Kendinize güvenirseniz, size yöneltilen sorulardan çekinmezsiniz…
22/02/2022
Ali Baturay
Polis Genel Müdürü Ahmet Soyalan’ın, Falyalı cinayetiyle ilgili basın toplantısında soru kabul etmemesi, doğal olarak gazeteciler tarafından eleştiri aldı.
Markette beni gören bir vatandaşımız, “Bunda kızacak ne var Ali Bey, soru kabul edip de gazetecilerin istediği cevapları vermemesinden ne farkı var bunun?” diye sordu.
Sosyal medyada da Polis Genel Müdürü’ne destek veren bazı paylaşımlar gördüm, orada da benzer görüşlere rastladım.
“Soru almak istemezse istemez size ne?” ya da “Soru kabul edenler, sorduğunuz soruların cevabını veriyor mu ki?”, “Siz soru soracaktınız da ne değişecekti?” gibi yaklaşımlar var…
Ahmet Soyalan’ın basın toplantısı düzenleyip de soru kabul etmemesi ile soru kabul edip de istenen cevapları vermeyen başka bir yetkili arasında fark var mı, varsa nedir?
Evet, Soyalan’ın basın toplantısında soru kabul etmemesi ile soru kabul edip de aslında istenen cevapları tam vermeyen kişiyle arasında fark vardır.
Saygı… Ya da saygı duymama… Evet, basın toplantısında “soru almayacağım” ya da “soru sormanıza iznim yok” demek, aslında ayağına çağırdığın gazetecilere ve onların bilgi aktardığı halka karşı saygı duymuyorsunuz demektir.
Basın toplantısı düzenleyip, gazeteci çağıran her kişi ya da kurum temsilcisi soru almak zorundadır.
Oraya giden gazeteciler, konuşmacının açıklamalarındaki boşlukları doldurmak, soru işareti bırakılan yerlerle ilgili merak edilenleri sormakla görevlidir.
Gazetecinin görevi, konuşmacıyı dinlemek ve bir teyp gibi konuşulanları kaydedip kaçmak değildir.
Böyle yapan gazetecilere bu meslekte “teyp gazeteci” denir… Merak etmeyen, sorgulamayan, ne söylenirse kabul edip kurumuna dönen gazeteci gerçek anlamda gazeteci sayılmaz.
Basın toplantısı düzenleyip de ayağına gazeteci çağıran herkes için yazılı olmayan bir kural vardır; sorulara cevap vermek.
Elbette gazeteciler bazı konuların dibine darı eker, didikler, bir şey koparmaya çalışır…
Kendine güveni olan, korkusu olmayan, ne söyleyeceğini bilen, ağzından çıkanı kulağı duyan her yetkili kişi, soru sorulmasından korkmaz, çekinmez.
Ha korkuyorsa, çekiniyorsa, kendine güveni yoksa, “ağzımdan bir şey kaçırırım, başımı belaya sokarım” diyorsa da basın toplantısı düzenlemez, yazılı basın açıklaması yapar, gazetecilere gönderir.
Ancak bir kişi Polis Genel Müdürlüğü gibi önemli bir makama gelmişse, kendine güvenmeli ve “sorun ne soracaksınız” diyebilmelidir.
Mesela basının karşısına çıkmayan, basın toplantısı düzenlemeyen, gazetecilerin röportaj tekliflerini geri çeviren, hiçbir televizyon programına katılmayan İçişleri eski Bakanı ve yeni Ekonomi Bakanı Kutlu Evren’e de sormak isterim.
Milletvekili seçilmek isteyen ve seçilen, bakan olmak isteyen ve önemli bakanlıklara gelen Kutlu Evren’in basının karşına çıkacak cesareti bulamaması, bana göre tuhaftır, normal değildir…
En önemli görevleri alacaksınız ama bir Allah kelamı etmeyeceksiniz, yaptıklarınızla ilgili basından gelecek soruları cevaplandırmayacaksınız. O zaman sormazlar mı size “ne işiniz var orada” diye? Milletin karşısına çıkmaktan korkan bir milletin vekili olur mu ki?
Yeniden Polis Genel Müdürüne dönecek olursak; dediğim gibi basın toplantısı düzenleyip de soru almamak hem oraya gelen gazetecilere hem de halka saygı göstermemek demektir.
Gazetecilerin karşısına çıkıp da soru alan ama istenen cevapları vermeyen kişiye aynı şeyi söyleyemem. O gazetecilere saygı göstermiş ve soru almıştır.
Eğer o kişi konuşuyor, soruları cevaplıyor ama istenen şeyleri söylemiyorsa orada gazetecilerde de kusur vardır, demek ki gazeteciler doğru soruları soramamış, o kişinin ağzından lâf almayı başaramamıştır.
Maharet ağzı sıkı, ketum kişileri konuşturmak, ağzından lâf almaktır. Bazı şeyleri söyleme niyeti olmayan kişileri çok kez gazeteciler konuşturmuştur. Hatta gazeteciler soruları ile direkt cevap alamasa bile konuşmanın satır aralarından önemli ipuçları edinebilir.
O nedenle Sayın Ahmet Soyalan, ülkeyi infiale sürükleyen böylesine önemli bir olayla ilgili basın toplantısı düzenlemişse, soru sorulmasına izin vermeliydi.
Polis Genel Müdürü, basın toplantısında bilinmeyen bir şey söylemedi, zaten söyledikleri herkesin bildiği şeylerdi ancak o söyledikleriyle ilgili sorulacak yığınla soru vardı.
Zaten Sayın Soyalan da biliyordu çok sayıda soru geleceğini, Türkiye basınına sızan mobese kayıtlarıyla ilgili soru soran bir gazetecinin suçlayıcı bir ifadeyle söze başlayabileceğini tahmin etmişti…
Böylesine profesyonelce cinayet işlenirken, katillerin kaçmaması için sınır kapılarında, limanlarda, havaalanında neden tedbir almayı düşünemediklerini, kalaşnikofların ve kiralık katillerin neden bu kadar rahat ülkeye girdiğini ve daha fazlasını da soracaktı gazeteciler.
Mesela gazeteciler şunları soracaktı: “Halkımız güvenlik endişesi duysun mu duymasın mı?”, “Güvenliğimizin tamam olduğu konusunda garanti verebilir misiniz?”, “Birileri, birilerini öldürmeye karar verirse bunu mutlaka gerçekleştirir mi KKTC’de?”, “Korkalım mı yoksa rahat mı uyuyalım?”, “Görüntülerimizin olduğu mobese kayıtlarının yine bir Türkiye gazetesinde yayınlanması ihtimali var mıdır?”
Bakın soracak çok soru var… Merak ediyorum, var mı acaba bu soruların cevapları yoksa yok mu? Bunlar cevapsız sorular olduğu için mi soru sorulmasını istemediniz?
- Bu bir veda yazısıdır
- Ülkede tahmin edilenden daha çok zor durumda insan ve işletme var…
- Zor durumdaki vatandaşa dokunacak ve erken sonuç verecek tedbirler alınmalıdır
- Yerel seçimler, aynı zamanda UBP’nin UBP’yle mücadelesi olacak gibi
- Trafiğe çıkan herkes ölüm tehlikesi altındadır
- Mahkûm ve tutuklu aileleri, yeni cezaevindeki eksikliklerden şikayetçi
- Velev ki KIB-TEK’te sorunlar 2023’te bitecek, peki yaratılan enkazın hesabını kim verecek?
- Dev bir krizle mücadele eden esnafa, minicik bir ekonomik paket geliyormuş
- KIB-TEK’teki gelişmeleri kanıksamayın, birkaç yıldır yaşananlar olağan değildir
- Hak ihlallerini herkes biliyor, görüyor ama yasalar çalıştırılmıyor…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız