Kırmızı halının kenarına dizilen bürokratlar, başbakanın değil devletin memurlarıdır
12/03/2022
Ali Baturay
Antalya Diplomasi Forumu’na (ADF) giden KKTC ekibini havaalanında uğurlayan bürokratlar ordusu, memlekette dalga konusu oldu.
“Dalga konusu oldu” diyorum ama eleştirtenler ve öfkeyle karşılayanlar da vardı.
Memleketin bürokratları neden toplanıp da kırmızı halının kenarına dizildi ve Cumhurbaşkanını, Başbakanı, bakanları uğurladı?
Bürokratların orada toplanmasının aslında yalnızca Başbakan için olduğu herkesçe biliniyor aslında…
Zaten genel olarak, “Başbakanın gözüne girip de iyi bir makam elde edebilmek için oradaydılar” diye değerlendirildi.
O bürokratları kim topladı oraya? Ne gereği vardı buna? Gerçekten hiç şık durmadı…
Gerçekten kendileri toplanıp da orada Başbakana kendilerini göstermek mi istediler yoksa başka birileri işgüzarlık olsun diye mi onları ortaya topladı? İkisi de olabilir…
Görün işte; ülkemizde devlet kurumlarında çalışan “üst düzey yöneticiler topluluğunun” düşürüldüğü durum bu…
Liyakat esas alınsa, atamalar üçlü kararname ile yapılmasa, her hükümet değişiminde “bu görevden alınacak mıyım alınmayacak mıyım?” sancısının hüküm sürmediği bir sistemine sahip olsak, bu insanlar orada toplanma ihtiyacı hissetmeyecekti.
Oraya toplananlar arasında yalakalar olduğu gibi, bir şekilde orada bulunmaya kendini mecbur hissedenler de olmuştur mutlaka…
Yalakalar koşunca, diğerleri de gitmezse sanki de kötü bir şey yapıyor ya da Başbakana saygısızca davranıyor gibi bir duruma düşüyor, hisse kapılıyorlar muhtemelen…
Halbuki bürokratlar görevlerini Başbakan ya da başka bir makam için yapıyor değil.
O bürokratlar devlete çalışıyor, halk için, halka hizmet için görev yapıyor.
Yani öyle olması gerekiyor en azından.
Bürokratlar iktidardaki partilerin ya da başbakanın, bakanların malı değildir, kendilerini öyle hissetmemeleri gerekir, öyle davranmaya mecbur kalmamalıdır.
Ancak üçlü kararname atamaları kaldırılmadıkça ve üst düzey bürokratlar uygunluk, yaraşırlık ilkesine göre atanmadıkça bu hep böyle olacak…
Sorunlardan ve zamlardan memleket kan ağlarken, bürokratların toplanıp havaalanına gitmesi, oraya dizilmesi ve yapmacık gülücüklerle Başbakanı uğurlaması gerçekten “keçi can derdinde kasap et” misali bir davranış ve çok da antipatik bir durum…
Hak edenleri, değerli bürokratları tenzih ederim ama bazı tipler, Başbakana yağcılık yaparak bir yere gelme çabasında, partili olmak, seçimde onun için çalışmak da en önemli kriter.
Hal böyle olunca “devlet daireleri ve kurumları neden verimsiz?” diye sormaya gerek var mı acaba?
Hükümet ve bakanlıklar değişti ya, siz bakın bakalım önümüzdeki günlerde atamalara, kaçta kaçı liyakate uygun yapılacak? Yine şaşıracak “yok artık” diyeceksiniz…
Türkiye’de yayınlanan “Bugünü anlamak için; TARİH” dergisi Ağustos 2021 sayısında “Liyakati” kapak konusu yapmıştı. Kapağına “Padişahlar- Krallar ve Bürokratlar; LİYAKAT (SIZLIK)” başlığını kullanmıştı. Hatta kapakta Hz. Muhammed’in (SAV), “İş ehline verilmezse kıyameti bekle” sözüne de yer vermişti. (Gerçekten de biz Kuzey Kıbrıs’ta o kıyameti yaşıyoruz.)
Derginin o sayısında liyakatsizliğin tarih boyunca ülkelerin başına ne gibi dertler getirdiği işleniyordu… Dünyada ve Türkiye’de dünden bugüne eğitim ve kalite olarak yetersiz olanların yol açtığı rezaletler, felaketler anlatılıyordu…
Derginin Genel Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü’nün, o sayıdaki “Layık olmak veya olmamak: İşte bütün mesele bu” başlıklı makalesinden bir bölümü de sizinle paylaşmak istiyorum, çünkü çok güzel yazdı.
Gürsel Göncü, şöyle diyor: “Geçmiş dönemlerin çok yönlü zanaatkarları dalkavuklar, ne yazık ki hünerlerini değil dalkavuk sıfatlarını, yeni zamanın haysiyet yoksullarına bırakarak dünyamızdan çekilmiş bulunuyorlar. Yeni zaman tipleri, dünküler gibi tarifesi onaylı ücretler karşılığında hüner göstermek yerine, para kaynağının önünde eğilip el ve etek öpüyorlar. Ayağı öpülen kudretini kaybedince, başka efendiler bulup huzurunda zilletle eğiliyorlar… Tarih, bugünün ‘yalaka’larından bahsetmeyecek. Dünün dalkavukları ise hem geliştirdikleri yöntemler hem konuşma ve davranma incelikleriyle hatırlanmayı hak ediyor…”
Gürsel Göncü, yazısında Oğuz Atay’ın “Günlük” kitabından “Üçkağıtçılık ve sahtekarlıkla ne devrim olur ne de ümmet-i Muhammed kurtulur” meşhur sözünü de kullandı…
Bilmem, gerekli mesajı verebildim mi bu alıntılarla?
- Bu bir veda yazısıdır
- Ülkede tahmin edilenden daha çok zor durumda insan ve işletme var…
- Zor durumdaki vatandaşa dokunacak ve erken sonuç verecek tedbirler alınmalıdır
- Yerel seçimler, aynı zamanda UBP’nin UBP’yle mücadelesi olacak gibi
- Trafiğe çıkan herkes ölüm tehlikesi altındadır
- Mahkûm ve tutuklu aileleri, yeni cezaevindeki eksikliklerden şikayetçi
- Velev ki KIB-TEK’te sorunlar 2023’te bitecek, peki yaratılan enkazın hesabını kim verecek?
- Dev bir krizle mücadele eden esnafa, minicik bir ekonomik paket geliyormuş
- KIB-TEK’teki gelişmeleri kanıksamayın, birkaç yıldır yaşananlar olağan değildir
- Hak ihlallerini herkes biliyor, görüyor ama yasalar çalıştırılmıyor…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız