Krizden çıkışın formülü: Sıcak para ve daha güçlü bir sistem

ads ads ads ads
23/05/2018

ads

Birikim Özgür Birikim Özgür


Mali yardım bağımlılığı başlı başına kronik mali kriz demektir.

Siz eğer kamunuzun giderlerini kendi gelirleriyle karşılayabilecek düzeye erişememişseniz ve bu yönde gerekli adımları da siyaseten atamıyorsanız mali krizle beraber siyasi bir krizle de karşı karşıyasınız demektir.

Siyasetin işlevsizleşmesi bir toplumun yaşayabileceği en büyük krizdir ve biz uzunca bir süredir bu krizi iliklerimize kadar hissediyoruz.

Bu durum Kıbrıs Türk siyasetinin geçmişe ve geleceğe ihanetinden başka bir şey değildir.

Bu toplumun varlığını sürdürebilmesi için en zor koşullarda canı pahasına mücadele edenlere ihanet içerisindeyiz.

Kendi çocuklarımıza yani geleceğimize ihanet içerisindeyiz.

Çünkü mali krizle ilgilenmiyoruz.

Ya “nasıl olsa Türkiye bize bakar” diyoruz ya da “çare çözümdür” diyerek topu sürekli taca atıyoruz.

Gol atma hırsı ile donanmalıyız.

Çocuklarımıza, yeni doğan bebeklere borç yükü bindiriyoruz.

Bugünlerde yaşanmakta olan döviz krizi zaten bir ayağı çukurda olan sistemimizin kronik krizini derinleştiriyor.

Krizden çıkış formülü ise değişmiyor:

Ülkeye sıcak para girişini sağlamak ve yapısal reformlarla sistemi güçlendirmek…

Ülkeye iki şekilde sıcak para girebilir.

Birincisi kamu eliyle yapılacak dış borçlanmadır.

Hali hazırda Türkiye ile bu minval bir ilişki zaten vardır.

Bu ilişkinin yıllar içerisinde oluşan ve gelişen kuralları da bellidir.

Bir de tabi ki bu tarz ilişkilere dair evrensel kurallar vardır.

Borç veren tarafı rencide etmemeye özen göstereceksiniz.

Siz ne söylerseniz söyleyin, bu gibi ilişkilerde gönül bağları çok önemlidir.

“Garantinizi istemeyiz, paranızı istemeyiz” şeklinde algılanabilecek siyasi çıkışlar gönül bağlarını güçlendirmez bilakis zayıflatır.

Ve içte sizi ülkeyi yönetemez hale getirir.

O nedenle Türkiye ile ilişkilerimizde her iki tarafın da olgun davranması çok önemlidir.

Dış yardım literatürü böylesi yardıma muhtaç ülkelerde demokrasinin zayıfladığını söyler.

Türkiye bu bilinçle olgun davranmalı.

“Para veriyoruz, her istediğimizi yapmak zorundasınız” gibi çıkışlara tevessül etmemeli.

Kıbrıslı Türk siyasetçiler de olgunlukla dış finansmana erişimi riske sokacak tarzda söylemlerden imtina etmeli.

İşin teknik yanı da çok önemli…

Sağlanan yardımlar sizi güçlendiriyor mu?

Balık tutmayı öğretiyor mu?

Yoksa kaşıkla beslenen bir bebek gibi davranmanıza mı sebep oluyor?

Kaşıkla beslenmek kolaydır ama geleceği bu akılla inşa edemezsiniz.

O nedenle Türkiye’nin bize sağladığı katkıların koşullu olması çok büyük önem taşır.

Sistemimizi güçlendirecek adımlarımızı müteakip bu destek bize ödül şeklinde sunulmalı.

Kaşıkla besleme şeklinde değil…

Nitekim bu sistem artık oturdu.

Reform Destek Ödeneğinde bu yıl 960 milyon TL var.

Hayata geçirilmeyi bekleyen 30 adet reformu 30 bin kere halka anlatması beklenenler bu reformları ağızlarına bile almaktan çekinir durumda.

Böyle bir idare anlayışı iflasa mahkûmdur.

Bu reformlar yapıldıkça Türkiye önceden anlaşmayla belirlenmiş olan miktarlardaki kredileri serbest bırakacak.

Böylelikle hem KKTC kamusu sıcak paraya kavuşacak ve giderlerini karşılamadaki sıkıntılarını aşacak ama hem de aynı zamanda sistemimiz güçlenmiş olacak.

Bir taşla iki kuş vurulacak.

Sistemin güçlenmesi, kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavurabileceğimiz koşulların oluşmasına da yardımcı olacak.

Örneğin limanlar…

Türkiye’de 1970’lerden itibaren liman yönetimi ile liman işletmesi kamudaki iki farklı birim tarafından yürütülüyordu.

Böylelikle yönetenle işleten arasındaki çelişkileri çözümlemek çok daha kolay oluyordu.

İşletme devirleri ise çok sonraları gündeme geldi.

Yönetim kamuda kaldı ama işletmede özel sektörle işbirliğine gidildi.

Sistem daha da güçlendi.

Düşünün ki bizim liman başkanlarımız var.

Limandaki tuvaletler akıtsa, maddi olanaksızlıklar nedeniyle bu başkanların eli kolu bağlı…

Hâlbuki liman otoritesi ile işletmesi ayrıştırılsa ve işletmede özel sektörle işbirliğine gidilse, liman başkanlarımızın otoritesi gelişecek ve işlerini yapabilir bir zemine kavuşacak.

Tuvaletler akıttığı zaman yapacağı denetimler sonucunda ya ceza kesecek ya da daha ağır müeyyideleri gündeme getirecek.

Sistemi güçlendirmek demek satıp savmak demek değildir.

Özünde, mesele kamu yönetimini güçlendirmektir.

GSM operatörlerine söz geçirebilen, liman operatörlerine söz geçirebilecek, elektrik dağıtım işletmecisine söz geçirebilecek bir kamu yapılanmasını siz oluşturamazsanız zaten şimdikinden çok daha kötü durumlarla da karşı karşıya kalırsınız.

Burada mesele güçlü bir sistem ve güçlü bir idare kurup kuramayacağınızdır.

“Güçlü idare kuramayacağız” diyerek reformlardan imtina ederseniz, kırılgan yapınızla bir döviz krizi sizi çökme aşamasına getirir, getirdi.

Çabalamak zorundasınız.

Daha güçlü bir kamu yapılanmasını gündeme getirmek dışında hiçbir alternatifiniz yoktur.

Hele bu süreç size kamu üzerinden sıcak para sağlamanın yanı sıra özel ve kamu-özel yatırımlar sayesinde de sıcak para imkânı yaratacaksa, bu sürece dört elle sarılmak ve gece gündüz çalışmak dışında gerçekten hiçbir alternatifiniz yoktur demektir.

“Korkak bezirgân ne kâr eder ne ziyan” derlerse de inanmayın.

Zarardayız…

Çünkü korkağız…

Sıcak para ve daha güçlü bir sistem için hükümet kolları sıvamalı.

Gerekirse haftanın yedi günü meclis ve bürokrasi “reformlar için” çalışmalı.

Hükümet kuru gürültüye pabuç bırakmadan bu hedefe kilitlenmek, elbette sosyal diyaloğu da ihmal etmeden süreçleri hızlıca nihayete erdirmek ve başarmak zorundadır.

İşte o zaman hammaddesi insan olan hizmet ağırlıklı bir ekonomik yapıda doğru düzenlemelerle TL’nin değer kaybı sizi ağlatmayacak bilakis yüzünüzü dahi güldürecektir!

Döviz krizlerinin daha fazla gelir anlamına geleceği güzel günlere kavuşmamız dileğiyle…

Başını dik tut Tufan hocam…

23/05/2018 15:37
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: birikim özgür
MANŞETLER

HK Birikim Özgür

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.