'Haklısın ama alacağın yok' günleri

ads ads ads ads
14/05/2020

ads

Ali Baturay Ali Baturay


 O çok meşhur “Sen de haklısın” isimli Nasrettin Hoca fıkrasını bilmeyen yoktur sanırım. Hatırlatayım; Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra; “Hocam, Allah aşkına söyle, haklı değil miyim?” demiş. Hoca ne yapsın? “Haklısın” diye cevap vermiş.

   Hocanın ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, “yok bana şöyle yaptı, yok böyle yaptı” demeye. O da Hoca’ya sormuş; “Haklı değil miyim?” diye. Hoca; “Vallahi çok haklısın” demiş. O adam da sakinleşerek gitmiş.

    Tüm bunlara tanık olan Nasrettin Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış. Kadın hocaya, “Senin kadılığın da bir garip Hoca Efendi. İkisine de ‘sen haklısın’ dedin. Hiç öyle şey olur mu?” diye sormuş.

Nasreddin Hoca, karısının yüzüne bakıp; “Hatun, sen de haklısın” demiş…

    Tabii bu fıkranın bir versiyonu daha var, yukarıdaki mesele aslında bir alacak- verecek meselesidir ve alacaklı olan hocaya yeniden gelir, “Alacağımı istiyorum” der. Hoca da ona “Haklısın haklı olmasına ama alacağın yok” der.

   “Haklısın ama alacağın yok”, Kıbrıs’ta da çok kullanılan bir sözdür. Ta küçüklüğümden beridir duyarım. Hani bir kişiyi dinlediğinizde gerçekten haklı olduğuna ikna olursunuz ama onun için yapabilecek bir şeyiniz, imkanınız ya da yardım etme kabiliyetiniz yoktur; işte bu söz söylenir; “Haklısın ama alacağın yok…”

      Kuşkusuz size birisi sorununu anlattığında ve ona “haklısın” dediğinizde bir anda bir mutluluk yaşar, umutlanır ama siz “haklısın” dedikten sonra yardım etmez ya da edemezseniz, hayal kırıklığına uğrar. Birisine “haklısın” demek ya da onu “haklı bulmak” işin kolay yanı, onun için ne yapacaksın, önemli olan odur.

    Şimdi bu fıkrayı günümüze ve Kuzey Kıbrıs’a uyarlayacak olursak; hükümet edenler, yani ülkeyi yönetenler Nasrettin Hoca konumundadır. Hocaya şikayete gelenler de salgın nedeniyle halen kapalı olan ve daha erken açılmak isteyen sektör temsilcileri, zor durumda olup da ekonomik açılım bekleyen işletmeler, astronomik işyeri kiralarından şikayet eden perakendeciler ve mağaza sahipleri, Güney Kıbrıs’ta çalışıp da sınır kapılarının kendileri için açılmasını isteyen işçiler ya da Pile’de yaşayıp da Kuzey Kıbrıs’a geçemeyen vatandaşlarımız… Örnekleri çoğaltabiliriz… Nasrettin Hoca’nın karısı konumunda, hocayı sorgulayan da gazeteciler, yani basın… (Tabii basın, hükümetin karısı olamaz ha, sakın öyle bakmayın, fıkrada sorgulayan o olduğu için, o rol basına düştü. Bir da bana “amma yakıştırma yaptın” demeyin.)

     Evet, Nasrettin Hoca konumundaki hükümete, başbakana, bakanlara bakıyorum, kendilerine başvuran herkese “haklısın” diyorlar. Bu arada hükümete başvurup da sorunlarını anlatan kesimlerin yüzde 99’u gerçekten haklı. Ortaya konulan sorunlara baktığımızda herkes çok zor durumda, birçok çaresizlik yaşanıyor. İnsanın birilerine “haksızsın” demeye dili varmıyor. Hükümet de “haksızsınız” demiyor zaten, hatta ilgili bakanlıklar üzerinde baskı kurulduğu için, bakanlar konuyu alıp Bakanlar Kurumuna götürüyor ve bir şeyler yapmaya çalışıyor.

     Hükümet, özellikle de maddi, yani paraya dayalı durumlarda tam bir “Haklısınız ama alacağınız yok” çaresizliği yaşıyor. Salgının sağlık bacağını bu saate kadar başarıyla getirdik ama ekonomik bakımdan aynı olmayacağı daha şimdiden ortaya çıktı. Pasta küçülünce, gelirler azalınca, sektörler ya da kesimler, “diğerine kendinden daha fazla imkan tanınıyor” hissine kapılınca, iş kavgaya dönüşüyor tabii. Hükümet tedbir alamazsa halk birbirini yiyecek…

     Artık insanlara “haklısın” demek yeterli olmuyor. Hakkını alamadıktan sonra haklı olmanın hiçbir önemi yoktur. O nedenle özellikle ekonomik konularda çok önceden bir plan yapılması, genel tedbirler çerçevesinde daha radikal adımlar atılması gerekiyordu. Direkt ekonomik değil de dolaylı bazı sorunlarla ilgili de şapkadan tavşan çıkarmak gerekiyor. Örneğin Pile halkının Kuzey Kıbrıs’a geçebilmesini sağlama meselesi, mesela Güney Kıbrıs’ta çalışan işçilerin taleplerini karşılayabilme…

   Evet anlıyorum, Kuzey Kıbrıs’ta uzunca bir süredir vaka çıkmıyor, kademeli açılım yapıldı ve “nasıl bir sonuç gelecek?” diye bekleniyor. Azalsa da Güney Kıbrıs’ta halen pozitif vakalar çıkıyor ve Kıbrıslı Türk yetkililer, kendisi açısından bir süre daha önünü görmek istiyor, Güney Kıbrıs’tan gelecek riski göze alamıyor. Pozitif vakalar çıkarsa bunun “içimizden mi çıktığını yoksa güneyden mi geldiğini bilememe” sorunu ile karşı karşıya kalmak istemiyor. Bu anlaşılabilir bir endişedir ama ortada güneyde çalışan 1500’ü aşkın kişinin zor durumda kalmış olması var. Peki, bu insanlar bir süre daha güneye gidemeyecekse, onları maddi yönden rahatlatabilecek misiniz?

    Güneyde işleyen işçiler için çalışma yapılıyormuş. Bu çalışma sonunda öyle teselli parası vermeyi düşünüyorsanız, bu sorun öyle 800 TL ya da 1500 TL ile çözülecek bir sorun değildir… Her şey gelip, hükümetin mali yetersizliğine dayanıyor, yani sürdürülebilir olmayan yönetim yapımıza… Temelimiz sağlam olmadığı için şu anda çatırdıyoruz, ha yıkıldı ha yıkılacak… Devleti kurduk ama bağımlılıktan kurtaramadık, birçok sorunumuzu kendi başımıza çözemedik. Her başımız sıkıştığında Türkiye’ye döndük avcumuzu açtık. Bir gün bir baktık ki; avucumuz açık ama içine metelik koyan yok, beklemekten elimiz yoruldu, beklediğimiz şey avucumuza verilmedi. Kusura bakmayın ve bana kızmayın ama tam bir rüştünü ispat edemeyen birey gibi.

    Tabii ne oldu? Ülke yöneticileri, pratik yapmadan, yeterli deneyimi olmadan kendi imkanlarıyla ülke yönetmeye çalışıyor. (Sakın ‘son 2 yıla yakın öyleydi’ demeyin. Zaten normal zamanda bile zorlanıyorsunuz. Küresel bir krizde sınav daha da zorlaştı.) Kolay olmuyor tabii bu… Para basamıyorsun, kredi alamıyorsun, bir köşede paran olması gerektiğini hiç düşünmedin, zaten aylık hesaplar üzerinden ülke yönetiyorsun… Şimdilerde avuçlar Türkiye’ye açık değilse bile sık sık gözler orada “ya gelirse” diye… Zor dostum zor, devleti kurup ilelebet yaşatacaktın ama bunun için yapman gerekenleri yapmadın ki, sloganlarla da bir yere kadar….

    Tabii hem ülkeyi yönetebilecek sistemi kuramıyor hem de Kıbrıs sorunun çözülmesini istemiyorsunuz… Kıbrıs sorunu çözülmüş olsa, ülke bu şekilde bölünmüş olmasa, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar sorunu birlikte çözmeye çalışsa, bugün hem “karşıya geçtiydin- geldiydin korusu” olmayacaktı, hem ekonomik olarak daha dirayetli olacaktık, dış yardımlara daha rahat ulaşacaktık… Bugün de aslında hem Birleşmiş Milletler, hem de Dünya Sağlık Örgütü, “küresel işbirliği” öneriyor, ülkelerin dayanışmasından söz ediyor ama bırakın küreseli, biz aynı ülkenin insanları olarak, iki taraf da yanı başındaki halkla “işbirliğinden” adeta korkuyor, geri duruyoruz.

     Peki Kıbrıslı Türkler, “haklı ama alacağı yok” durumuna daha ne kadar dayanabilecek? Zor olacak, hele de eski alıştığımız yöntemdeki bir yönetim anlayışıyla hiç kolay olmayacak. Şimdiden reformlara ve can acıtıcı radikal kararlara herkes hazır olsun… Acı ama gerçek olan bu…

 

    

14/05/2020 18:52
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ali baturay
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.