte biri…

Peki, ülkemizde ne oldu? Dün programımızda ısrarla bu konunun üzerinde durduk… Gelinen aşamada Ekonomi Bakanlığı, aylardır üzerinde çalıştığı ekonomik akıldan ve mantıktan yoksun projeyi çöpe attı. Şimdi dijital barkod sistemi üzerinde yeni bir çalışma yapılıyor…

Bir kere şunu anlamamız gerekiyor: Her markette farklı fiyatlar olması son derece normal. Stok yönetimi diye bir anlayış var. Zarar üzerinden finansman yaratma diye bir başka formül var. Dolayısıyla her market istediği fiyatı uygulayabilir, tercih tüketicinindir.

Ülkeyi yönetenlere düşen tek bir görev var: Vatandaş, şeffaf bir şekilde hangi markette hangi ürünün kaç para olduğunu denetleyebilmeli. Kısacası tüketiciyi düşünen bir formül, elbette market sahipleri için de yeni bir rekabet alanı oluşturacak. Ucuz olan kazanacak. Bu kadar basit.

Dijital etiketi atıp, barkod okutma sistemi üzerinden yeni bir çalışma yapılıyor. Bilgim bu yönde. Bana göre yine yanlış. Vatandaş markete gidip barkod okutacak, diğer marketlerdeki fiyatı orada görecek. Saçma değil mi? Yapılması gereken, vatandaşın markete gitmeden fiyatları bilmesi. Bu kadar basit…

Türkiye’de dün devreye giren sistem, Türkiye Bilim ve Teknoloji Bakanlığının verilerine göre, 81 ilde toplam 24 milyon kişi tarafından kullanıldı. Üstelik bu 24 milyon kişi, üç saatlik bir periyotta tespit edildi. Varın gerisini siz düşünün. Doğru mantık ve doğru yazılım Türkiye’de devrede.

Üstelik sistem size iki önemli kolaylık sunuyor. Birincisi, evde sepetinizi hazırlıyorsunuz; hangi markette sepetinizin daha ucuza geldiğini öğreniyorsunuz ve oraya gidiyorsunuz. İkincisi ise, sitede yazan fiyat markette farklıysa, ilgili marketi yine site üzerinden şikâyet edebiliyorsunuz.

Bu konunun üzerinde durmamın iki nedeni var. Birincisi, ekonomi güneye kaydı ve artık bizim bir şeyler yapmamız lazım. İkincisi ise, vatandaşımızın alım gücü hızla düşüyor. Bu teknoloji çağında, herkes evinden çıkmadan neyi kaça alabileceğini daha kolay öğrenebilmeli. Hadi uzatmayın, gereğini yapın…