Laiklik hassasiyeti olanların hatasına düşmeyelim
25/09/2022
Cenk Uzunoğlu
Annan planının referanduma gittiği günlerin hemen öncesinde AKP hükümet olmuş ama gerçek anlamda daha iktidar olamamıştı. İç hesaplaşma yoluyla vesayet rejimine ayar vermeye bir yerden neşter atarak başlama derdindeydi.
Sembol olarak “Kemalizm’in” arka bahçesi, yetiştirme alanı olagelmiş Kıbrıs mevzusu ile işe koyuldu. Kıbrıs konusu ada ve ada dışında taraf olanların farklı olan siyasi hedeflerine uygun bir fırsattı.
Kıbrıs’ta çözüm CTP öncülüğündeki sol için sonuç.
AKP için T.C devletini fethetmeye başlangıç.
Batı için de Türkiye’yi ve bölgeyi dizayn etmeyi kolaylaştıracak önemli bir kilometre taşı olarak görüldü. Birbirine benzemezler böyle bir araya geldi.
Aklındaki hedef ile en masum olanı da rahmetli Denktaş’a rağmen Annan planına %65 ile evet diyen Kıbrıs Türküydü.
Ekonomik, sosyal gelişimini ve en önemlisi kendi kimliğini AB çatısı altında koruyabileceğine inandı.
Siyasi farklılıklarına rağmen kendi hayatlarının sonraki bölümünü planlayabilmeyi çözüm sonrasına erteleyenlerin ortak bir paydada buluşması Annan planını makul bir çıkış yolu olarak görülmesine zemin oluşturdu.
%65 evet sonucuna rahmetli Denktaş’a rağmen bu ruh halinin partiler üstü etkisiyle ulaşıldı.
20 yılda köprünün altından çok sular geçti.
20 yıl önce Kıbrıs Türkü’nün Denktaş’a rağmen Annan planına evet demiş olması bugün T.C devletinin Kıbrıs siyasetini ipotek altına alanlar nezdinde Kıbrıs Türkü’ne duyulan “güvensizliğin” tohumu oldu.
O tohum da şimdilerde tattığımız acı meyvelerin hasat edildiği ağaç oldu.
Kıbrıs Türkü’nün, İngiliz ve kısa süren Cumhuriyet döneminde farklı kimlik öğeleri geliştirmesi ve bugün AB’ye mal edilen değerlerini canlı tutması bir güvensizlik sebebi olmamalı.
Annan planına denilen evet, Rum ile ortak devlet kurmanın ötesinde kendi kimliğini, sosyal yaşam tarzını ve laiklik anlayışını korumaya yönelik de bir tercihti.
Kıbrıs Türkü sonrasında AB’ye mal edilen sosyal yaşam, laiklik anlayışı ve hukuk ile ilgili değerlerinin çekim gücü ile içinde Atatürk’ü barındırmayan garip bir milliyetçilik anlayışı arasında tercih yapmaya zorlanmamalıdır.
Kıbrıs Türkü kendi haline, “kiralama” ve “böyle bir sorunumuz yoktur” yoluyla terk edildiğinde bile Kıbrıslı olduğu kadar Türk olmakla ilgili aidiyetini ve değerlerini korumasını bilmiştir. “Türklükle” ilgili muhatap kaldığı adı konmamış hazımsızlık ve paranoyaya dayalı güvensizliği hak etmemektedir. Bu “sınanma yoluyla yıldırma” siyaseti hayırlı bir sonuç doğurmaz.
Siyasi aidiyetlerimizi bir kenara koyup bizi biz yapan değerlere doğru uzanıyor olan müdahaleyi ancak mümkün olan en geniş şekilde tek ses halinde kabul etmediğimizi söylersek durdurma şansımız vardır.
İçinden geçtiğimiz süreci de Türkiye’nin yakın siyasi tarihinden bir örnekle anlatmak mümkündür. 2000’li yılların hemen öncesinde Türkiye’deki laik kesimin düştüğü aynı hataya düşmeyelim. Laiklik ilkesine hassasiyet gösterenlerin o günlerde kaç parça olduğunu hatırlayalım. Sonra da bugün Türkiye’deki siyasetin geldiği noktaya bakalım.
Ortak değerlerimize yapılan müdahaleye başka konulardaki siyasi farklılıklarımızın etkisi ile bölünmüş olduğumuzdan partiler üstü bir refleks oluşturamıyoruz. Birbirinin kuyusunu kazmaya ve yozlaşmaya meyilli olunması, siyaset yoluyla rahatlıkla manipüle edilmemize uygun bir zemin hazırlamaktadır.
Bunu fark edip değerlerimize yapılan müdahaleye ve demografiyi değiştirmeye yönelik yapılanlara ortak bir tavır koymak için siyasi farklılıklarımızı bir kenara bırakmamız lazım.
Her geçen gün ortaya çıkan tabloyu ancak tek ses halinde kabul etmediğimizi dillendirdiğimizde Türkiye devleti bu mesajı alabilir. Onurlu çıkış yolunun önü ancak o zaman açılabilir.
Siyasi farklılıklara ve zorluklarına rağmen bizi biz yapan unsurlar üzerinden partiler üstü toplumsal bir refleks oluşturulması için çağrı yapılmalıdır. Bu çağrı tavandan gelmezse parti tabanlarından gelmelidir.
Bu gidişatın bir sonraki adımında başka da alternatif kalmadığı için çağrıyı yapmak durumunda kalacağız. Bunun da en güncel ve somut örneği yine Türk siyasetinin bugün geldiği durumda mevcuttur.
Önemli olan o noktaya gelmeden bunu bugün yapabilmektir. Siyasi akıl ileriyi görüp, risk alıp fark yaratmak için vardır.
Bu davet çağrısı yapılırken Kıbrıs sorununa çözüm arayışında başka bir görüşü savunur duruma düşürülmeden öznesine Kıbrıs Türkü’nün değerlerini koymaya özen gösterilmelidir.
Şu an geçiş dönemindeyiz.
Bir sonraki aşamaya geçildiğinde bu gidişatı geri çevirmek imkânsız olmazsa bile bir o kadar daha zorlaşacaktır. Türkiye’de laiklik hassasiyeti olanların bugün düştüğü durum gibi.
Bilmem anlatabildim mi?
- Denetim ve kontrol yarattığı algı kadar güçlüdür!
- Varlığımız var ağırlığımız yok siyaseti!
- İlk adım atılsa…
- İç siyasetteki “egemenler” onurlu çıkış kapısını bulabilir mi?
- Ara çözüm denense nelere yol açar?
- Başarının resmini hangi olguların oluşturacağı bellidir ama…
- Kıbrıs üzerinden ''milliyetçilik'' daha ne kadar sürdürülebilir?
- İngilizce veciz bir kelimenin düşündürdükleri
- Gönülden geçeni değil rasyonel olanı konuşabilmek
- Konjonktür neyi işaret ediyor?
- TÜM YAZILARI için tıklayınız