Müzakerelerdeki kırılmalar

ads ads ads ads
24/08/2017

ads

Eşref Çetinel Eşref Çetinel


Dün “defterler yeniden açılırken” dedimdi. Oysa kapatmak için bahane arıyorduk çünkü artık müzakerelerin devam etmesinin bu aşamada anlamı kalmadı! Kaldı Ki Anastasiadis ve Rum tarafı sermayeyi tüketti sadece TC ile Kuzey’i suçluyorlar, müzakerelerin çöküş faturasını Türk tarafına kesiyorlar!

…Derken vakta ki Hüseyin Ekmekçi ile Mete Tümerkan dostlarımız Crans Montana ile Mont Pelerin’deki çoklu konferansların en yakın tanıkları olarak eskimeye yüz tutan defterleri yeniden açtılar, biz de “iyi oldu” diyerek yorumlarımızla o günlere döndük!

KIRILMA NOKTASI: Şimdilerde yine bu iki arkadaşımızdan  öğreniyoruz, aslında müzakerelerin kırılma noktası mesela Mete Tümerkan’ın ifadesiyle “2016 yılı ile birlikte Nikos Anastasiadis’in Muhalefetin yükselen sesinden etkilenmeye başlamasıymış..” “Seslerin dozu arttıkça Anastasiadis de masada frene basmaya başlamış!” Ve tam o günlerde TC’deki seçimleri de bahane eden Anastasiadis “hele seçimleri bekleyip durumu görelim, müzakerelerin çok acelesi yok” demiş…

OYSA BİLİYORUZ: Sn. Akıncı’nın çok acelesi vardı çünkü 22 Ağustos tarihli anlatımlarında Hüseyin Ekmekçi’nin de vurguladığı gibi “2017 kritik bir yıldı! Doğalgaz aramaları, Güneyde seçim startının verilecek olması, Ve Anastasadis’in yeniden aday olma isteği..” “Akıncı Anastasiadis’in Güney’deki milliyetçilerin etkisinde kaldığını gördü” diyor Ekmekçi..

GERÇEKTEN ÖYLE MİYDİ? BM’ler hâlâ Cenevre’deki toplantıların seyri konusundaki Raporunu yayımlamadı.. Tutanakları bilmiyoruz.. Hatta öncesindeki iki yılda ara bölgedeki müzakerelerde önceleri Eroğlu-Anastasiadis sonraları Sn. Akıncı ile Anastasiadis’in siyah renklerle tutanaklara geçecek hangi konularda anlaştıklarını da bilmiyoruz! Dolayısıyle “yoksa hiçbir konuda uzlaşı sağlanmadı mıydı” şüphesine düşüyoruz!

Tabi bu “şüphe,” şimdilerde “bizim kuşağın” çoğu genç arkadaşlarımıza anlatamadığımız fakat doğrusu bizde de saplantı haline geldiğine inandığımız görüşlerimizdir.

Bizler için Rum liderliği ile kilisesi hâlâ adayı tümden ve ağırlığınca kendi egemenliğe kaydırmak için masaya oturmuştur.. Geçmişten kaynaklanan olayların acılarını yaşayanlar olarak hâlâ o “hisler” içinde Rum liderliğine şüphe ile bakarız! Bu nedenledir ki “birleşik Kıbrıs efkârına hep karşı çıktık! Hele Türkiyesiz kalacak adada anlamı ile “birleşik” bir federal sistem oluşturma efkârını tam bir felaket olarak niteledik..

Anastasiadis’in müzakerelerde cırlamasının bir nedeni de Sn. Akıncı’nın Türkiyesiz bir Kıbrıs çözümün kapısını yüzüne kapatması oldu, biliniyor.


SORUNLARDAN SORUN BEĞEN! (ET SORUNU)

Yıllar önce bir et kombinası yaptıktı! Sonra karşısına geçip “büyük iş çıkarmışız” diyerek gurur duyduktu! Ancak bir sorun vardı: Kombina çapımızın üzerindeydi. Memleketteki ete dönüşecek kasaplık hayvanları tutun ki bir günde halledip bir ay da rölantiye yatacaktı! Yani gizli işsizliğe mahkûm olacak, parasal giderler yönünden astarı yüzünden pahalı olacaktı!

Ezcümle ifade etmem gerekirse biz henüz “et met kombinaları” çalıştıracak çapta değildik! Yahut “büyüklerimiz” bize öyle söyledilerdi! Zaten söylemelerine de gerek yoktu domatesten, hıyardan, enginardan, karpuzdan, kavundan, sütten hellimden… Biliyorduk! Biliyorduk ki bu ülkede büyük düşünce olmadığı için büyük işler de yapılmaz! Yapılsa bile KTHY’ları, Kooperatifçilik Vs. leriyle batarlar!

Tabi bu ülkede küçük işler de yapılamaz! Yapılsaydı domates sorun olmaz, bir laboratuar yangını nedeniyle sebze meyvelerin analizleri aksamaz, kamu hastanelerinde doktorsuzluk sorunu yaşanmaz, trafik keşmekeşine çare bulunur, çevre pisliği önlenirdi ilahiii!

Gelelim şu et sorununa: Ki artık bu ülkede biz “köşeciler” yazacak başka konu sorun bulamıyoruz düştük domatesle etin hellimin eline! Kader işte!

Hükümet bir ara “ekmek yoksa pasta yiyin” diyen kraliçeye inat dedi ki “eğer piyasada yeterince et yoksa siz de bonfile yiyin!” Ve ithalatını serbest mi bıraktı ne Hayvancılar Birliği “opp” dedi. Yağma yok. Bu ülkede hayvan da var et da!

Eee, kör değiliz! Kasaba gittiğimizde envai türlüsünden et olduğunu biz de görürüz! Yeter ki bir kilosuna kırk elli lirayı kıyıp alacak cebe sahip oluna! Yarım kilo dana kıyması sözde az yağlı 25 liradan aşağı değil!

Denecek ki sen de et yeme, tavuk ye, yumurta ye, yedi lira tanesidir kellecik ye!

Bu memlekette çöpe gidecek domatesleri  millete beş altı liraya, TC’den gelen domatesi altı liraya yedirenler için etin pahası ne ki? Ha et protein deposuymuş, beslenmenin ana maddesiymiş, insanların sağlık afiyeti için et yemeleri gerekirmiş… Hiç önemli değil!

Ki bu ülkede hayvancılık da kasabın çengelindeki et de artık her köşede her yolda yan yana dizili lokantalar için vardır! Kombinaya yahut ithal ete ne gerek var!


KISACA TAKILDIĞIM: (HÜR EŞEKLERE SELAM OLSUN!)

Domatesin, hıyarın, etin faziletinden söz edilir de 43 yıldır bizden önce de bu topraklarda hür ve egemen yaşayan, bizden sonra da yaşayacak olan eğer siyasi parti kursalardı şimdi ana parti olacak kadar birlik ve beraberlik sembolü, hem vahşi hem insancıl, hem saldırgan hem munis, dünyanın en güzel gözlü eşeklerinden mi söz edilmez!Onlar bize 1974’den sonra kalan en gerçek “Kıbrıslılar!”

Ne var ki Makarios’un deyimi ile bu öz be öz Kıbrıslı eşekler tam 43 yıldır ne gündemden düştüler ne reytinglerini kaybettiler. 43 yıldır gelip giden hükümetlerle ve bölge ahalisi ile eşekler arasında sürüp giden bir savaş vardır hiç bitmedi!

Neyse ki ve nihayet geçtiğimiz günlerde mütareke imzalandı! Dipkarpaz’da sınırları çizilmiş, barınakları yapılmış bir “eşekler kampı” oluşturuluyor.. Bir de siyasi parti oluştururlarsa, yolları açıktır Meclis’e kadar girebilirler…

24/08/2017 15:38
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: eşref çetinel
MANŞETLER

HK Eşref Çetinel

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.