Liyakatı öldürenler, en büyük kötülüğü kendi vatandşına yaptı
05/02/2025











Hüseyin Ekmekci
HAYATIN HER ALANI İLE İLGİLİ SÜREKLİ GELİŞEN VE DEĞİŞEN KARARLAR ALMAK, KAMU YÖNETİMİNİN REFLEKSİ İLE İLGİLİ. BİZDE DURUM NEDİR? ÇÜRÜMÜŞ DOMATES, İÇTEN İÇE KURUMUŞ AĞAÇ… REFLEKS SIFIR… KAFALAR RANTA ÇALIŞIYOR…
LİYAKATI ÖLDÜRENLER, EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ KENDİ VATANDAŞINA YAPTI. ŞİMDİ DE ÜZÜMÜN ÇÖPÜNE, ARMUDUN SAPINA KALDIK… KİBARCA ANLATAYIM…
Yaşamın pratiğinde bir çok uygulama hayatı bizlere zehir ediyor. Demokrasi ise öyle bir şey ki, siyaset sürekli olarak hayatı düzenleyen kuralları güncellemek zorunda. Bizim sorunumuz burada başlıyor. Güncellenmeyen mevzuat, ya da yanlış düzenleme hayatı zindana çeviriyor
e- devlet mesela. Bu çağda hayatımızı kolaylaştıracak en önemli adım. Yıllardır veriler bir araya toplanamadı. Bu ülkenin yazılımcı gençleri projeyi kısa sürede hayata geçirebilecekken, siyasi kaygılarla canım sistemden farenin korktuğu gibi uzak durduk
Geçtiğimiz günlerde Eğitim Bakanı ve Çalışma Bakanı bir araya geldiler, yabancı işçilerin çalışma izni alabilmesi için düşük seviyede olsa da Türkçe bilme koşulunu kurallara bağladılar. Bunu da muhteşem bir karar olarak kamuoyuna sattılar, ne güzel değil mi?
Yahu, bugün okullarda bir çok öğrenci Türkçe bilmiyor. Öğretmenler google üzerinden çeviri uzmanına dönüştüler. Okuldaki çocuklara o ortamda Türkçe öğretemeyen sistem, çakışma izni alacak anne- babalara Türkçe öğretecek öyle mi? Yersen..,
Kaldı ki; ne gerek var çalışanın tamamının Türkçe bilmesine. Turizm sektörünü geçiyorum mesela; neden? Turizmin ortak dili İngilizce de ondan… Zaten inşaat alanları mesela, çalışanların neredeyse tamamı Pakistanlı ya da Bangladeşli…
Bir inşaatta mühendisler ya da taşeronlar işçinin tamamı ile muhatap olmuyor ki? Ya da bir restaurantta şef dışında personelle kim muhatap oluyor? Zaten sen yemeğini söylerken menüden söylüyorsun. Onları ezberlese yeter. Kısacası, ustabaşı Türkçe bilsin, öpüp anlınıza koyun…
Örnekler vererek ilerleyelim. Mesela devletin kamu hizmetlerinin devamı ya da üretimin devamı için tanıdığı imtiyazlar var. Taşıma izinlerinin her türlüsü, üniversite izni, kumarhane izni gibi… Sanayi bölgelerinde ve kırsal kesim alanlarında arsa gibi…
Bir çok noktada bu imtiyazların partizanca dağıtıldığı, ama devamında da bunların zenginleşme aracı haline geldiğini görüyoruz. Oysa devlet, bu alanlardan büyük paralar kazanabilir, bu paralar da kamu hizmetlerinin iyileştirilmesinde kullanılabilir…
Halen, müze alanlarının gelişmesinde problemler yaşanıyor. Yıllardır gündemde olan bu alanlardaki temizlik, güvenlik ve rehberlik alanlarının özelleştirilmesi konusu var… Bu kadar basit aslında. Devlet müzesine ve içerisindekilere sahip çıkar, gerisi özelin hizmetine verilir
Hayatın her alanı ile ilgili sürekli gelişen ve değişen kararlar almak, kamu yönetiminin refleksi ile ilgili. Bizde durum nedir? Çürümüş domates, içten içe kurumuş ağaç… Liyakatı öldürenler, en büyük kötülüğü kendi vatandşına yaptı. Şimdi de üzümün çöpüne, armudun sapına kaldık… Kibarca anlatayım…
- Hem siyasi, hem ticari olarak Kıbrıslı Türkler daha da yalnızlaştırılıyor
- Polis Teşkilatı Ağır Bir Bürokrasiyle de Boğuşuyor
- Sürekli itilen kakılan, imkanları kısıtlanan bir halka dönüştük
- Şiddet ve mafyalaşma ön plana çıkıyor
- Sorunları çözmesi gerekenler bizzat sorun üretiyor
- 12 yaşında bir çocuk göçmen çocukları tarafından tecavüz saldırısına uğradı…
- Ekmekçi: Sokak neyse, okul da o… Sokaktaki anne- baba neyse, okul da o
- Perakende sektörü Güneye kaydı...
- Ekmekçi: Çözüm basit: Ya devlet başa, ya kuzgun leşe…
- “Yarın çok geç olacak” dediğimiz o yarınlardayız…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız





