Kablo konusunda gereksiz bir kafa karışıklığıdır da gidiyor.

Maliyet analizi ya da fizibilite şartı öne sürülüyor gibi bir görüntü oluşuyor.

Kablo projesi tamamlandıktan sonra bedelini ödeyerek Türkiye’den de elektrik enerjisi temin edebileceğiz.

Arz çeşitliliği bakımından bu önemli.

Türkiye’de 15-20 kuruş olan 1 kwh enerjinin bedeli KKTC’deki mevcut yapıda 35-40 kuruş civarında.

Kablo projesinin yatırım maliyeti de az çok biliniyor.

Milyar dolarlar değil, 300-400 milyon dolarlık bir iş…

Kaldı ki bu maliyetin tüketici fiyatlarına yansımasını yatırımın karşılanma süresi ve benzeri değişkenleri manipüle ederek düzenleyebilirsiniz.

Dolayısı ile tüketici aleyhine bir sonuç ortaya çıkmayacağı kesindir!

Burada esasen hangi partinin ya da bakanın tüketici fiyatlarında daha çok indirim sağlayabileceği yönünde tatlı bir rekabetin oluşması gerekiyor artık.

Siyasiler toplumla bu konudaki görüşlerini paylaşmalı.

Suyu 2.3 TL’ye alıp belediyelerin 2-3 katına satmasını onaylayan ve toplumun çok yanlış bir şekilde fahiş su bedellerinin sorumlusu olarak Türkiye’yi ve Türkiye ile birlikte yürütülen çok önemli bir uluslararası projeyi görmesinin önüne dahi geçmeyi başaramadık.

Su konusundaki “çözüm ortağımızı” ahaliye adeta dövdürtüyoruz.

Çok rahatsız edici… 

Bu koşullarda belki de bu siyaset kurumunun kablo projesini öcü gibi göstermeye çalışan 3-5 kişinin yürüttüğü propagandanın önüne geçebilmesini beklemek saflıktır.

Yine de kamuoyu oluşturmamız ve talep etmemiz gerekiyor:

Elektrikte tüketici bedellerini düşürmek için kim ne gibi bir reform öngörüyor?

Mevcut yapıda 35-40 kuruş olan enerji bedeli, kablo yatırım maliyetinin tüketici fiyatlarına yansıtılması durumunda en ama en kötü ihtimalle aynı seviyelerde olur.

Enerji bedelinin düşmesi için Türkiye’nin yatırım maliyetine katkı sağlamasını da önerebilirsiniz.

Ancak konuyu sürekli kamuoyunda “katkı sağlarsanız bu projeye onay veririm” dercesine işlerseniz, iletişim ortamını bozarsınız.

Bunu masada konuşacaksınız.

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın böylesi bir jestte bulunmasını sağlamanın yolu kesinlikle şart koşma metodu değildir.

Ve bu jestin mutlaka bir zemini olmalıdır:

“Biz 30-35 kuruş olan enerji dışı sabit bedeli asgari seviyeye düşürmek için şu adımları atacağız.

Elimiz taşın altında.

Siz de bizi kablo projesinin finansmanında destekleyin ki bugünkü fiyatları yarı yarıya düşürüp vatandaşımıza ve ekonomimize rahat bir nefes aldıralım” derseniz, bu olur.

Yok, eğer “Türkiye elini taşın altına koysun ve KKTC’deki statükoya nefes aldıralım, biz keyif çatalım, taş üstüne taş koymadan Türkiye sayesinde iş yaptık görünsün” babında konuşmaya devam ederseniz de size gülerler.

Su, kablo ve benzeri uluslararası projelerin en büyük avantajı nedir bilir misiniz?

Uzun yıllar kapalı bir yapı içinde oluşmuş köhnemiş sistemlerin değişen dünya koşullarına göre yeniden planlanması ve günün gereklerine göre yeniden yapılandırılması!

Eğer entegre bir su yönetimine kavuşacaksak, tüm su kullanıcılarının kanalizasyona bağlanması mümkün olabilecekse, bunun en temel dinamiği bu konuda Türkiye ile birlikte çalışılıyor olmasıdır.

Benzer şekilde eğer elektrik tüketim bedellerinin vatandaş aleyhine şişmesine sebep olan köhnemiş yapımızı günün gereklerine göre yeniden düzenlemeyi başarabileceksek, bu da Türkiye ile bir proje çerçevesinde uluslararası işbirliği ortamının oluşması sayesinde olabilecektir.

İşte kablonun en önemli katkısı budur.

Uluslararası bir projede işbirliği ve bu işbirliği ortamındaki etkileşimler sayesinde içteki yapının hallaç pamuğu gibi atılması ihtimali.

Siyasiler neden fiyatları düşürme iddiası üzerinden rekabet etmiyor da düşüp düşmeyeceği polemiğinden medet umuyor?

Yoksa bir sonraki seçimden mi korkuyorlar?

Merak etmesinler, kimse seçim kaybedince ölmüyor!

Ama çıkar grupları karşısındaki halk yanlısı duruşları ile ülkedeki zihniyet devrimine çok önemli katkılar sağlayabilecekleri kesindir!