Ölümünün 35’inci Yıl Dönümünde Özgürlük Mücadelesi Lideri Doktor Fazıl Küçük (Özel Haber Dosyası)

ÇİFTÇİ BİR BABANIN 7 ÇOCUĞUNDAN BİRİYDİ.

ads ads ads ads
14/01/2019
HK

ads
Ölümünün 35’inci Yıl Dönümünde Özgürlük Mücadelesi Lideri Doktor Fazıl Küçük (Özel Haber Dosyası)

14 Mart 1906’da Ortaköy’de kerpiçten yapılmış eski bir evde doğdu. Annesi Pembe Hanım ve Babası Mehmet Hüseyin Küçük Bey’in 7 çocuğundan ikincisi olarak dünyaya geldi.

Kendisine bir öğretmeni tarafından ek isim olarak verilen ‘Fadıl’ ismini, 11 Haziran 1945’te ‘Fazıl’ olarak değiştirdi ve bu tarihten itibaren bu adı kullandı.

Çocukluk yılları Ortaköy’de çifçilik yapan babasına yardım ederek geçti. 1912 yılında Lefkoşa Sarayönü Mektebi’nde ilkokula başladı ve 1 yıl sonra Tarakçı Mektebi’ne (Haydarpaşa İlkokulu’na) geçti. İlköğrenimini 1919’da tamamladı. Aynı yıl, okulun Rüştiye bölümüne başladı ve 1922’de oradan mezun oldu.
İskenderiye’de bulunan kardeşi Hüseyin’in daveti üzerine 1922-23 ders yılında Mısır’a gitti. İskenderiye’de bulunduğu dört ay boyunca Almanca ve Fransızca dil kurslarına katıldı. Ardından aynı yıl Berlin’e gitti ancak orada hiçbir lise Kıbrıs’taki Rüştiye’den aldığı belgeyi kabul etmedi. Bunun üzerine İstanbul’a Fransızca dersleri almaya karar verdi.

İSTANBUL, PARİS VE LOZAN’DA TIP EĞİTİMİ...
Okullar açılınca İstanbul Özel İstiklal Lisesi’ne kaydını yaptırmaya karar verdi. Bir yıl öğreniminde kaybı olan Fazıl Küçük lise diplomasını 1926’da aldı. Tıp öğrenimine aynı yıl, İstanbul Tıp Fakültesi’nde başladı ve Temmuz 1929’da Paris Tıp Fakültesi’ne yatay geçişle kaydoldu. Öğrenciliği sırasında tanıştığı şöhretli bir tıp adamının önerisi üzerine 1933-1934 öğretim yılında İsviçre’deki Lozan Üniversitesi Tıp Fakültesine geçti ve öğrenimini orada tamamladı.
20 Aralık 1935’te ‘Hekimlik Diploması’ aldı. Araştırmayı çok seven ve iyi bir öğrenci olduğu için Mart 1937 yılına kadar asistan doktor olarak, akciğer tüberkülozunun (verem) teşhisi ve tedavisi üzerine ihtisas yaptı. Ayrıca o yıllarda Kıbrıs’ta doğum doktorları olmadığında ve doğumlar eğitimsiz ebeler tarafından yapıldığından, ‘jinekoloji’ dalında da uzmanlık eğitimi yapmaya karar verdi.

1937’DE ADAYA DÖNÜŞ VE DOKTORLUK GÜNLERİ
1937 yılının Mart ayında Kıbrıs’a doktor olarak döndü ve Lefkoşa’nın Girne Caddesi’nde bir evi klinik olarak kiraladı. İsviçre’den getirdiği tıbbı aletlerle mesleğini icra etmeye başladı. Bir yıl sonra aynı cadde üzerinde babasına ait olan bir binaya (Dr. Fazıl Küçük Müzesi) taşındı ve 1960 yılına kadar kesintisiz olarak hastalarını tedavi etmeye çalıştı.

CUMA GÜNLERİ HALKI ÜCRETSİZ MUAYENE EDERDİ...
Bu süreçte haftanın her Cuma gününü yoksul hastalarını ücretsiz olarak muayene etti. İlaç almaya maddi gücü olmayan hastalar için kendisi ilaç hazırladı veya eczanelerden almaları için para verdi.

SİYASİ FAALİYETLERİN BAŞLANGICI VE HALKIN SESİ GAZETESİ...
Siyasi faaliyetlerine 1930’lu yıllarının başlarında İsviçre’de öğrenciyken başlar. Kıbrıs’taki Türk Maarifinin İngiliz Müdürler tarafından yönetilmesinde ısrar eden Kavanin Meclisinin üyelerine karşı savaş açtı. İlk köşe yazısı ‘Söz’ gazetesinde yayınlandı. Köşe yazarlığı yaptığı bu gazete, sahibi Remzi Okan’ın ölümünde dolayı 1942 yılında kapandı. Kıbrıs’ta Türk’ün sesini duyurabileceği bir gazetenin ihtiyacını hisseden Doktor Küçük, 14 Mart 1942’de Halkın Sesi gazetesini çıkarmaya başladı. Gazetenin sloganı, ‘Halkın Sesi…..Hakkın Sesi ve Halkın Dilidir’ oldu. Kendisi köşe yazılarında daha çok toplumsal konulara ağırlık verirken Türk halkının haklarını cesaretle savundu. Özellikle Evkaf (Vakıflar) İdaresi ile okulların yönetiminin Kıbrıslı Türklere devredilmesi için büyük mücadele verdi. Bunun dışında Kıbrıslı Rumların hegemonyasında olan Çiftçiler Birliği, İşçi Sendikaları, Esnaf ve Zanaatkarlar Birliği, Ticaret ve Sanayii Odaları ve benzerlerinin Türk kimliği altında toplanmalarını sağladı.
Türk halkının iktisadi yönde kalkınmasını sağlamak için Türkiye’den güçlü finans kuruluşlarının ve ayrıca, Türk okullarında eğitim verebilecek öğretmenlerin Türkiye’den Kıbrıs’a gelmeleri, onun çabalaıylşa mümkün oldu.
Resmen siyasete ilk atılış tarihi ise 21 Mart 1943’te oldu. Lefkoşa Belediye Meclis üyeliğini kazandı ve bu görevi altı yıl boyunca sürdürdü.

Aynı yılın 18 Nisan’ında, Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kurucuları arasına girdi. Bir yıl sonra KATAK’tan ayrılarak 23 Nisan tarihinde Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi’ni (KMTHP) kurdu ve başkanılığına seçildi. Parti programının ana hedeflerinden biri de adanın Yunanistan’a ilhakını (Enosis) önlemekti. KMTHP 23 Ekim, 1949’da KATAK ile birleşerek Kıbrıs Milli Türk Birliği (KMTB) adı altında çalışmalarını sürdürdü. Kıbrıs Rum toplumu, Nisan 1955’te Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek için mücadele başlatınca ‘O’ da partisinin adını Kıbrıs Türktür Partisi (KTP) olarak değiştirdi.
Dr. Fazıl Küçük, Süheyla hanım ile 23 Şubat, 1942 tarihinde aile arasında nişanlandı ve 1946 yılında evlendi. Kızları, Pembe Akın, 9 Ekim, 1946 ve oğulları Mehmet Akay ise iki yıl sonra 30 Eylül, 1948 tarihinde dünyaya geldi. Çabalarıyla, sömürge döneminde, Kıbrıs’ta yaşayan Türk halkını ‘Müslüman Cemaati’ statüsünden alarak ‘Kıbrıs Türk Toplumu’ olarak kabul ettirdi. Ardından da halknın, Kıbrıs Cumhuriyetinde eşit haklara sahip ortak olmasını sağladı.

KIBRIS DAVASININ TÜRKİYE’DE BENİMSENMESİ İÇİN ÇABA HARCADI
Kıbrıs’ın sömürge idaresi altında olduğu dönemlerde de Türkiye’nin yöneticileri ile sıkı bir temas içisine girdi ve daha da önemlisi tüm Anadolu’yu dolaşarak Türkiye halkının Kıbrıs’ı ‘Milli Dava’ olarak kabul etmesinde ve buradaki halka sahip çıkmasında rol oynadı.

EOKA’YA KARŞI MÜCADELE YILLARI
1 Nisan 1955 tarihinde EOKA’nın (Kıbrıs’ı Yunanistana İlhak etmek için kurulan silahlı yeraltı örgütü) faaliyetlerine başlayınca, ilk önce Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği (KTMB) ve ardından da Eylül 1955’te Volkan adlı gizli örgütü kurdu. 1958 yılında en son kurulan örgüt olan Türk Mukavemet Teşkilatı’nda (TMT) en yüksek seviye olan ‘Ağrı’ kod adı ile yerini aldı.

KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN İLK CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI
11 Şubat, 1959’da Türk ve Yunan Dışişleri Bakanları arasında varılan anlaşma neticesinde altı gün sonra Londra’da yapılan konferansta Kıbrıs Türk halkını temsil etti ve orada Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Anlaşmaları’nı halkı adına imzadı. Bu imzalanan anlaşmalara göre Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı Rum, Cumhurbaşkan Muavini ise Türk olacaktı. 16 Ağustos, 1960 tarihinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Makarios, Cumhurbaşkan Muavinliğine ise Dr. Fazıl Küçük getirildi. Ancak kurulan bu Cumhuriyetin ömrü sadece üç buçuk yıl oldu.

KIBRIS CUMHURİYETİ SONLADI, DOKTOR KÜÇÜK’ÜN LİDERLİĞİ SÜRDÜ
21 Aralık, 1963 ‘Kanlı Noel’de Rumlar Kıbrıs’lı Türklere saldırdı. Bunun neticesi olarak on binlerce Türk köylerini terketmek zorunda kaldı. Doktor Küçük başkanlığında yapılan çalışma ile bu göçmenler daha güvenli yerlere taşındılar. Göçmenlerin her türlü sorunları ile şahsen ilgilenen Dr. Fazıl Küçük, Lefkoşa bölgesindeki ailesine ait toprakları Göçmenköy’ün yapılması için bağışladı. Bu çatışmalar sonrası oluşan yönetime ‘Genel Komite’ ve Aralık 1967’dekinin ismi de ‘Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi’ adı verildi. Bu yapıların başında yer alan Doktor Küçük, Kıbrıs Cumhuriyeti sonlandıktan sonra da Kıbrıslı Türklerin lideri olmayı sürdürdü.

YAŞAMININ SON DÖNEMİ
Kendi isteğiyle 18 Şubat, 1973 tarihinde, 67 yaşında siyasi görevden ayrıldı. Ancak gazetesinden ayrılmadı. Sağlığının bozulduğu 1983 yıllarının sonuna kadar köşe yazılarına devam etti ve fiilen gazetesinin başında bulundu. 15 Ocak, 1984’te tedavi için gittiği Londra’nın Westminster Hastanesinde saat 10.28’de boğaz kanserine yenik düştü. Naaşı 19 Ocak tarihine kadar Londra’nın Shacklewell Lane Camii’nde, İngiltere’de yaşayan Türklerin ziyaretleri için bulundurulduktan sonra Kıbrıs’a getirildi. İki gün Cumhuriyet Meclisi’nde katafalkta kaldı ve 23 Ocak’ta büyük kalablıkların katıldığı cenaze töreni ile Lefkoşa’daki Anıttepe’ye geçici olarak gömüldü. Ebedi istirahatgahı olan Anıt Mezarın inşaatı Aralık 1989 tamamlanınca da büyük bir törenle buraya defnedildi.

OĞLU MEHMET KÜÇÜK: “DÜNYADA ÇOK AZ LİDER VAR. TANRI BİR TANESİNİ DE BİZE VERMİŞ”

Kıbrıs Türkü’nün Özgürlük Mücadelesi Lideri Doktor Fazıl Küçük’ün oğlu Mehmet Küçük, lider kelimesinin yanlış kullanılmakta olduğunu belirterek, “Dünyada çok az lider var. Tanrı bir tanesini de bize vermiş” dedi.

Halkçı ve halkın içinden biri olmasının Doktor Fazıl Küçük’ün sevilmesinin başlıca nedenlerinden biri olduğunu anlatan Mehmet Küçük, “Çiftçi çocuğuydu ve hayatı boyunca mütevaziliğinden hiçbirşey kaybetmedi. Sevecen, yardımsever, vefakar ve cefakardı” ifadesini kullandı.

“Babamla çok iftihar ederdim” diyen Mehmet Küçük, “O benim idolümdü. Öldüğü güne kadar çok güçlüydü. Öldükten sonra o gücün eksikliğini fazlasıyla hissettim“ şeklinde konuştu.

“Babam çok dürüst bir insandı. İçi neyse dışı da oydu. Bu belki siyasette bir dezavantajdır ama çok açık konuşurdu” diyen Küçük, “Milli mücadeleye insanlar aşıktı. Bu para pulla olacak bir şey değil. Dr. Küçük’ü milli mücadeleyi başlatıp kendilerine liderlik ettiği için severlerdi ” dedi.

Kıbrıs Türk mücadelesinde belirli mihenk taşları bulunduğuna işaret eden Mehmet Küçük, bunlardan en önemlisinin Türkiye’nin Kıbrıs’ı “Milli Dava “ olarak kabul etmesi olduğuna dikkat çekerek, Dr. Küçük’ün bunu sağlayabilmek için çok mücadele verdiğini aylarca Türkiye’de kapı kapı dolaştığını anlattı.

“Makarios ile en iyi anlaştıkları konu ikisi de çok sigara içtiği için temsilciler meclisinde devamlı ara vermekti” diyen Küçük, “Makarios’un sahtekar olması çok canını sıkardı” dedi. 

Türkiye’de Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edildiklerinde babasının yemek masasının üzerine yığılıp kaldığını ve hıçkıra hıçkıra ağladığını anlatan Mehmet Küçük, “Hayatımda ilk defa o zaman babamı ağlarken gördüm” şeklinde konuştu.

“Babam KKTC’nin kurulması konusunu çok sorguladı” diyen Küçük, Dr. Küçük’ün KKTC’nin kurulma gerekliliği konusunda ikna olmamasına rağmen birlik ve beraberlik içinde hareket ettiğini söyledi.

Kıbrıs Türkü’nü özgürlüğe kavuşturmak için büyük mücadele vererek, bunun için halkına liderlik eden Doktor Fazıl Küçük’ün 35. ölüm yıldönümünde, onu oğlu Mehmet Küçük’ün ağzından, tarihi bir mekan olan ve Dr. Fazıl Küçük Müzesi’nin bir parçası durumundaki çalışma odasında dinledik.

“HER SABAH 06:00’DA KALKAR, ÖĞLE YEMEĞİNDEN SONRA MUTLAKA 2 SAAT UYURDU”


Mehmet Küçük, babası Dr. Küçük’ün bir gününü şöyle anlattı:

“Babam 1960 öncesi günlük hayatında muhakkak saat 06.00’da uyanırdı. 06.30-07.00’de muayenehanesinde görevinin başında olurdu. Öğleye kadar hasta bakar saat 13.00’de muhakkak yemeğini yerdi. Saat 13.30’da haber dinler saat 14.00’de öğle uykusuna yatardı. Yaz kış bu değişmezdi. Saat 16.00’da bekçisi uyandırırdı. Kışta saat 19.00 yazda saat 20.00’de akşam yemeği yerdi. Görüşmesi gereken kişileri akşam yemeğine davet ederdi. Bu bazen öğlen de olurdu ama ikide yattığından öğlen yemekleri kısa sürerdi. Bazen yemeğe gelmez köylere giderdi. Ancak geceyarısı, saat 24.00’te muhakkak yatakta olurdu. Günlük 8 saat uykusunu alırdı. 

Akşam yemeklerinden sonra gazeteye iner ne var ne yok kontrol ederdi. Daha sonra muayenehaneye gider orada bulunan note-booklara köşe yazısını eski türkçe olarak yazardı. Bir sonraki günün köşe yazısını akşam yemeklerinden sonra muayenehanesinde yazardı. Sabahleyin de (1960 sonrası Akay Cemal, öncesinde ise başkaları vardı) Yazısını okur daktiloda yeni Türkçe olarak yazdırırdı. 

“BABA OLARAK ÇOK YUMUŞAKTI”
Mehmet Küçük, Doktor Fazıl Küçük’ün baba olarak çok yumuşak olduğunu, sürekli kendilerine “Ben size normal bir babalık yapamadım. Normal bir babanın yaptığı gibi gerektiğince sizinle ilgilenemedim” dediğini anlattı.
“Annem onun yerini doldurdu. Bize hem analık hem babalık yaptı” diyen Küçük, “Yaramazlık falan yaptığımızda babam hiç olmazdı. Hep annem müdahale ederdi. Yaramazlık yaptığımızda bazen eve gelince ‘Anneniz size çok kızdı’ yada ‘Sizi annenize söyleyeceğim’ derdi. Hiç tokat yemedik yada kötü bir kelime duymadık. Bize bir kere bile bağırmadı. Çok sevecendi, yumuşaktı” şeklinde konuştu.
Küçük şöyle devam etti:

“Çok huzurlu bir evimiz vardı. Bize hiçbir sıkıntı aktarmazlardı. Kavga ettiklerinde bile odalarında ederlerdi. Biz hiç görmedik. Babamın anneme tek bir kötü kelime söylediğini veya sesini yükselttiğini, annemin ona tavır takındığını hiçbir zaman görmedik. Ama tabii eve gelen problemler vardı. Mesela bir muhtar çıkar gelirdi iki aile kavga etti diye. Babam çıkar giderdi iki gün Baf’ın filan köyünde kalırdı köylüleri bir araya getirirdi. Bu tür sorunları duyar görürdük.”

“ÇOK GURUR DUYARDIM…O BENİM İDOLÜMDÜ” 
Mehmet Küçük, kendini bilmeye başladığı 1954-55 yıllarında 6-7 yaşındayken babasının çevresinde kendisini seven birçok insan olduğunu görmeye başladığını söyledi.
EOKA ve mücadele yıllarında Dr. Küçük’ün gittiği köylere beraber olabilmek için kendilerini de götürmeye çalıştığını anlatan Küçük, “Babamla çok iftihar ederdim. Çok gurur duyardım. O benim idolümdü. Öldüğü güne kadar çok güçlüydü. Öldükten sonra o gücün eksikliğini fazlasıyla hissettim “ ifadelerini kullandı.
Dr. Küçük’ün çok değer verilen bir insan olduğuna işaret eden Küçük, İngiltere’de hastanede bile kendisine saygıyla yaklaşıldığını doktorların ve hemşirelerin kim olduğunu bildiklerini belirtti.

DR. KÜÇÜK’ÜN MÜCADELESİ…
Doktor Fazıl Küçük’ün en mutlu olduğu dönemin 1974 Barış Harekatı dönemi olduğunu söyleyen Küçük şöyle konuştu:
“Doktor Fazıl Küçük’ün mücadelesi 1931’de öğrenci olduğu dönemde başlar. Bu dönemde köşe yazıları bazı gazetelerde yayımlanır. Fiilen ise mücadelesi 1937’de buraya geldiğinde başladı. İlk geldiğinde İngilizler tarafından anti-British olarak biliniyordu. Babamın mücadelesi Kıbrıs Türk halkının ‘Müslüman cemaati’ olarak değil ‘Kıbrıs Türk halkı’ olarak tanınabilmesiydi. Bizim ayrı bir toplum olarak haklarımızın olduğunu bizim Türk olarak kendi bayrağımızın altında kendi yönetimimizle burada olmamız gerektiğine inanıyordu. Bunun için İngilizle mücadele etmek gerekiyordu. O zaman Müslüman cemaatinin İslam kanunları geçerliydi. Babam Türkiye’de olduğu gibi modern kanunlar istiyordu. Bunlar için mücadele etti.”

“EN ÖNEMLİ MİHENK TAŞI TÜRKİYE’NİN KIBRIS’I MİLLİ DAVA OLARAK KABUL ETMESİ..”
Kıbrıs Türk mücadelesinde belirli mihenk taşları bulunduğuna işaret eden Mehmet Küçük, bunlardan en önemlisinin Türkiye’nin Kıbrıs’ı “Milli Dava “ olarak kabul etmesi olduğunu vurguladı.
“O zamanlar Türkiye Kıbrıs Türklerinin problemlerini İngiliz sömürge idaresinin problemleri olarak kabul ederdi” diyen Küçük sözlerini şöyle sürdürdü:

“Babam Türkiye’ye gidip ilk kez Kıbrıslı Türklerin sorunlarını anlattığında ‘Burada İngiltere’nin Ankara büyükelçiliği var gidin sorunlarınızı oraya anlatın’ dediler. Annem, babamın, sırf bir randevu alabilsin diye orada otellerde aylarca kaldığını hatırlıyor. O zaman dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’ye milletvekilleri bir soru sormuştu ‘Kıbrıs meselesi ne oldu?’ diye ve o ‘ Bizim Kıbrıs meselesi diye bir meselemiz yok’ dedi. Babam hükümetlerin geçici olduğundan yola çıkıp ‘davayı Türk milletine mal edersem Türk milleti ilelebet bizlere sahip çıkar’ diyerek o zaman en faal kuruluşlardan talebe cemiyetleri ile temas edip onlara mitingler yaptırdı. Hürriyet gazetesi Ankara bürosunda rahmetlik Sedat Simavi yardımcı oldu ve bir kamuoyu oluşturuldu. Türkiye’deki hükümetler Kıbrıs Türküne sahip çıkmaya mecbur oldu. En büyük şansımız da o zaman Adnan Menderes ve Fatih Rüştü Zorlu gibi bir başbakan ve dışişleri bakanı olmasıydı.”

KIBRIS TÜRKÜ’NDE GELİŞME VE RUM SALDIRILARI…
Dr. Fazıl Küçük’ün yaşamındaki en zor dönemin EOKA’nın faaliyetlerinin olduğu dönem olduğunu belirten Mehmet Küçük özellikle 1963-68 döneminin çok kötü olduğunu ifade ederek şunları dile getirdi:
“1963’den önce hatırlıyorum Babam, ‘Biz Kıbrıs Türkleri olarak çok iyi gidiyoruz’ demişti. Çünkü artık ekonomik olarak gelişmeye başlamıştık. Eskiden Türklerin ne fabrikası ne işyeri hiçbirşeyi yoktu. Herşeyi Rumlardan alırdık. Rumlar imal ederdi. Sinemamız bile yoktu. Her yönden gelişmeye başladık. İnsanlar evlerine telefonlar almaya, köylere elektrikler gitmeye başladı. Rum bunlardan tedirgindi. Türklerin gelişmesini istemiyorlardı. Babam ‘Bu papaz bir delilik yapacak ve bizim başımızı belaya sokacak. Ama en kötüsü kendisinin de başını belaya sokacak’ derdi. Bu 1963’ten önceki olaydı.

1963’de Rumlar Türkler daha da gelişmeden ve güçlenmeden en kısa yoldan bunu çözelim dediler. Bu belki 1965’de veya daha sonra da olabilirdi ama olacaktı. Zaten Akritas planı ortada. Silahımız yoktu. Olan de 1958’lerde toprak altına gömülen silahlardı. Kendi bölgelerimizi savunmak zorundaydık. 1964-68 arası savunmasız birçok köy vardı. Kıbrısın her tarafına dağılmış Türk köyleri ve karma köyler vardı. Göçmenler de sorundu. Gidecek yer yoktu. Birkaç köy birleşip küçük yerlerde insanlar sıkıştı. Bölgeler arası haberleşme ulaşım yoktu. Askeri yetkililer organize etmeye çalışıyordu ama kopukluk vardı. Türkiye’den her ay gelen para Rum vasıtası ile gelir, onlar bize Kıbrıs parası olarak verirdi ama bölünürdü. İnsanlar çadırlarda yaşardı. Yemek yiyecek yoktu. Benzin yoktu. Kızılayın gönderdiği erzaklar vardı onlar da Türk köylerine çok zor girerdi. Devlet yani Kıbrıs Cumhuriyeti para vermezdi tüm parayı kesmişti. Devlet memuru 30 Kıbrıs Lirası alırdı. Babam da 30 Kıbrıs Lirası alırdı ama 40 Kıbrıs Lirası da sigara parası verirdi. “

“PRENSİPLERİNDEN TAVİZ VERMEZDİ”
“Babamla çalışmak zordu” diyen Küçük, Dr. Fazıl Küçük ile Halkın Sesi’nde birlikte nasıl çalıştıklarını şöyle anlattı:
“Ben bu mesleği okuyarak geldim.1971 yılı. İdeallerim vardı, okuduğum şeyler vardı. Bunları uygulamak isterdim. Küçük bir ülke ve küçük bir matbaa olduğu için maddi imkanlar da elvermediği için uygulayamıyordum. Babam daha farklı düşünürdü. Aramızda 40 küsur yaş farkı olduğu da göz önüne alınınca zor anlaşırdık. Kavga ederdik, ben tavır koyardım ama hiçbir zaman saygıyı ve sevgiyi bırakmadık.Şimdi baktığımda onunla çalışmak güzeldi. Prensipleri vardı ve hiçbir zaman taviz vermezdi. İş disiplinine çok önem verirdi. 

“GİTTİĞİ YERDE ÇOŞKUYLA KARŞILANIRDI”
Doktor Fazıl Küçük’ün her zaman halkın içinde olduğunu anlatan Mehmet Küçük, sürekli köy ziyaretlerinde bulunduğunu her gittiği yerde coşkuyla karşılandığını ifade etti.
“Bayram havası eserdi” diyen Küçük, Dr Küçük’ün ziyareti nedeniyle köylülerin yolları mersin dalları ve bayraklarla donattığını, davullar zurnaların çaldığını, yol kenarlarına sıralanarak, av tüfekleri ile havaya ateş açtıklarını, kurbanlar kesip bazen kendisini hatta arabasını havaya kaldırdıklarını dile getirdi.
Küçük, “Milli mücadeleye insanlar aşıktı. Bu para pulla olacak bir şey değil. Dr. Küçük’ü milli mücadeleyi başlatıp liderlik ettiği için severlerdi ” dedi.

MAKARİOS İLE EN İYİ ANLAŞTIKLARI KONU
Doktor Fazıl Küçük’ün Rum ve yabancı dilomatlarla ilişkilerine de değinen Mehmet Küçük, “Başpiskopos Makarios ile en iyi anlaştıkları konu temsilciler meclisine gitmek mecburiyetinde olduklarında ikisi de çok sigara içtiği için devamlı ara vermekti” şeklinde konuştu. 

“MAKARİOS’UN SAHTEKARLIĞI CANINI SIKARDI”
“Babam çok dürüst bir insandı. İçi neyse dışı da oydu. Bu belki siyasette bir dezavantajdır ama çok açık konuşurdu” diyen Küçük şöyle devam etti:
“En fazla canının sıkıldığı şey Makarios’un sahtekar olmasıydı. Babama karşı çok politikti. Anneme de çok nazik davranır annemin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk ‘first lady’si olması nedeniyle ‘first lady sizsiniz’ falan derdi. 1963’te Kıbrıslı Türklere saldırı yapıldığında haberi yokmuş gibi davrandı..Babam Makarios’tan sahtekar olduğu için nefret ederdi. Kabinede Yorgacis, Papadopulos, Kiprianu gibi fanatik Makarios gibi politik olmayan EOKA’cılar vardı. Bakanlar Kurulu toplantıları işkenceydi. Onlarla arası hiç iyi değildi.

“İLK DEFA BABAMI AĞLARKEN GÖRDÜM..”
Türkiye’de en yakın olduğu diplomatlar Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu idi. İdam edildiklerini duyduğunda yemek masasının üzerine yığılıp kalmıştı. Hünküre hünküre ağlıyordu. Hayatımda ilk defa babamı o şekilde ağlarken gördüm. Daha doğrusu ilk defa ağlarken gördüm.
Kıbrıs Türkünün çıkarları için Cemal Gürsel ile de arkadaşlık yaptı. Onunla da çok iyi ilişkiler kurdu. Cevdet Sunayla da iyiydi.

“İNÖNÜ VE DEMİREL İLE ZAMAN ZAMAN TARTIŞIRDI..”
İsmet İnönü ile ise arası pek iyi değildi. Nedeni de İnönü’nün çok yumuşak biri olmasıydı. Bazen Türkiye’nin müdahale etmesi gereken durumlar olurdu. İnönü ‘aman savaş çıkmasın’ diye elinden geleni yapardı. 1963 Cumhurbaşkanı muavinliğine mermiler düşer, elçilik ateş altındayken Türkiye’ye kriptolarla haber gönderildi. İnönü ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne konu hakkında şikayette bulunun’ deyince babam çıldırmıştı. Lefkoşa-St Hilarion yolu vardı o yolu Rumlar kullanamazdı. Bir keresinde Rumlar şantaj yaptı ve ‘Yolu açmazsanız değiştirme birliğini Kıbrıs’a sokamayacağız’ dediler. İnönü “Aman yolu açın da askerler gemilerde kaldı’ deyince babam da ‘Çok istersen sen gel aç’ karşılığını verdi. Sonradan İnönü ikna edildi. 

Bir de Süleyman Demirel’i pek sevmezdi. O Kıbrıslıları farklı görürdü. Bir ara para göndermemeye başladı. Burada maaş ödeyecek, insanlarda da yiyecek alacak para kalmadı. Babam aradı ‘bunları yapmanız lazım parayı gönderin’ dedi. Babam öyle politik değildi açık sözlüydü. Demirel ‘Sayın Küçük sizin bize ihtiyacınız olduğunun farkında değilsiniz herhalde’ deyince babam da ‘Sayın Demirel sizin bize ne kadar ihtiyacınız var siz hiç farkında değilsiniz’ cevabını verdi. Sorunlar vardı. Ama iyi geçinmeye çalıştı…Yalnız başınaydı her şey ona gelirdi. Yönetimi bir arada tutmaya çalışırdı.”

KKTC’NİN KURULMASI…”KAFASINDA SORU İŞARETİYDİ”
KKTC’nin ilanından iki ay sonra ölen Dr. Küçük’ün KKTC ilanı konusundaki duyguları, bunu nasıl karşıladığını anlatan Mehmet Küçük, Dr. Fazıl Küçük’ün KKTC’nin neden gerekli olduğunu çok sorguladığını ikna olmamasına rağmen birlik ve beraberlik için hareket ettiğini söyledi.
“KKTC kurulması gerekir mi gerekmez mi babamın kafasında bu soru işaretiydi” diyen Küçük, “Kıbrıs Türk Federe Devleti 1976’da kurulmuştu ve bizim devletimiz vardı” ifadelerini kullandı.

,Mehmet Küçük şunları söyledi:
“Eskiden koordinasyon toplantıları vardı. Asker, büyükelçi, babam bazen Rauf Denktaş bir araya gelir 4’lü 5’li toplantılar yaparlardı. Konu gündeme geldiğinde sordu. ‘KKTC’ye niye ihtiyaç var?’. Tarih 1983. Sordu ve ikna etmeye çalıştılar ama ikna olmadı. Ona dediler ki ‘bizi dünya tanıyacak’. ‘Niçin tanıyacak? ABD vs. tanımayacak. Birçok ülke de var sorunları olan onlar da emsal olmasın diye tanımayacak. Veya ne olacak tanıdığında?’ ‘BM’ye üye olacağız..’, ’15 Kasım’da ayrı suyumuz, elektriğimiz, gazımız olacak mı?’, ‘Olmayınca Rum kesecek’ gibi aralarında konuşmalar geçti. Niçin bunların hazırlanmadığını niçin ülkelerle önceden bağlantı kurulmadığını sordu. Aldığı cevaplardan ikna olmadı. 
Ancak son gün tüm bunlara rağmen birlik beraberlik ve Türkiye’nin destek vermesi üzerine çıkıp balkondan Rauf Denktaş ile birlikte halka el salladı. Ondan sonra röportaj yaptı ve ‘bu hasta günümde yeni doğmuş gibiyim. Eskisi gibi birlik ve beraberlik içerisinde olursak, artık Kıbrıs Türkü için kötü günler beklemiyorum’ dedi. 
Babam KKTC’nin kurulması konusunu çok sorguladı. Aradan 35 yıl geçti Anavatan sağolsun suyumuz elektriğimiz var ama ne kadar ilerledik. Kıbrıslılık yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Yanlış politika ve icraatlarla bir yere geldik.”

“LİDER DOĞAR…”
Halkçı ve halkın içinden biri olmasının Doktor Fazıl Küçük’ün sevilmesinin başlıca nedenlerinden biri olduğunu anlatan Mehmet Küçük, “Çiftçi çocuğuydu ve mütevaziliğinden hiçbirşey kaybetmedi. Mütevazi, sevecen, insancıl, yardımsever, vefakar ve cefakardı” dedi.

Dr. Küçük’ün sabahları kahvesini pencereden uzatan kahveci ile şakalaştığını, gelen hastalarından para almayıp ceplerine yol parası koyup köylerine yolladığını ifade eden Küçük, “Bu ne seçimle, ne mevkiyle ne parayla olur. Bugün İki toplum liderinin görüşmelerinden bahsediliyor. Bu yanlış İki toplum idarecileri denmeli. Onlar lider değil. Lider doğar. Vasfı olur. Seçilmiş seçilmemiş fark etmez” şeklinde konuştu. 

“LONDRA’DA ÖLÜM DÖŞEĞİNDE ÖNCE AİLESİNİ DEĞİL, ADADAKİ YAĞMURLARI VE ÇİFTÇİLERİ SORDU”
Babasını görmek için 5 Ocak 1984’de İngiltere’de Westminister hastanesine gittiğini anlatan Küçük o günü anlattı:
“Babam ilk olarak bana ‘Kıbrıs’ta havalar nasıl?’ diye sordu. Ne aileyi ne torunları. ‘İyidir’ dedim. ‘Yağmur var mı yağmur?’ dedi. ‘Yok baba yağmur yok’ deyince ‘Ne yapacak oğlum bu çiftçi’ diye dertlendi. Son 10 günü ve İngiltere hastanede yatan bir insan Kıbrıs’taki havayı yağmuru sorup çiftçiyi düşünüyor. Aklı orda. Karın çocukların nasıl diye sormuyor. Bu başka bir şey. Biz lider kelimesini yanlış kullanıyoruz. Dünyada çok az lider var. Tanrı da bir tanesini bize vermiş”
Babasıyla olan anılarından bir kaçını da paylaşan Mehmet Küçük, “Babam ciddi olması gereken zamanlarda çok ciddiydi. Ama onun dışında sürekli şakalaşırdı. Korumalarıyla, komşularıyla, esnafla, Larnaka’daki balıkçıyla vb. şakalaşırdı” diye anlattı.

NİYAZİ MANYERA’YA BİR BİBERON SÜT
Otonom Türk Yönetimi zamanında üyelerin şimdiki cumhurbaşkanlığında toplantılar yaptıklarını anlatan Mehmet Küçük, o zaman sağlık üyesinin Niyazi Manyera, dışişleri üyesinin Osman Örek olduğunu hatırlattı.
“Salonda toplantı yapılır, toplantı sonrası içkiler gelirdi. İçki ile sohbet edilir isteyen yemeğe kalırdı” diyen Küçük şöyle devam etti:

“Herkesin ne içtiği bilinir içkiler ona göre gelirdi. Niyazi Manyera bey midesi rahatsız olduğu için içmezdi. Bir gün yine aynı şekilde toplandılar. Toplantı bitip içkilere geçildiğinde herkese içkisi dağıtıldı. Manyera’ya da bir biberon süt ikram edildi. Babam önceden talimat verip biberon ve süt aldırmış.”

PİYANGO ŞAKASI
Mehmet Küçük babasıyla ilgili başka bir anısını da şöyle aktardı:
“Babamın bir koruması vardı Yusuf. Onunla çok şakalaşırdı. Evde ve dışarıda polisler bulunurdu. Bazıları içerde bazıları da Cumhurbaşkanlığı’nda şimdi büstlerin olduğu yerde prefabrik odalarda otururlardı. Bir gün babam binadan çıktı biryere gidecek, kimse yok, kimse görmedi. Evdeki polis koşarak gitti haber verdi koşarak geldiler. Babam arabada ‘Bu kadar zaman nerdesiniz ama’ deyince Yusuf’un arkadaşı olan Hasan ‘Efendim piyango biletini kontrol ediyorduk yeni bilet de aldık’ dedi. Rahmetli ‘Yusuf da bilet aldı mı?’ diye sorup olumlu cevap alınca onun biletinin numarasını öğrenmelerini istedi. Numarayı öğrendiler.

Babam 3-4 tane özel Halkın Sesi gazetesi bastırdı, onun numaralarının bulunduğu ve bu gazeteleri Yusuf’un gittiği berbere, sabah gittiği kahveye ve polis odasına koydular. Nöbeti devralmasını beklemeye başladılar. Gelince polis Hasan ‘Noldu Yusuf bileti kontrol ettin mi?’ deyince biletini kontrol etti. Herkes ne tepki vereceğini beklemeye başladı. Yusuf hiç sesini çıkarmayıp dışarı koştu arabasına binip hızla hareket etti. Telefon yok ki eşine söylesin araba ile hızla eve gidiyorken Girne kapısındaki çembere geldiğinde düşünmüş demiş ki; ‘Ben bu kadar şanslı değilim olsa olsa Doktor bana şaka yaptı. Döneyim bir daha kontrol edeyim de rezil olmayım’. Dönüp geldi. Kahkahalarla karşılandı” 

“BİR ANLAŞMA OLURSA KARŞI UNSURUN NE OLDUĞU BİLİNMELİ”
Mücadele yılları ile bugünleri karşılaştıran Mehmet Küçük, “Zaman değişti. Milli mücadele dönemi değerleri ile şimdikiler arasında çok büyük fark var. Yaşlısı genci insanlar eskisi gibi duyarlı değil” dedi.
Küçük, “Gençlere Dr. Fazıl Küçük ile özdeşleşmiş olan milli mücadelenin yeterince anlatıldığına inanmıyorum…Toplum olarak ne badirelerden geçtiğimizi bilmiyorlar” dedi.

Nüfus yapısının değişmesinin de bunda payı olduğunu ifade eden Küçük şöyle konuştu:
“Mesela bir polis eriyle konuştuğunuzda Dr. Fazıl Küçük’ü bilmiyor. Çünkü burada doğup büyümemiş.. 2002 yılıydı Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş aradı ‘Mehmet seninle bir şey konuşmak istiyorum hemen gel’ diye. Yürüyerek gittim Cumhurbaşkanlığı’nın iki kapısı var. Birisi giriş ama ben acele ediyorum diğerine gittim. Polis ‘Nereye?’ dedi. ‘Denktaş bey aradı acil beni bekliyor’. ‘Olmaz. Diğer kapıya git’ . Düşündüm Denktaş acil bekler. ‘Telefon et söyle Halkın Sesi gazetesi sahibiyim.

Halkın Sesini bilirsin’ ‘Hayır’ dedi. ‘Dr. Fazıl Küçük’ün gazetesi. Kimdir biliyormusun?’ ‘hayır’dedi. ‘Tamam boşver’ dedim. Gittim öbür kapıdan girdim. Özel Kalem Müdürü Uğur Karagözlü’ye anlattım ‘Bunu Denktaş Bey’e de anlat’ dedi. Neyse girdim Denktaş beyle görüştük. Sonra anlattım kendisine olanları ‘Soraydın kendine bakalım Denktaş’ı bilir mi?’ dedi. ‘Gülüyoruz ama bu aslında gülünecek bir şey değil’ dedim. Bu üzücü. Toplum olarak bir şeyler yapmamız lazım ”...

VAKIF DESTEK BEKLİYOR
Biz Vakıf olarak okullara gidiyoruz. Maalesef devlet okullarında çoğunluk Kıbrıslı veya vatandaş değil. Onları eğitmemiz lazım. Biz onların da Milli mücadele ve onu başlatan Dr. Fazıl Küçük’ü bilmesini istiyoruz. Bu milli mücadeleyi toplum vermiş kötü günlerden geçmiştir. Geçmişin bilinmesi lazım ve bunu çocuklara öğretmek görevimiz. Rum bunu yapıyor. Okulda, askerde kilisede öğreniyorlar. Biz çocuklara kin veya karşı unsura karşı nefret aşılamak istemiyoruz. Ama yarın bir anlaşma olursa karşı unsurun ne olduğunu bilmeliler. 1956’da Vakıfların bahçesine çekilen o ilk bayrak varsa o 1931’den 1956’ya kadar süren mücadele sonucu çekilmiştir. Bir tek bayrağın çekilmesi için 35 yıl mücadele verilmiş”

ANITTEPE’DE BEKLEYEN MÜZE PROJESİ
Dr. Fazıl Küçük Müzesi’nin TBMM’nin desteğiyle yapılan yaşayan bir müze olduğunu belirten Mehmet Küçük, “Anıttepe’de müze projemiz var. Yarışma yapıldı törenle ödüller verildi. Üzerinden yıllar geçti. Hala bekliyor” dedi.
Müzede Dr. Fazıl Küçük’ün kullandığı devlete ait arabaları, eşyaları, eski Halkın sesi makinelerini teşhir etmek ve kütüphane şeklinde arşiv oluşturacaklarını anlatan Küçük, “Kaynak olmadığı için başlayamadık.” ifadelerini kullandı.
TC Başbakanı Binali Yıldırım’ın KKTC’ye geldiğinde Dr. Küçük’ün Anıt Mezarı’nın durumunu görünce talimat verip gerekli tamirat ve düzenlemeleri yaptırdığını da anlatan Küçük şöyle devam etti:

“Ama ne bir bekçi ne bir bahçeci yok. Sorma gir hanı. Lambası bira şişeleri ile kırılır lamba bulunmaz. Sürekli yazı yazıyoruz. Yalnız o değil buradaki müze için de kaynak yok. Sattığımız kitaplar ve gelen bağışlardan personel ödeniyor. Elektriği İçişleri Bakanlığı ödüyor. Sıkıntı büyük. Ama hükümetle bir şey olmuyor. Bize yılda bütçeden 100 bin TL veriyorlar ayda 8-9 bin TL geliyor. Bu bir müsteşar maaşı. Bu imkanlarla hiçbirşey yapamıyoruz. Kendi imkanlarımızla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Vakfın tüzüğünü değiştirmeye çalışıyoruz ki toplumdan daha fazla katılım olsun. Geçen sene fakir öğrencilere burs verdik. Gelecek sen Tıp için de burs vereceğiz. Bizim amacımız sadece Dr. Küçük’ü tanıtmak değil. Bizim amacımız ülkenin kültürel, sosyal ve politik hayatını da etkilemek.”

GAZETECİ AKAY CEMAL: “MENFAAT BEKLEMEDEN MÜCADELE ETTİ...ÇOK SEVİLEN BİR LİDER OLDU”

 

Gazeteci Akay Cemal, Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) 20 yıl Halkın Sesi gazetesinde beraber çalıştığı Dr. Fazıl Küçük’ü anlattı.
Akay Cemal, 1960’lı yıllarda Dr. Küçük’ün teşviki ile Halkın Sesi’nde başladığı gazetecilik mesleğine, Kıbrıs gazetesinde devam ediyor.

Dr. Fazıl Küçük’ün hem gazetedeki personel ile hem de halkla hep dostça, arkadaşça ilişkiler içinde olduğunu, toplumsal menfaatleri kişisel menfaatlerden önde tuttuğunu anlatan Akay Cemal, Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesi için büyük fedakarlıklar yaptığını, fedakarlıklarının hiç unutulmadığını ve çok sevilen bir lider olduğunu söyledi.
Akay Cemal, Dr. Küçük’ün gazete yayınlarında da tüm kesimlerden görüş alınmasını, faklı görüşlere yer verilmesini istediğini, her zaman hoşgörülü ve demokrat bir insan olduğunu anlattı.

Toplumda dayanışma ve güç birliği oluşması, daha iyi günlere erişilmesi, Kıbrıslı Türklerin cemaat olmaktan kurtulması için Dr. Küçük’ün önemli adımlar attığını belirten Cemal, halkın da bu niyeti gördüğünü, sözlerini ciddiye aldığını, bu yolda seferber olduğunu ifade etti.
Toplum lideri Dr. Küçük’ün yaşamında en mutlu olduğu günleri soruyorum Akay Cemal’e ve tereddütsüz “İki gün var biri 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı, diğeri de KKTC’nin ilanı” diyor.

“İLKELİ, ŞAKACI, DEMOKRASİYE ÖNEM VEREN BİRİ”
Gazetecilik mesleğine yaklaşık 60 yıldır emek veren Akay Cemal, mesleğe Dr. Fazıl Küçük’ün sahibi olduğu Halkın Sesi gazetesinde başladı.

Dr. Fazıl Küçük ile ilk liseyi bitirdiği yıllarda tanışmış Akay Cemal, “Liseden sonra üniversiteye gidecek durum yoktu. O yıllarda liseyi bitirenler subay olurdu. 60’lı yılların başıydı. Kıbrıs Cumhuriyeti yeni kurulmuştu. Ben de subay olmak isterdim. Dr. Küçük beni gıyaben tanırdı çünkü ikinci el eşyalar satan bir kişi vardı onun yanında hamallık yapardım. Birbirimizi görürdük. O gün Halkın Sesi’nin önünde otururdu yanına gittim, subay olmak istediğimi söyledim” dedi.
Subaylık talebini değerlendiren Dr. Küçük, “Bu aralar papazla da Makarios ile de aram bozuk. Seni evkafa alalım o zaman kadar da buralarda gurdalan” deyince Akay Cemal Halkın Sesi’nde gazeteciliğe başlamış.

“O gün orada gazeteciliğe başladım. 40 yıla aşkın süre çalıştım. Muhabirlikle başladım, genel yayın yönetmenliğine kadar yükseldim. Dr. Fazıl Küçük ile 20 yıl birlikte çalıştık” diyen Akay Cemal, onunla çalışmanın nasıl olduğuna ilişkin şunları söyledi:
“Onunla çalışmak hem kolaydı hem de değildi. İlke sahibi bir insandı. Görevinizi tam yapmanız, güvenini kazanmanız, işlerinizi ihmal etmemeniz gerekirdi. Yıllarca onunla arkadaşlık çerçevesinde, huzur içinde çalıştım. Her gece mutlaka gazeteye gelirdi. ‘Ne haberler var, Ankara Radyosu’nu dinlediniz mi, manşet nedir?’ diye sorardı. O radyodan başka radyo yoktu. Eğer dinlemediğimizi düşünürse serzenişte bulunurdu. Her şey tamamsa uyumlu olmak sorun teşkil etmezdi. Beraber restorana, meyhaneye giderdik. Evine davet ederdi. Birlikte değerlendirmelerde bulunurduk”

Akay Cemal, Halkın Sesi çalışanları ile Dr. Fazıl Küçük arasındaki ilişkiyi şöyle anlatıyor:
“Dr. Fazıl Küçük çok şakacı bir insandı. Dost havasında şakalar yapmayı çok severdi. Baskıcı bir arkadaşımız vardı, İsmet Ernaz. Bu kişi Dr. Küçük’ü depolara asansörle indirirdi, yine bir gün asansörle onu indirirken yarı yolda durdurdu asansörü ve ondan sigara kahve istedi. Dr. Küçük bu tarz şakalara açık biriydi”

“KATIKSIZ ATATÜRKÇÜ”
Dr. Fazıl Küçük’ün katıksız bir Atatürkçü olduğunu anlatan Akay Cemal, Halkın Sesi’nde yapılan yayınların ve makalelerin de Atatürk ilkelerine ve sözlerine uyumlu yapılmasına özen gösterdiğini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Muavini olduğu dönemde Dr. Fazıl Küçük’ün yoğun bir programı olduğunu gazeteye geceleri geldiğini anlatan Cemal, “Mutlaka her gece gazeteye uğrardı. Evi ilk zaman gazetenin üzerindeydi baskı makinesinin çalışma sesinin kendisine huzur verdiğini, nini gibi geldiğini onu mutlu ettiğini söylerdi. Gelir ‘manşet nedir?’ diye sorar değerlendirmeler yapardık” dedi.

Halkın Sesi’ne içerik olarak müdalelerde bulunmayan Küçük’ün her zaman tavsiye ve öğütler verdiğini anlatan Akay Cemal, şehitlere, millli mücadelenin anlatılmasına, çiftçi ve hayvancıların sorunlara karşı çok duyarlı olduğunu belirtti.
Yobazlığa ve dinin istismar edilmesine karşı olan Dr. Fazıl Küçük’ün gazete yayınlarında bu konuların da yer almasını istediğini anlatan Akay Cemal, “Dini istismar edenlere şiddetle karşıydı. Araştırıp böyle olaylar varsa bulmamızı ve yayınlamamızı isterdi. Yobazlığa karşıydı. Bu olayları duyurmamızı isterdi” diye konuştu.
Erenköy Direnişi, Kaymaklı olayları, yıldönümleri, anma günlerinin atlanmasına çok kızdığını söyleyen Akay Cemal, yayınlarda bu konulara geniş yer verdiklerini anlattı.

“DEMOKRASİ KAVRAMINA ÇOK ÖNEM VERİRDİ”
Dr. Fazıl Küçük’ün gazete yayınlarında kişisel değil toplumsal çıkarları ön planda tutmayı önemsediğini belirten Akay Cemal, yayın yapılırken tüm kesimlerden görüş alınmasını, faklı görüşlere yer verilmesini istediğini, her zaman hoşgörülü bir insan olduğunu kaydetti. Cemal şöyle devam etti:
“Halkın Sesi sadece bir görüşü yansıtan bir gazete değildi. Dr. Fazıl Küçük demokrasi kavramına çok önem verirdi. Sol görüşte olan yazarların makaleleri yayınlanırdı. Özker Özgür de Halkın Sesi’nde yazardı. Bildirilerde, makalelerde her görüşe yer verildi.”

Doktorluk, Cuhurbaşkanlığı Muavinliği, Halkın Sesi gazetesi ve ailesi... Akay Cemal, Dr. Fazıl Küçük’ün bu çok yönlü hayatında en büyük şikayetinin ailesine yeterince zaman ayıramamak olduğunu dile getirdi.
Dr. Fazıl Küçük’ün gazeteciliğe verdiği önemin 1950’li yıllarda Türkiye’ye gitmesiyle farklı bir boyut kazandığını anlatan Akay Cemal şöyle devam etti:

“1950’li yılların sonlarında Türkiye’ye gitmişti. Orada yaşadığı olaylar basının ne denli önemli olduğunu anlamasına katkı sağladı. Ankara’da yetkililerle görüşmeye gitmişti. Ama istediği randevuları alamıyordu. Otelde beklemeye devam ediyordu. Ne zaman ki Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler kanalıyla baskı oluşturuldu, o zaman istediği randevuları aldı. Bu olay basının önemini bir kez daha anlamasını sağladı”

“EN MUTLU GÜNÜ BARIŞ HAREKATI VE KKTC’NİN İLANI”
Toplum lideri Dr. Küçük’ün yaşamında en mutlu olduğu günleri soruyorum Akay Cemal’e ve tereddütsüz “İki gün var biri 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı diğeri de KKTC’nin ilanı” diye konuştu.
“Dr. Küçük çok uzun yıllar büyük mücadeleler verdi Kıbrıs Türk halkı için. Bu iki tarih onun için çok önemlidir. Onları görmenin mutluluğunu yaşadı. Verdiği emeklerin amacına ulaştığını gördü. ‘Artık ölsem de gam yemem’ diyordu. KKTC’nin ilanında gözlerinden yaşlar gelmişti” diyen Akay Cemal, Vakıfların Kıbrıs Türklere devredilmesinin de onu çok mutlu ettiğini, bunun için müthiş bir mücadele verdiğini anlattı.

Dr. Küçük için en zor yılların ise 1963-74 arasında yaşananlar olduğunu söyleyen Akay Cemal, “1974’te Yunan Cuntası EOKA B ile darbe yaptı. Dr. Küçük bana ‘Bu kez de Türkiye gelmezse hepimiz bittik. Girit’te olduğu gibi hepimizi yok edecekler’ demişti. Çok üzülüyordu” dedi.

Adnan Menderes’in idamı ve mücahit Alpay Mustafa’nın ölümünün de Dr. Fazıl Küçük’ü çok üzdüğünü anlattı Akay Cemal:
“Adnan Menderes’in idamı onu çok etkilemişti. Menderes ona hiç zorluk çıkarmamış, ‘Kapılar size hep açıktır’ demişti. Bir de mücahit Alpay Mustafa’nın ölümü, onu çok üzmüştü. Sevdiği biri, bir mücahit, gözüpek bir kişiydi. Dr. Küçük’e çok büyük saygısı vardı. Ölümü onu çok etkilemişti, gözünden yaşlar akmıştı”

“HALK ADAMI...HEP HALKIN ARASINDA”
Dr. Fazıl Küçük’ün çocukla çocuk büyükle büyük olduğunu, hep halkın arasında yaşadığını dile getiren Akay Cemal, esnafla sıkı ilişkileri olduğunu, yardımsever kişiliğinin doktorluk yaparken daha da belirginleştiğini söyledi.

Akay Cemal, Dr. Fazıl Küçük’ün şakacı yönü ve şakalarını şöyle anlattı:
“Esnafla çok şakalaşırdı. Kebapçı Mustafa dayı, Hüseyin Kuşo ile şakalaşmaları meşhurdu. Gazeteye de şaka olsun diye ek baskı yaptırıp fotoşopla yaptırdığı haberler olurdu. O baskıyı da şakayı yaptığı kişinin evine kapının altından attırırdı. Çok yardımseverdi. Doktorluk yaparken, fakir hastalarından ilaç için para almazdı. Bana Süheyla hanımın anlattığı bir olay var. Bir gece kapıları sert şekilde vurulmuş. Açmamasını istemiş tehlikede olduklarını düşünüyormuş ama Dr. Küçük dinlememiş açmış ve doğum yapacak bir çingene kadın varmış, duyunca ona yardıma gitmiş. Dr. Küçük cesur ve gözüpek biriydi. Bayraktar Camii’nin bombalandığı günü hiç unutmam. Ne başka bir bomba var mı diye düşündü, ne de başka bir şey, insanların arasından geçerek Denktaş ile birlikte hemen olay yerine koşmuştu.”

Dr. Fazıl Küçük’ün kahvede hasır sandalyede oturduğu sırada çekilmiş ünlü bir fotoğrafı bulunduğunu söyleyen Cemal, “ABD’den bir foto muhabiri gelmiş, Dr. Fazıl Küçük’ü arıyordu. Fotoğrafını çekecekti. Dr. Küçük kim olduğunu söylemedi ve o foto muhabiri onun kahvede bazı fotoğraflarını çekti. Daha sonra makamında ziyaret edip Dr. Küçük’ün kahvede fotoğrafını çektiği kişi olduğunu anlayınca hayretler içinde kaldı. Kahvede halkın arasında oturan kişi ile aynı kişi olduğuna inanamamıştı”

“KÖY ZİYARETLERİNDE YOLLARA MERSİN DALI DÖŞENİRDİ”
Köylü ve çiftçinin Dr. Fazık Küçük için çok önemli olduğunu dile getiren Akay Cemal, önceden gideceği köylerde ana yollardan köye varıncaya kadar yolların mersin dallarıyla döşendiğini anlattı.

Cemal, “O güzel koku herkese zevk verirdi. Bazı köylerde atların üzerinde milli kıyafetler içinde karşılamalar olurdu. Gittiği köylerde sorunları dinlerdi, ben de not alırdım. Değerlendirme yapar çözülebilecekleri çözmeye çalışırdı. Her köyde ileri gelenlerden birkaç kişi kendisiyle hep istişare halindeydi. Köy ziyaretleri ona büyük mutluluk verirdi. Dinlenmek ve stres atmak için de Yeşilırmak ve Kaleburnu’na giderdi. Gönyeli’de de Çavuş’un meyhanesine uğrardı” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Muavini olduğu dönemde çiftçiler birliği ve işçi sendikalarından ekipler oluşturarak 1-2 ay boyunca köyleri gezen Dr. Küçük’ün hem Türk köylerine hem de karma köylere gittiğini söyleyen Akay Cemal, gezi sonucu hazırladığı raporu Makarios’a sunduğunu kaydetti.

Cemal, “Türk köyleri ihmal edilmişti, birçok sorunları vardı. Rumların durumu daha iyiydi. Türk bölgelerinin de imarının gerektiği görüşüne sahipti. Ama daha sonra ortaklık cumhuriyeti bozuldu. Dr. Küçük cumhuriyetin yaşayabilmesi için elinden geleni ortaya koydu.” dedi.

“RUM YETKİLİLER...”
Dr. Fazıl Küçük’ün Rum yetkililerle iyi ilişkiler kurduğunu, iyi niyetle yaklaştığını anlatan Cemal, şunları söyledi:
“Makarios’un anlaşmanın imzalanmasından sonra Kıbrıs’a döndüğünde bazı açıklamaları oldu. O açıklamalardan sonra cumhuriyetin yaşayacağı konusunda kuşkuluydu ama yaşaması için elinden geleni yaptı. Makarios’un güvenilmez bir insan olduğunu biliyordu. Hükümet yetkililerinin, Papadopulos’un, İçişleri Bakanı Yorgacis’in Trodos’ta yazlıkları vardı. İkisi tavla oynarlardı. Sampson’u aralarına almazlardı, o da gelir Dr. Küçük’e dert yanardı ‘ikisi beni dışlar’ diye. İnsani ilişkileri o derece iyiydi.”

Akay Cemal’ın hatırasında Raif Denktaş ile Dr. Küçük arasında geçen bir anı da bulunuyor, onu da şöyle anlattı:
“Bir gün Raif Denktaş gazeteye geldi. Morali bozuktu, gözleri dolu doluydu. Dr. Küçük ile dertleşti. Sıkıntısını anlattı. Sanırım babası ile atışmıştı. Dr. Küçük onu teskin etti. Aralarında dostluk vardı. Dönemin Türkiye Başbakanı İnönü ile bir telefon görüşmesine kulak misafiri olmuştum. Lefkoşa’dan Girne’ye gidişler BM refaketinde yapılıyordu, mücahidin denetimindeydi. İnönü yolun serbest gidiş olmasını talep etmişti. Dr. Küçük ona ‘Paşam tek nefes borumuz burası kaldı’ dedi. Vazgeçmek istemedi. Enteresan bir andı”

“MENFAAT BEKLEMEDEN MÜCADELE ETTİ...ÇOK SEVİLEN BİR LİDER OLDU”
Dr. Fazıl Küçük’ün hayatı boyunca hiçbir menfaat beklemeden mücadele ettiğini dile getiren Akay Cemal, Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesi için büyük fedakarlıklar yaptığını, fedakarlıklarının hiç unutulmadığını çok sevilen bir lider olduğunu söyledi.

Kıbrıs sorunundaki gidişattan endişe duyan Dr. Küçük’ün toplumun yok olmaması için birlik ve bütünlüğü sağlama yönünde uğraş verdiğini söyleyen Cemal, gazetenin de amaçlarından birinin bu olduğunu kaydetti.

Dr. Küçük’ün toplumda dayanışma ve güç birliği oluşması,daha iyi günlere erişilmesi, toplumun cemaat olmaktan kurtulması için adımlar attığını belirten Cemal, halkın da bu niyeti gördüğünü, sözlerini ciddiye aldığını, bu yolda seferber olduğunu ifade etti.
Akay Cemal, “Türkiye ile ilişkileri bozmadan halktan da aldığı güçle hedeflerine teker teker ulaştı” dedi.

Röportaj: Şebnem Özerdem Faslıgil | Gözde Süreç Sarı | Fotoğraf: Erol Uysal | | TAK

14/01/2019 13:17
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Doktor Fazıl Küçük
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2019 Digihaber Portal Services Ltd. Haber Kıbrıs.