Küstahlık bulaşıcı mı?

ads ads ads ads
10/12/2017

ads

Yusuf Kanlı Yusuf Kanlı


İfade ve basın özgürlüğü, gösteri hakkı, örgütlenme hakkı demokrasilerin en temel direklerinden birisinin ayrılmaz parçaları olarak tanımlanabilir. Hukukun üstünlüğü ve hukuk önünde herkesin eşitliği ile şeffaf ve hesap verebilir yönetim ilkelerini ikinci ve değerler, normlar, kurumlar olarak tanımladığımız üçüncü bir sütun ile demokrasinin saç ayağı oluşur. Bu saç ayağının hangi sütunu daha önemlidir diye abes soru sorulmaz, çünkü herhangi birisinin eksikliği o ülkede demokrasiyi noksan kılar.

Türkiye bu üç sütun açısından hangi durumda olduğu tartışma götürmeyecek kadar açık. Şüphesiz ki Türkiye’de yaşananları, liderlik tarzını, hükümetin icraatlarını eleştirmek medyanın görevlerinden birisi. Halkın duygu, düşüncelerine yansıma görevi görme, halk adına yöneticileri ve icraatları eleştirme basının temel vazifelerinden birisidir. Bir anlamda giderek zayıflasa da basının her zaman muhalif olduğu inancı da bundan gelmektedir.

Eleştiri önemlidir ve kutsaldır. Eleştiri olmadığı durumlarda, kimse yanlışı seslendiremeyeceğinden ülkeler “mutlak doğru” çukuruna yuvarlanırlar, doğru kararların yerini karar vericinin tek yanlı ve takıntılı görüşleri alır. Dünyamızda bunun örnekleri çoktur.

Basına getirilecek kısıtlamalar, medya mensuplarına yönelik hoşgörüsüz ve çoğu zaman “ses kısma” veya “diğerlerini bezdirmek” amaçlı hürriyet tahdidi uygulamaları ne ülkeye, ne iktidarlara ne de medyaya bir yarar sağlar. Aksine kraldan daha kralcı medya türemesi birçok Ortadoğu ülkesinde demokrasinin yokluğundan daha da ciddi bağnazlığın doğal neticesidir.

Bütün bunlar ve dahası medyaya küstahlık ve hatta hakaret hakkı vermez.

Bir lideri sevmeyebilirsiniz. Ondan nefret de edebilirsiniz. Uygulamalarını, kararlarını hiçbir zaman içselleştiremeyebilirsiniz. Ama, her halükârda halkın seçtiği lidere saygı göstermek zorundasınız. Zaman oluyor ben de çizgiyi aşıyor ve hakarete yakın ifadelerde bulunuyor ve sonra da çok üzülüyorum. Hani denir ya, başka hiçbir neden olmasa da Yaradan’a sevgiden onun nefesini taşıyan insanları sevmek lazım. Aynı şekilde, şahsını, duruşunu, siyasetini, politikalarını ve kararlarını hiç takdir etmesek de, ona oy verem halka saygıdan, eleştirme hakkını göz ardı etmeden, seçilmişlere saygı gerekir.

Bir gazetede galiz ifadelerle, antik Yunan dönemi tanrılarından birini andıran bir çizim yayınladı bir gazetemiz. Çizimdeki antik Yunan ilahı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafı üzerine küçük abdestini yapıyor, tepede de “Yunan gözüyle” ibaresi bulunuyordu.

Ayıp. Hadsizlik, Terbiyesizlik. Türkiye halkına hakaret. Türkiye cumhurbaşkanına hakaret.

Bir gazete böyle bir hadsizliği nasıl yapar? Nasıl övünçle yaptığının arkasında durur. Bu ne basın özgürlüğü ne de ifade özgürlüğü. Olsaydı eğer bu olsa olsa “sövme hakkı” örneği olurdu.

Ancak, eline siyah çelenk alanın bu hadsizliği yapan basın kuruluşunun kapısına gitmesi, bağırıp çağırması, tehditler savurması de aynı şekilde yanlış. Yasalar önünde bir fiil oluşturuyorsa bu durum, ki oluşturuyor, gereğini yargı yerine getirmeli, hadsizliğin cezasını kesmeli.

Bu gazetemizin dediklerine, yazdıklarına, tavrına karşı çıksak da, ona yönelik şiddeti savunmamız da mümkün değildir. Adalet ve herkesin adalet önünde hesap verebilir olması demokrasinin en önemli prensiplerinden bir diğeridir ve en az basın özgürlüğü kadar önemlidir. Bunu her “levent” olan da olmayan da bilmeli ve haddinin farkına varmalıdır.

KKTC seçime gidiyor. Böyle afaki gerginlikler belki de seçin dönemi heyecanının istenmese de doğal neticeleridir.

Bir diğer tartışmalı konu da seçim anketleri ve bir anket şirketinin Türk Ajansı Kıbrıs’a yönelik hadsiz, talihsiz, edepsiz açıklamaları olmalı. Geçmiş seçimlerde seçim sonucuna yakın oldukça başarılı kamuoyu yoklamalarıyla takdir toplayan bir anket şirketi yaklaşan 7 Ocak seçimiyle ilgili bir anket yayınladı. Bu anket bu dönemin ilk anketiydi ve sonuçları sadece devlet ajansı değil, çoğu yayın organı tarafından “sanki manipüle edilmiş” gibi değerlendirildi.

Tarafsızlık sadece haberi doğru vermek değil aynı zamanda bir konunun tüm taraflarının görüşlerini yansıtmayı gerektirir. Ancak “editoryal bağımsızlık” dediğimiz ve yayınların karakterini oluşturan haber seçme, şekillendirme ve sunma hakkı da her yayın kuruluşu açısından kutsal ve dokunulmazdır. Dışarıdan hiç kimse, söz konusu haberde manipülasyon, yanlış ve hatta art niyet olduğu iddiaları hariç, bir ajansın veya medya kurumunun hangi haberi nasıl verdiğine karılamaz. İster gazete, dergi, Tv, radyo veya ajans her yayın organı gün boyunca meydana gelen olaylardan ancak bir bölümünü kendine göre değerlendirip, genel halk çıkarı açısından haber yapmaya değer görüp yayınlayabilir. Her gelişme haber yapılacak olsaydı bilgi kirliliğinden geçilmezdi, ki maalesef birçok açıdan bugün benzeri bir kirlilik yaşanmaktadır.

TAK ajansı bu yapılan kamuoyu araştırmasını değerlendirip, yayınlamama kararı aldı. Başka kamuoyu araştırması sonucu da yayınlamadı bugüne kadar. Niye bu kararı verdi TAK? Bu araştırmayı iddia edildiği gibi manipüle edilmiş olarak mı değerlendirdi? Bunları bilemem. Ama, bu araştırma şirketinin başı TAK ajansına yönelik tehditkâr ve hatta hakaret ve suç isnadı içeren sözlerine karşı savcılık derhal harekete geçmeli ve bu hadsizliğin hesabını sormalıdır.

Devlet televizyonundaki bir tartışma programında aynı araştırma şirketi ve yaptığı araştırmanın sonuçlarının tartışmalı olduğu eleştirisi yapılınca iddiaya göre yayının aniden emirle kesilmesi ise açık bir sansür uygulaması olduğu kadar manipülasyon iddialarını kuvvetlendiren bir emaredir.

Bugün bir başka küstahlığı yazacaktım. Bulaşıcı küstahlık her halde. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan “Kudüs Kararı” belgesine imza atması akıl alacak bir olay değil. Demokrasilerde bazen bu gibi anomaliler yaşanabilir ve kara cahil bir zengin böyle önemli bir pozisyona gelebilir. Dedik ya demokrasiler aynı zamanda kurumlar, normlar, değerler sistemidir. Niye Amerikan kurumları, değerleri devreye giremedi, niye Trump’a kimse “Bu BM kararlarına aykırıdır, biz ise Güvenlik Konseyi daimi beş üyesinden biriyiz. Tüm BM sistemini yıkabilecek gelişmeleri tetikleyebilecek bu adımı atmayalım” diyemedi?

Arap Birliği toplandı, kınadı. İslam Konferansı Örgütü dönem başkanı Türkiye’nin çağrısıyla 13’ğünde toplanacak. Tüm İslam sokakları ayakta. Çok ciddi gelişmelere gebe Ortadoğu ve hatta dünya.

Suudi prensleriyle kapı arkasında çözüm planları oluşturup, tek taraflı Kudüs kararlarıyla Filistin halkı ve liderliği köşeye sıkıştırılıp, İsrail’in çıkarlarına uygun ve bütünlüklü Filistin toprağı içermeyen, Yahudi yerleşkelerini meşrulaştıran bir yeni barış planından medet ummak oldukça trajikomik.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi bu durum maalesef buruna çok kötü bir komplo kokusu getirmektedir.

10/12/2017 18:04
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: yusuf kanlı
MANŞETLER

HK Yusuf Kanlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.