O, 1 Mayıs mitinglerinin “İsmet abla”sıydı
01/05/2025











Hüseyin Ekmekci
Haber Kıbrıs Dijital Grup Genel Müdür ve Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Ekmekçi'nin 1 Mayıs 2017'de kaleme aldığı yazısı:
1 Mayıs’a 1990’lı yılların başından itibaren hep katıldım. O yıllarda, üzerinde, “888” yazılı bayrakla, en önde yürüyen bir teyze vardı. Herkes, “İsmet abla” derdi, biz de öyle devam ettik.
“888”i bilmek, aslında 1 Mayıs’ın ruhunu bilmek demektir. Bu ülkede, İsmet ablanın taşıdığı bayrakla öğrendi birçok insan 1 Mayıs’ın önemini…
İsmet ablayı görmediğim ilk 1 Mayıs, 2000 yılıydı… Peşine düştüm ve onunla röportaj yaptım. Bu röportajdan kısa süre sonra da yaşamını yitirdi.
Başlığa bakın… Vasiyeti buydu… Belirli bir süre de vasiyeti CTP’li kadınlar tarafından yerine getirilmişti. Neyse, tanıyanlar var, tanımayanlar var, bileni var, bilmeyeni var. 1 Mayıs’a saygı adına aklıma gelen, İsmet abla ile röportajı yayınlamak oldu… Tarihe bir kez daha not düşmek adına. Emekçinin bayramı kutlu olsun…
İşte o röportaj:
1 Mayıs mitinglerinin vazgeçilmez unsurlarından birisi de odur. En azından ben böyle düşünüyorum. Yaşlı bedenine rağmen yıllardır en önde yürürdü. Yaklaşık 10 yıldır mesleğim nedeniyle hiç 1 Mayıs mitingi ya da yürüyüşü kaçırmadım.
En önde, elinde “888” bayrağı ile yürürdü. Geçtiğimiz yıl miting alanına gelmiş, fakat yürüyüşü ilk kez tamamlayamadan bir arabaya bindirilmişti. Hafta arasında yapılan 1 Mayıs Mitingi’nde ise hiç yoktu. “888” bayrağına Mehmet Seyis’in sahip araması sohbet ettiğimiz arkadaşlarla önce kabullenemedik, sonra da yadırgadık. Hep bir ağızdan, “Bayrağın sahibi İsmet abla nerede?” diye sorduk. Seyis, telaşla, “Huzurevinde” dedi, bayrağa sahip aramaya devam etti. Nitekim bir genç bayrağı en önde taşıdı.
Peki İsmet abla neredeydi? Hangi huzur evindeydi. Çarşamba günü telefona sarıldım. Lapta Huzur Evi’nden başlayarak tüm huzurevlerini aradım. Bu arada İsmet ablaya ulaşabileceğini umduğum herkesle telefon görüşmesi yaptım.
Nihayet cevap Feridun Önsav’dan geldi. “Huzurevinden çıkmış, şu anda evinde. Evi de şu adreste” dedi, beni çok mutlu etti. Kendisine buradan teşekkür ederim.
Perşembe günü erkenden kalktım, verilen adrese doğru yol aldım. Gençlik Gücü kulübünün hemen yanından sola saptım, az ilerde sarı taşlı ev onun eviydi. Hasta olduğunu söylemişlerdi. Uzun süre bir bakımevinde kalmış, kendisini iyi hissedince de evine geri getirilmişti.
Güçlükle yürüyor. Önce beni kabul etmek istemedi. Çok ısrar ettim. “Kapının önünde oturur ağlarım” dedim. “Saçım başım düzgün değil” dedi. “Herkes seni merak ediyor. Bana bir şeyler söyle. Hemen gideceğim” dedim.
Israrlarıma dayanamadı, beni içeriye buyur etti. Sonra başladı anlatmaya, ondan battı, bundan çıktı. Kendince birçok şey anlattı. Küçük yaşta anne babasını kaybettiğini, abisi tarafından büyütüldüğünü söyledi. Kıbrıslı Türkler arasında futbolun tanınıp sevilmesinde öncü olmuş Yusuf Kaptan’ın dayısı olduğunu gururla ifade etti.
Eşine olan sevgisi dağlar kadar. Çok mutlu, mesut bir beraberlikleri olmuş, eşini hep özlemle anıyor. Gah güldü, gah ağladı. İnanın bana, hiç soru sormadan dinledim. İsmet ablayı tanıyanlar bilir. Sürekli bir şeyler anlatır, konudan konuya atlar. Ama anlattığı tüm konuları da eğer sabrınız varsa büyük bir dikkatle dinlersiniz.
Ben de öyle yaptım. Dikkatle dinledim, bol bol not almaya çalıştım. Belki geçtiğimiz röportajlar gibi İsmet ablamızın tam anlamıyla hayatını kaleme alamayacağım. Zira ben soru sormak istediysem de, o hep kendi bildiklerimi anlattı. Bu haftaki yazıyı, “1 Mayıs İşçi Bayramı’nın hatırına tüm işçiler adına İsmet ablaya adamak istedim. Zira yıllardır 1 Mayıs’a katılanlar hep onun arkasından yürümüş, slogan atmıştır.
“İlk taziye mektubunu Denktaş yolladıydı”
İsmet abla, diyeceğim. Zira dilim hep öyle alıştı. O, 1 Mayıs mitinglerinin “İsmet abla”sıydı çünkü. Yukarıda da bahsettiğim gibi, kapıda yaklaşık 3 dakika süren bir mücadelenin ardından oturma salonuna alınıyorum.
İsmet abla düzgün Türkçe ile konuşuyor. Bunun yanında zaman zaman İngilizce kelimeler de kullanarak sık sık söylediği, “Ben iyi yetiştim. Öğretmenlerimin gözünde hep bir numaraydım” açıklamasını güçlendiriyor.
Oturma odasına girer girmez hemen duvarda asılı resimler dikkat çekiyor. En büyük fotoğraf Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’a ait. Hemen yanında da CTP’nin merhum genel sekreteri Naci Talat Usar’ın fotoğrafı var. Ayrıca merhum birçok tanınmış sima da İsmet ablanın evindeki evin duvarını süslüyor.
“Naci Bey’i çok özlüyorum” diyor. Sonra da Cumhurbaşkanı Denktaş’ın resmini göstererek, “O da çok beyefendidir. Eşim öldüğü zaman ilk taziye mektubunu gönderen insan olmuştur, sağ olsun” diyor.
“Abim böyüddü, yardımcı oldu”
“Çocukluğun” diyorum, başlıyor anlatmaya:
“20 Nisan 1927 doğumluyum. Rum semtinde doğdum ben. Bandabuliya’dan enen merdivenlerin bittiği sokakta. Komşularımız hep Kıbrıs’ın zengin Rumlarıydı. Ben Nalbantoğlı Derviş Hacı Hasan’ın torunu olurum.
Araşdırdığıma göre büyük hasdaneye adını veren Dr. Burhan Nalbantoğlu’ynan amca çocukları olurmuşuk. O mahalledeki Rumlar hep isdemiş dedemin evini ama o hep, ‘Türkler ölene gadar evleri evladiyelik olur’ der, satmazmış.
Annemi 1.5, babamı 4.5 yaşında gaybeddim. Abim Hasan Derviş Özerlat, meşhur gavecidir o büyüddü beni. En iyi şekilde böyüddü, yetişdirdi. Hem abilik, hem babalık yabdı. Evleneceğimde da bana çok yardımcı oldu.”
“Konsolos arabasıynan gelin geldim, davul zurnaynan değil”
İsmet ablanın evlilik hikayesi de bir alem. Eşi İbrahim Uluhan esas Gönendere, yanı Gonedralıymış. Bir başka deyişle İsmet abla annemin köyüne gelin olmuş. Gelin olmuş ama Konedra’da hiç yaşamamış. Beş yıl, en az on kez gidip gelmiş merhum İbrahim amca.
Birçok aracı koymuş, ısrarla istemiş, “Ben bu kızdan başkasını istemem” demiş. Arkadaşları vazgeç diyecek olsalar da kabul etmemiş. Ahdetmiş, ısrar etmiş ve sonunda kapmış İsmet ablayı.
İsmet abla eşi için, “Çok eyi geçindirdi beni” diyor. İşte İsmet ablanın evlilik hikayesi:
“İbrahim Uluhan 5 sene giddi geldi. Vermedi abim. ‘Gonedralı’lar cimridir. Bir zeytin için goca ağaçlığı yakar onnar’ dedi abim, vermek isdemedi.
Bir sürü insanı aracı goydu. Nikah olduk, şahidim Türkiye’nin Kıbrıs Konsolosu Fuat Bayramoğlu’ydu. Öyle davul zurnaynan değil, konsolos arabalarıynan gelin geldim ben evime. Ben çocukluğumdan beri çok sevilen değerli bir insanıdım.
Gocam üç defa görücü yolladı. En son nikahları gıyan bir Salih hoca varıdı. Abim çok severdi Salih hocayı ama dedi kendisine, ‘Sağ ol hoca ama bunun için geldiysan git’ dedi.
Soğra ısrarlara dayanamadı, şart goydu gendine, ‘Gardaşım bahceli ev sever, çiçekler çok sever. Bahçeli büyük bir ev yaparsan gendine, vereceğim sana gendini’ dedi. O da gabul eddi. Soğra da bu arsalar satılığa çıkarıldıydı. Abim isdedi, eşim aldı. Soğra da bu evleri yabdık.”
“Ölürsem bana menekşe getirin”
İsmet abla bahçeleri, çiçekleri çok sevdiğini anlatırken, “Menekşeyi çok severim, ölürsem mezarıma menekşe getirin. Vasiyetim olsun” diyor. “Allah sana uzun ömür versin İsmet abla, mezarına menekşe getireceğimiz günü göstermesin” diye karşılık veriyorum.
“888”in hikayesi
“8 saat iş, 8 saat dinlenme, 8 saat uyku”yu simgeleyen “888” yazılı bayrak simgesidir. İsmet ablanın. Bu bayrağın hikayesi de çok önemlidir.
Rumlar, Türklere oranla daha bir coşkuyla kutlarmış 1 Mayıs’ları. Mahallesindeki Rumlar, evlerine üç davetiye göndermiş 1 Mayıs kutlamaları için. İsmet abla, abisi ve teyzesi kutlamalara katılmak üzere hipodroma gitmiş.
Etrafında bulunan birçok genç, öğrenci ve sendikacı çeşitli bayraklar taşıyorlarmış. Gerisini ondan dinleyelim:
“Lefkoşa Belediye reisliğine adaylığını koyan Dr. Gigi varıdı çok meşhur. Gigi’yi isdemeyenler da varıdı. Gigi’yi isdemeyenlerden biri havaya atılan hava fişeklerinden birini Gigi’ye doğru sıktı. Bunu fark eden bir Rum kızı öğrencisi de atladı böyle önüme, gurtardı beni. Elinde da ‘888’ yazılı bir bayrak varıdı. Bana hayatımı belki de bu ‘888’ yazılı bayrağın kurtardığını söylediler.
Aradan seneler geçdi, ben bu olayı unutmadım. Bir gün eşiminan beraber evden çıkdık, gezmeye giddik. Bakdık, 1 Mayıs kutlamaları var. En önde da bir çocuk, elinde ‘888’ yazılı bir bayrak var. Bıragdım eşimi, yörüdüm giddim kalabalığın önüne. İsdedim versinner bana bayrağı. Eşim arkamdan çağırır, ‘Bu bayrak gurtardıydı hayatımı, alıp yürüyeceğim’ dedim.
Hasan Sarıca isimli sendikacı isdemedi versin bayrağı, Salih Usar etişdi geldi, ‘Sen bilmezmin çok değerli bir hanımdır bu. Bırak bayrağı o daşısın’ dedi. Biraz tartışmadan soğra verdiler bana bayrağı. Eşimi bıragdım orada, en önde ben, arkamdan da bin 500 gişi yörüyüşe geçdik. 1984 yılıydı yanılmazsam. O gün bugündür nerede bir eylem varsa ben oraya koşdum, en önde pankart, bayrak daşıdım. O bayrağı gurtarıcım olarak daşıdım.”
NOT: Belki mezarına menekşe çiçekleri götüren yoktur. Ama unutulmadı. Bu ülkenin ne güzel bir değeriydi. Nur içinde uyu İsmet abla… Her 1 Mayıs ben de seni hatırlamaya devam edeceğim…
- Kaçak iş gücü aldı başını yürüdü
- Devlet halk için mi var yoksa iktidarda kalma aracı mı?
- 15’inci yaşın Kutlu olsun HABER KIBRIS…
- Devletin arazisi şahıslara geçerken, altında tüm kabinenin imzası var…
- Devlet okullarına olan güven çöktü
- “Ben bu toprağın çocuğuyum” diyen herkes üzgün, kırgın ve yalnız…
- Para istemeyen basit çözümlerle trafik daha çekilir bir hale getirilebilir
- AİHM çıkış yolunu gösterdi de biz ne yapacağız?
- Biraz da vicdan sevgili hükümetimiz...
- Dipkarpaz'dan Yeşilırmak'a çevre bilinci... "Yeşil Okullar Projesi" dalga dalga yayılıyor...
- TÜM YAZILARI için tıklayınız






