Medya çöküyor, basın emekçisi perişan, köşe başlarını niyeti gazetecilik olmayanlar kapıyor

Medya için, kutlama değil, kurtarma planı yapılmalı

ads ads ads ads
11/07/2020

ads

Ali Baturay Ali Baturay


   “11 Temmuz Kıbrıs Türk Basın Günü” nedeniyle yapılan açıklamaları görüyorum, çoğu samimi değil.

    Yaldızlı sözlere kanmayın sakın, o güzel açıklamaları yapan birçok kişi, canı sıkıldı mı gazetecileri patronlarına şikayet etmekten geri durmazlar…

     Hiç ummadığınız kişiler gider sizi patronunuza gammazlar, hayret edersiniz, hayal kırıklığına uğrarsınız…

     Gazetecinin dostu yoktur zaten, yazdıklarınızı lehine gören kişi bugün sizi alkışlarken, yarın yazdığınız çıkarına değil diye size küfreder, sizi patronunuza şikayet eder, “at bunu işten” der…

     Gazeteci çoğu kez yalnızdır, hatta o kadar yalnızdır ki bazen arkadaşları, meslektaşları bile ya satıldığı ya da korktuğu için ona arka çıkmaz, destek olmaz…

    Bu ülkede en kolay olunan şey gazeteciliktir, ne okulunu bitirmek gerekir, ne yıllarca bu meslekte ter dökmek… Aklına esen bir günde gazeteci oluyor…

    “Olur” dedimse, yani olduğunu zanneder ama onun zannetmesiyle olsa bir şey değil, resmi makamlarca gazetecilere davet yapılır, bir bakarsınız ki iki gün önce kendi kendine gazetecilik payesi vermiş, başka mesleklerden bizim mesleğe devşirilmiş kişiler baş köşede…

    Bir gazetede köşe yazısı yazmak, bir televizyon kanalında hasbelkader program yapmak, o kişinin gazeteci olarak anılmasına ve sizinle birlikte basın toplantılarına, basın brifinglerine çağrılmasına neden olur.

     Birkaç hafta önce Ticaret Odası’nın “Rekabet Edebilirlik Raporu”nun gazetecilere yönelik düzenlenen ön bilgi toplantısına katılmıştık.  

      Biz bir ara birkaç gazeteci, bir konuda kendi aramızda tartışmaya başladık, o sırada bir kişi soru sormak için mikrofonu eline almıştı, biz kendi aramızda konuşurken, Ticaret Odası yetkilisi bize döndü ve “Arkadaşlar, meslektaşınız soru soracak, izin verir misiniz?” dedi.

     Kafamızı çevirip arkamıza baktığımızda, söz alan kişinin meslektaşımız olmadığını gördük.

     Geçmişte bazı şirketlerde üst düzey yönetici olan ama dört- beş ay önce bir televizyonda program yapmaya başlayan kişi de “gazeteci” olarak kabul edilmiş ve toplantıya davet edilmişti.

     Gürültücü diyen uyarılan bizim taraftaki gazetecilerin çoğu 25 yılı devirmiş, kimisi 30 yıl bu işi yapmış, en tazesi 18 yıl civarında bu mesleği yapan kişilerdi.

     Sustuk ve dört- beş ay önce televizyon programı yapmaya başladığı için gazeteci kabul edilen kişinin soru sormasına izledik. Oh olsun bize ama değil mi?

     Bu yeni bir örnek olduğu için söylüyorum, geçmişte çok yaşandı böyle şeyler, başka mesleklerden kişiler, gazetecilerin oturması gereken koltuklara oturup, soru sordu, itibar gördü.

     Geçmişte sırf böyle kişiler bir toplantıda yer aldı diye gazeteci arkadaşlarımız basın toplantısını terk etmişti.

     Neden bunu söylüyorum? Ülkeyi yönetenlerin ve sivil toplum örgütlerinin mesleğimize saygı göstermediğini söylemek için.

     Tabii bizde de kabahat var, hiçbir zaman böyle kişilerin mesleğimizden çıkıp gitmesi için mücadele vermedik, hep bıraktık gelip aramıza karışınlar ki bunların bazıları mesleğimize zarar da veriyor, mesleğin itibarını da zedeliyor ama bunun için maalesef mücadele etmiyoruz.

    Hatta onların doluştuğu yerlerden uzaklaşarak, meydanı tamamen onlara bırakıyoruz.

    Şimdi dijital ortamda durum daha da vahim, önüne gelen bir web sayfası ve bir web TV kurup, sözde gazetecilik yapıyor, tam bir enflasyonu var, bazıları gazetecilik dışında her işi yapıyor, tetikçilik de dahil…

   Gazetecilik zor iştir... Maaşı düşük, çalışma süresi uzun, riskleri fazla, çeşit türlü tehlikeye açık, her gün düşman kazanılan bir işi insan neden yapar ki?

   Gazetecilik, delilik gibi bir şey ama sevgi işi… Çok para kazanamasan da, çok çalışsan da, bayramın seyranın, cumartesin, pazarın olmasa da, stresten her türlü hastalığa yakalansan da, yazdıklarından dolayı her gün düşman kazansan da, herkes neden bu işi yaptığına şaşırsa da yine yaparsın, çünkü seversin, çünkü o mikrobu almışsındır, sorgulamak, bilginin, bilinmeyenin peşinden koşmak, insanları bilgilendirmek, yazdıklarınla bir şeylerin değiştiğini görmek inanılmaz bir haz verir çünkü sana…

     Böyle yazdım diye tüm gazetecilerin gösteriş meraklısı, egolu, şöhret düşkünü, megaloman kişiler olduğunu sanmayın, evet böyle meslektaşlarımız da var ama çoğu böyle değildir, gazetecilik kelimelerle anlatılamayacak bir yürek işidir, gazetecilik, parayla, pulla ölçülemeyecek bir haz mesleğidir.

    O haz, ortaya bir şey çıkarmakla, bilinmeyeni ilk vermekle, yanlışlara dikkat çekmekle alınan bir hazdır…

    Ancak gazeteler de gazetecilik de ölüyor ülkemizde… Ya da medya deyip tümünü içine alayım.

    Bakmayın öyle cicili bicili, övgülü açıklamalara, medya can çekişiyor bu ülkede ve o övgü yapanların çoğu ölmesine vesile oluyor.

    Geçmişten bugüne birçok sorunla mücadele ediyor medya, özellikle de basın emekçileri…

    Sosyal hakları yatırılmayan, doğru dürüst maaş alamayan ve işsiz kalan pek çok basın emekçisi var.

    Pandemi nedeniyle kağıda basılı gazetelerin birçoğu baskılarını durdurdu, bu nedenle emekçiler işsiz kaldı, geleneksel medyada işsiz kalanlar dijital alanda iş bulamıyor, çünkü birkaç kurumsallaşmış dijital gazete dışında diğerleri bir- iki kişiyle ajanslardan aldıkları ve etraftan aşırdıkları haberlerle bu işi yapıyorlar, basın emekçileri için buralarda da ekmek yok…

    Ne yazık ki bir- iki kişiyle bu işi yapan, kimisi gazeteci bile olmayan bu kişiler reklam pastasından pay almayı da beceriyor, üstelik bu işi bir- iki kişiyle yaptığı için fiyatları da düşürerek, varın anlayın artık medyanın halini…

    Son yıllarda hafızalara kazınan bazı medya olaylarına değinecek olursak, Afrika Gazetesi’ne yönelik linç girişimi ve dava baskısı, ülke basını açısından oldukça kötüydü, hiç yaşanmaması gerekirdi. Afrika’ya yapılanlar, diğerleri için de bir gözdağıydı, sopa göstermekti…

    Yazdıklarından, çizdiklerinden dolayı gazetecileri linç edip, öldürme girişimi küçümsenecek, geçiştirilecek bir durum değildir, umarız bir daha yaşanmaz.

    Diyalog TV’nin de Yayın Yüksek Kurulu’nun haberi bile olmadan uydudan çat diye düşürülüp, karartılması, medyamız adına kötü bir olaydı. Bu da diğer televizyonlar için gözdağıdır.

    Türkiye’deki meslektaşlarının hapislerde olduğunu gören bazı gazeteci arkadaşlarımız, korkuyor, Kıbrıs’ta da benzer şeyler olabileceği endişesini taşıyor, Türkiye’deki medyanın ve gazetecilerin durumlarına bakan birçok gazeteci, yeni geçen “Bilişim Yasası”ndan korktu, yasaya mesafeli yaklaştı…

     Bazı arkadaşlarımız da “Hiç olmazsa bizde hapiste gazeteci yok” diyerek şükrediyor.

     Evet, iyi ki de öyle bir şey bizde yok, olmaması için de mücadele etmeliyiz ama kötü örneklere bakıp şükretmek de yetmiyor, ülkede mevcut kötü durumu düzeltmek için de mücadele şarttır.

     Kıbrıs’ta medya çöküyorken, her geçen gün daha da direnç kırılıyorken, basın emekçileri işsiz kalıyorken, birçok basın emekçisi başka mesleklere kayıyorken, köşe başlarını niyeti gazetecilik yapmak olmayan, bazı kesimlerin çıkarlarını koruma misyonu edinmiş kişiler tutuyorken, gazeteciliğin ruhuna Fatiha okunuyorken,  basın günü kutlanır mı?

      Kutlanmaz tabii ki… Üstelik daha kötüsünü de görebileceğimizin belirtileri var; pandeminin yarattığı tahribatın esas etkileri önümüzdeki birkaç ay içinde görüleceği, gazeteciliğin daha da öleceği, birçok meslektaşımızın işsiz kalacağı öngörüleri vardır. Ah medya, senin için kutlama yapılacağına, kurtarma planı yapılsa daha iyi…

11/07/2020 20:07
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ali baturay
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.