Önümüzdeki iki ayda siyasetin seyrini ne belirleyecek?

ads ads ads ads
31/10/2018

ads

Birikim Özgür Birikim Özgür


Üç yıllık protokol yılsonu itibariyle hitam buluyor.

Türkiye’nin bize taahhüdü 3,5 milyar TL’ye kadar destek sunmaktı.

Maliye Bakanlığı verilerine göre Eylül sonu itibariyle kullandığımız destek miktarı 1,9 milyar TL oldu.

Program dönemi sonunda toplam kaynağın 1 milyar TL’den fazlasına erişememiş olacağız.

Sebebi çok açık:

Protokolün mantığı karşılıklı taahhütlerin yerine getirilmesi üzerine kurulu.

Biz sistemimizi iyileştirecek adımları attıkça Türkiye de taahhütlerini yerine getirecekti.

Halk diliyle “ne kadar ekmek o kadar köfte” diye de açıklanabilecek bir mekanizma bu.

Reform Destek Ödeneğindeki 1 milyar TL hiç kullanılamadı.

Hâlbuki hiçbir ödül mekanizması içermese dahi bu reformlar bizim için önemliydi.

Tıpkı diğer gelişmekte olan ülkeler gibi günün gerekleri ışığında sistemimizi güçlendirmek üzere yapmamız gereken işlerdi.

“Günün gerekleri” noktası önemli çünkü ilerici siyasetin asli görevi toplumun duygu ve düşüncelerini günün gerekleri ile sentezlemek ve uyumlaştırmaktır.

Kıbrıs Türk siyasetinin sınıfta kaldığı nokta işte tam da burasıdır.

Yapısal dönüşümün zorunlu bir hal aldığı pek çok alanda değişim iradesi değil dayatma algısı ön plana çıkıyorsa bunun çok basit bir sebebi var.

Siyaset “günün gereklerini” topluma mal edemiyor.

Siyasi partiler görevlerini ihmal ettiği için son üç yıllık dönemde reformlara ilişkin hiçbir “dayatma” yapmadığı halde kabak yine Türkiye’nin başında patlıyor.

Bunun en bariz örneği elektrik alanıdır.

Arz çeşitliliğinin sağlanması, maliyetlerin düşürülmesi, elektrik şebekemizin teknik açıdan güçlendirilmesi, kamunun bu alanı yönetme kapasitesinin artırılması, KIBTEK’in yarattığı maliyet yükünün optimize edilmesi, dağıtım hizmetlerinde kalitenin artırılması ve sistemin uluslararası elektrik alışverişine hazır hale getirilmesi gibi atılması zorunlu olan birtakım adımlar var.

Bunlara kurulu düzen penceresinden bakanlar doğal olarak reaksiyon gösteriyor.

Esasta duygu ve düşüncelerin merkezinde KIBTEK’in bu alandaki hâkimiyetinin devam ettirilmesi var.

Ancak bu yapının Kıbrıs Türk halkına yar olmadığı da bir gerçek.

Mevcut yapıyı muhafaza etme güdüsüyle yürütülen politikalarla;

Vatandaşın ödediği faturalar bir kısır döngü içerisinde sürekli değişmeye devam edecek;

Uluslararası elektrik ticaretine dahil olmamız veya bunun nimetlerinden azami düzeyde yararlanmamız mümkün olamayacak.

Bu ise bilhassa kriz koşullarında ekonomiye vurulabilecek en büyük darbedir.

2016 yılı başlarında protokol imza aşamasına geldiğinde KIBTEK’in yeniden yapılandırılması konusu soruna dönüşmüştü.

Protokol imzalanmayınca doğal olarak Türkiye’den kaynak akışı durdu.

Kamu çalışanlarının maaşlarının dahi ödenemediği kötü bir süreç yaşandı.

Mehmet Ali Talat’a göre “elektrikteki saldırıların savuşturulması başarılı bir icraattı” ancak toplumsal algı ülkeyi yönetme kapasitesinden uzak bir siyaset izlendiği şeklinde gelişti.

Hükümet değişikliğinin ardından Hüseyin Özgürgün protokolü imzaladı fakat iki yıllık UBP-DP döneminde bu konudaki hiçbir yapısal düzenleme hayata geçirilmedi.

Sorumlu bakan sıfatıyla Sunat Atun Mecliste yaptığı konuşmalarda hep parmağının arkasına saklandı, protokoldeki hedeflerle çelişen ifadelerde bulunmayı marifet bildi.

Sonrasında da ne Başbakan ne de sorumlu bakan protokoldeki hedeflerle örtüşen söylemlerde bulundu.

Lafı şuraya getirmeye çalışıyorum:

Kimse büyük resme de bakarak toplumu günün gereklerine ilişkin bilgilendirmiyorsa bu gibi değişimler nasıl hayat bulacak?

Halkın yapılması gerekenleri dayatma olarak algılaması, mutsuz olması, Kıbrıs Türk siyasetine güveninin azalması bu koşullarda son derece normal.

Dahası da var:

Bir musibet bin nasihatten evladır derler.

Üç yıl önce büyük resmi görememek hükümet değişikliğine sebep olmuştu.

Aradan geçen üç yılda da elektrikte yapılması gerekenler siyasiler tarafından topluma maalesef yeterince anlatılmadı.

Her bir mesele, her bir insan, büyük resimde çok özel bir yere sahiptir.

Ancak ağaçlara bakarken ormanı gözden kaçırmanın toplumsal bedeli de çok ağırdır.

Şimdi önümüzdeki üç yıl için yeni bir protokol imzalanacak.

Ya Türkiye de günün gereklerini hasıraltı eden bir yaklaşımı tercih edecek ya da yaşanan musibetlerin ardından hükümet politika değişikliğine giderek yapılması gerekenleri topluma anlatmaya başlayacak.

Ya da yine hükümet değişecek; yine UBP Türkiye’yi “kandıracak”.

Tecrübeyle sabittir; önümüzdeki iki ayda siyasetin seyrini belirleyecek ana konu bu olacak.

31/10/2018 10:10
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: birikim özgür
MANŞETLER

HK Birikim Özgür

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.