Mustafa Abim, çare bulunmaz bilirim...

Mustafa Doğrusöz, çok özel bir insandı

ads ads ads ads
25/04/2020

ads

Ali Baturay Ali Baturay


Biz gazeteciler, hayatını kaybeden meslektaşlarımızın ya da çok şeyler paylaştığımız kişilerin ardından yazarız… Neden böyle yaparız? Şart mı bu? Bilmem, belki de bu hayatta yapabildiğimiz en iyi şey yazmak olduğu içindir… Her şeyi yazıyorken, sevdiklerimizi neden yazmayalım? Mustafa Doğrusöz Abimi kaybettik… O ardından yazı yazılmayı fazlasıyla hak eden bir insandır…

    Mustafa Abim, çok özel bir insandı. Bunu öyle laf olsun diye yazıyor değilim, gerçekten çok özel bir insandı. Sıra dışı birisiydi… Bugün sosyal medyada onu tanıyanların yazdıklarına bakıyorum, ne kadar çok insanın yüreğine dokunmuş… Okuduklarıma inanıyorum, çünkü o yazılanların çoğunu ben de gördüm onda…

   Mesleğe başladığım günlerden biliyordum onu, yazılarını okuyordum, bazı etkinliklerde karşılaşıyor, selamlaşıyor, konuşuyorduk ama Mustafa Abimi gerçek anlamda KIBRIS Gazetesi’nde çalışmaya başladığım 1998 yılında tanıdım. İyi ki de tanımışım… Ondan çok şey öğreneceğim bir dosta sahip olmuştum…

    KIBRIS Gazetesi’nde haber koordinatörüydü, yani müdürümüzdü ama hiç müdür gibi davranmadı. Bizi savunurdu, yaptığımız hatayı üzerine alacak kadar sahiplenirdi.

    Arkadaşlarımızın çoğu “Buba” derlerdi ona ya da “silahşör”; iki söz de çok yakışırdı ona ama ben hep “Mustafa Abi” derdim, başka bir şey diyemedim.

    Tam bir kafa dengi adamdı… Her yaştan insanla anlaşabilir, sohbet edebilirdi, dağarcığında herkesle paylaşacağı bir şeyler vardı. Onunla habere gitmek adeta bir zevkti, eğlenceliydi…

     Eskiye dair her şeyi bilirdi, hele de konu Lefkoşa’yla ilgiliyse mutlaka bilgisi vardı, tarih kitabı gibi bir adamdı…

     İçten biriydi, samimiydi, insanların arkasından işler çevirmez, kimseye kin/ garez gütmezdi. Malda, parada, pulda hiç gözü olmadı. Makam ya da para için hırs yapmadı, bunlar için ne birine yalvardı, ne de birisine zarar verdi… “Keşke azıcık hırsı olsaydı, belki hayatı biraz daha rahat olurdu” diye düşünmüşüm hep ama o zaman belki de Mustafa Doğrusöz olamayacaktı.

    Sosyal medyada birçok kişi, “Dinlemeyi bilen biriydi” diye yazdı. Çok doğrudur, çok iyi dinler, az konuşur ama tam konuşurdu… Herkes kendini anlatmayı sever, sizi dinleyen insan az bulursunuz. Doğrusöz dinlerdi, bu yönünü pek çok insan severdi.

     En zor zamanlarda bile insanın yüzünde tebessüm ettirmeyi başarırdı. Zor durumlardan mizah çıkarmayı başarırdı… Ciddi ciddi konuşur gibi yapar bizi güldürür, sonra da o içeriden gelen gülümsemesini takınırdı.

    Aynı zamanda duygu adamıydı, duygusaldı… En sert yazılarında bile duygu vardı, o kıvrak kalemini şiir yazar gibi kullanırdı. Yazıları da öyleydi, şiir gibi yazardı… Kılıç kadar keskin yazıya duygu katınca, bambaşka bir şey çıkardı ortaya…

    Herkesle ilgili bir tespiti, bir bulgusu vardı, 40 yıl düşünsem aklıma gelmeyecek şeyleri o hemen bulurdu. Hep birilerini başka birilerine, başka şeylere benzetirdi, gülerdik. Bunları düşmanlık, yergi ya da eleştiri için yapmazdı, “hayatın neşeli yüzünü” sunardı sanki bize.

    Bu bağlamda taklit yeteneği de güçlüydü… Yüzünün şeklini değiştirir, burnunu tuhaf yapar, omuzlarını kaldırır, tiyatro sanatçısı gibi başka bir kılığa bürünürdü adeta. Bayılırdım bu haline. Daha önce taklidini yaptığı birinden söz edilirken yüzüme bakar, tuhaf hareketler yapar güldürürdü beni. Kaç kez olmadık yerde beni güldürdü, neden güldüğümün izahını da yapamadım…

     Çok güzel içerdi… İçkiye hakkını verirdi. Onunla içki içmek de keyifliydi…  1999’da Hasan Çakmak, bir apartman dairesi satın almıştı. Sıkça içki partisi düzenler, iş çıkışı içerdik. Hasan Çakmak, Tarik Ertuğ, ben ve Mustafa Doğrusöz, çekirdek kadroyduk ama her defasında başka başka dostları davet ederdik… Çok güzel günlerdi… Uzun süre dostlarını Lokmacı’daki kebapçı Ali Usta’ya davet ederdi, çok kez Ali Usta’nın kebaplarını yiyerek yudumladık biralarımızı…  

     Edebiyat yönü güçlüydü… Kafka’nın “Dava” ve “Dönüşüm” romanlarından örnekler verir, günümüze uyarlamalar yapardı. Onunla karşılaşana kadar Kafka’nın “Dava” romanını okumamıştım. Mustafa Abim, “Mutlaka okuyup, bana anlatacaksın” demişti, gerçi romanın o çok sevdiği finalini bana anlatmıştı ama okumuştum. Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sından da alıntılar yapardı. Orhan Veli’den, Nazım Hikmet’ten birçok şiiri ezbere okurdu, hayran olurdum. Tabii başka şairlerden de…

     Mustafa Abim, klasikleşmiş birçok sinema filminden hayat dersleri çıkarırdı. Francis Ford Coppola’nın “Baba” filmini, daha doğrusu “Baba” serisini severdi, o çok meşhur müziğini de… Mırıldanarak ya da ıslıkla “Baba” filminin müziğini çalardı. Sergio Leone’un “İyi, Kötü ve Çirkin” filminden de hep söz eder, onun da o meşhur müziğini ağzıyla yapardı. Mihalis Kakoyannis’in “Zorba” filmi de ona göre bir başyapıttı, bu filmdeki Anthony Quinn’in performansı mükemmeldi. Marlon Brando’yu, Clint Eastwood’u, Lee Van Cleef’i, Steve McQueen’i, Yul Brynner’ı severdi.

    Türk Sanat Müziği düşkünüydü, güzel de söylerdi… “Olmaz İlaç Sine-î Sad-pâreme” şarkısını ezbere bilirdi, söyletirdim ona… “Olmaz ilaç sine-i sad pareme” dedim mi ilk olarak “Çare bulunmaz bilirim yareme” der, o içten gülümsemesini takınırdı… Birçok Türk Sanat Müziği parçasının sözlerini şiir gibi okurdu bize…

     Hiç unutmam Hüseyin Ekmekçi ile şakalaşıyorduk. Yaptığımız şakayı üstüne alıp kızmıştı; “Bee Glayva pu….ları…” demişti. Hiç kızmazdı, o gün neden kızdı, hiç anlamamıştık. Şakanın onunla ilgisi olmadığını anlatmak için oldukça uğraşmıştık. Sonraki zamanlar “Nasıl kızmıştın bize Mustafa Abi?” der, hep gülerdik, o da o sözü tekrarladı… Rahmetli Mehmet Ali Akpınar’ın bizi gönderdiği bir basın toplantısında başımıza gelmedik kalmamıştı, o gün de çok sinirlenmiş, ağzından küfür çıkmıştı ama bu olayı anılarımı yazdığım kitapta anlatacağım…

     Haber Kıbrıs’a geçtikten sonra Selda İçer ile Mustafa Abime gidip röportaj yapmayı planlamıştık. Mustafa Abim, “İyi, değilim ama sizin için bir şeyler yaparız” demişti. Selda ile ekonomi röportajları yapmaya başlamış, Mustafa Abi’ye gidememiştik, sonra araya koronaviürs salgını girdi. Salgın sonrası gidecektik ama Mustafa Abim bizi beklemedi, hepimize veda etti… Çok üzgünüm, sevdiklerimize ayıracağımız zamandan kesmemeli, onlarla ilgili planlarımızı ertelememeliyiz…

   Elveda Mustafa Abim, artık “Olmaz ilaç sine-i sad pareme” dediğimde “Çare bulunmaz bilirim yareme” diyecek biri yok… Ben de biliyorum, bu ayrılığa çare bulunmaz artık ama bize kattıklarınla, biriktirdiklerimizle seni unutmayacağız.

25/04/2020 19:29
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: ali baturay, mustafa doğrusöz
MANŞETLER

HK Ali Baturay

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.