İşte dibe vurduk ama değişmeye pek niyetimiz yok

ads ads ads ads
12/05/2020

ads

Ali Baturay Ali Baturay


    Çoğu kişi sorunlardan söz eder ama sorunun kaynağına inmektense yüzeysel tepkiler ortaya koyar. Mevcut sistem sürdürülebilir değildir ama “bu sistemi terk edelim” demez, çünkü bir şekilde sistemden faydalanır. Herkes bir şeyleri ve birilerini eleştirir ama kendini görmez, hep başkalarının üzerinden sorunun çözülmesini önerir, halbuki herkes kendisinden başlasa işimiz daha kolay olur.

     Sürekli eleştiriler yapılır ama sorunlardan kurtulmak ve ayakları yere basan, ilerisi için yürüyebilecek bir yapının kurulması için özveride bulunmaktan kaçınılır. Mesele samimi olmamakta yatar, eğer soruna yüzeysel yaklaşırsanız, gelen giden hükümetlere hep benzer eleştirileri yapmakla hayatınız geçer gider, hiçbir yere de varamayız.

     Elbette siyasi partiler arasında bazı farklar, duruş farklılıkları vardır ama dikkat ederseniz üç aşağı beş yukarı giden gelen tüm hükümetler benzer sorunları, benzer çaresizlikleri yaşıyor. Yaşadıkları ve üstesinden gelemedikleri sorunlar zaman zaman onları geleneklerine pek uygun olmayan şeyler yapmak zorunda da bırakır.

     Ülkedeki mevcut sistem o kadar kötüdür ki siyasi partiler muhalefette söylediklerini yutmak zorunda kalır, iktidara gelince söylediklerinin tam tersini yaparlar ya da yapmak mecburiyetinde kalırlar. Mevcut sistemde bu durum kaçınılmazdır, “popülizme dayalı değiştirilemeyen icraatlar”, aynı “kısıtlı gelire karşın savurgan sistem” ve “bağımlı yapı” ile hiçbir parti harikalar yaratamaz. Bugüne kadar yaratamadı da zaten.

     Yıllardır “kendi kendine yeter olamamayı” dert edindik mi? Türkiye’ye bağımlı bir ekonomi ile bu işin ilanihaye gidemeyeceğini ve bir yerde tıkanabileceğini düşündük mü? Meseleyi dolandırmadan, sulandırmadan, işin içine milli duyguları katmadan, “ben ve zümrem” demeden çok az insan bunları sorun etti, onlara da “hain” gözüyle bakıldı.

      Birçok kişi, gerçeği görmek yerine, gerçeği söyleyeni dövmeyi tercih etti. Bu ülkede büyük bir kesim gerçekleri duymak da istemez, gerçekleri duyunca şeytana dönerler. Gerçekleri görmek istemediğimiz ve kendimizi düzeltmediğimiz sürece, hep sorunlarla karşı karşıya kalacağız, hatta bizi çok daha zor günler bekliyor.

      Yaklaşık iki yıldır “Türkiye’den para gelecek mi?”, “Türkiye’den para ne zaman gelecek?” sorularına cevap aramakla meşgulüz. Geldiydi, gelecekti, yok bu hafta gelecekti, yok gelen hafta gelecekti, başka bir muhabbet yok. Neden böyle olsun? Ne kadar zaman daha böyle gidecek?

     Koronavirüs salgını geldiğinde ve evlere kapandığımızda, bir baktık ki hükümetin halka aktaracak, onu rahatlatacak büyük paraları yok. Hükümet, devlet çalışanlarına maaş ödemek de dahil, tüm yükümlülüklerini yerine getirebilmek için daha ilk aydan çok zorlandı. Elde avuçta doğru dürüst bir şey yok. Oradan alınıp buraya, şuradan alınıp başka bir yere eksik püksük, yarım yamalak bir şekilde ilk ayı ve benzer şekilde ikinci ayı geçirdik. Sonrası, şimdilik meçhul…

     Elbette çok büyük bir küresel sorunla karşı karşıyayız ama bir devlet bir ay bile direnemez mi bir soruna, bu kadar mı dirayetli değildir? Gördük işte ülkedeki sistem, her an devrilmek üzere olan bir bina gibi ve şu anda bu binanın hiç dayanacak gücü kalmamış.

      Aslında geçmişte döviz krizlerinde, ekonomik krizlerde deneyimlemiştik, Kuzey Kıbrıs’ta mevcut sistemin sürdürülebilir olmadığını. Birçok kişi de söylüyor, “böyle gitmez”, “kendi ayaklarımızın üzerinde durmalıyız”, “daha fazla üretime önem vermeliyiz”, “turizm ve eğitim sektörleri üzerinden büyüyecek bir sistem kurmalıyız” gibi şeyleri…

    Tabii artık bu söylenenler klişe ve bir tür içi boş sloganlara dönüştü. Tam tersi, ülkede halen tüketime dayalı popülist bir sistem var; yeterince üretemeyen, ürettiğini istediği oranda satamayan, ülke için çok önemli olan turizm ve üniversiteleri mevcut sorunlarından arındırıp, daha güçlü hale getirmek için çaba harcamayan, kısıtlı imkana rağmen eşitsiz ve savurgan olan, toplumun gönlünü almak ve onu ürkütmemek için reform yapamayan, kendine yeter bir mali sistem kuramayan, sürekli olarak Türkiye’den para bekleyen bir yapı var…

     Şu anda salgın nedeniyle oldukça çaresiz görünen hükümet ya da devlet, halen bu durumda bile radikal adım atmaktan çekinmektedir ancak görülüyor ki ezber üzerinden gitmek bizi rahatlatmayacak.

     Bu ülkede birçok insan işte tam da bu nedenlerden dolayı Kıbrıs’ta bir çözüm olmasını istemiştir. Uluslararası hukuk ve kabul edilebilirlik, bizim için önemlidir. Bunu Kıbrıs sorununu çözmekle elde edebiliriz, bununla birlikte, popülizmden uzak yeni bir ekonomik ve sosyal yapı kurabiliriz, dünyaca tanınacağımız için daha rahat ticaret yapar, ihracatın önündeki engelleri aşarız, uluslararası örgütlerden katkı ve yardım görebiliriz…

    “Katkı ve yardımlar” derken, bunlar bir şekilde “bize birileri para versin” şeklinde olmayacak tabii ki… Yani “Dün Türkiye verirdi, bugün AB versin” diye bir zihniyet değildir bahsettiğim. Çalışarak, kendini göstererek ve hak ederek…

     Biliyorum bazı kesimler, “Çözüm tek taraflı olmaz, Rum toplumunun da istemesi gerekir” diyecek, o nedenle bunlar üzerinde çok fazla durmuyorum ama çözüm olmadan da yapılabilecek, hatta çözüme katkı yapabilecek bazı hazırlıklar yapabilir, yapısal kusurlarımızın üzerine gidebiliriz. Elbette şu anda hiçbir şeyin bir çözümün yerine geçemeyeceği aşikar ama oturup da bekleyemeyiz.

     Tabii bunları yapmak için irade gerekir, seçim kaybetmekten korkmamak gerekir, siyasi partiler, oy kaygısı, politik endişeler nedeniyle popülist davranmamalıdır. Yalnızca hükümetlere, siyasilere değil halka da görev düşer, halk da yönetenleri buna zorlamalı, yapılacak reformlara destek vermeli, kişisel kayıplarımızı, kaybedeceğimiz kıyaklarımızı düşünüp de toplumsal düzenlemelerin önünde durmamalıyız…

     İşte dibe vurduk ve “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”, “kriz fırsata çevrilecek” deniyor ama reform yapmayı aklımıza bile getirmiyoruz. Rahatımızı bozmadan, alışkanlıklarımıza devam ederek, “bana dokunma, diğerinden başla” diyerek bir şey değiştiremeyiz, bu halimizle bile halen değiştirmek için hazır olmadığımız görülüyor.

    Ne istiyoruz, sürünelim, perişanlığın âlâsını mı görelim? Merak etmeyin, bu akılla o günleri görmemiz de uzak değil…

    

12/05/2020 17:31
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS:
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.