Pazar Sohbetimdir: (Topraklar Sevgilerde Vatan Olur…)
10/09/2017
Eşref Çetinel
Dedem hem hafız hem imam olan babası İbrahim efendiden söz ederken, “zalim adamdı” derdi! Belli ki çocukken çok canını yakmıştı.
Babam zaptiye olan dedemden bahsederken “evine bağlı insan değildi, bize çok fukaralık çektirdi” derdi.
Ya rahmetlik pederim? İyi insandı, evine bağlıydı, güçlü kuvvetli bir liman işçisiydi ama fukara büyüdü fukara öldüydü…
Zaman zaman eş dostla konuşurum. Hayatlarını anlatırlar, nasıl yetiştiklerini söylerler. “Kolay değildi” derler büyümek, bir aile sahibi olmak, çocukları yetiştirmek, onları evlendirmek ve mesut olduklarını gözlemek…
TAM İNSAN: Tabi ki ne insanların hayatları ne bu kadar tekdüzedir ne bu kadar basit. Tam aksine o kadar karmaşıktırlar ki bir labirent kadar girift ucunda ışık görülmeyen bir dehliz kadar karanlık. Ve hiç anlaşılamayan düşünceler panayırı! Nitekim daha ilkokulda din dersi görmeye başlarken, öğretmenimiz dünyada “hiç tam insan olmadığını” söyler, “tam insan peygamber efendimiz Hz. Muhammet’tir” derdi..
Nitekim Henry Miller de “Buda’lar ve İsa’lar tamam olarak doğmuşlardır. Onlar ne sevgiyi arar ne de sevgi verirler. Çünkü sevginin ta kendisidirler. Ama tekrar tekrar doğan bizler sevginin anlamını keşfetmeli bir çiçeğin güzellik içinde yaşadığı gibi sevgiyi yaşamayı öğrenmeliyiz…”
PEKİ AMA: Eğer “nefret etmiyorsak” sevgiyi nasıl bilip yaşayacağız?
Kaldı ki önce “nefret” mi vardı “sevgi” mi? Hangisi hangisinin doğumunu sağladı?
Bilir misiniz? Hz. Muhammet peygamberdi ama ayni zamanda bir reformcuydu çünkü tüm öncesi dinlerin üzerinde bir dünyevi din oluşturduydu ki “her insanın kendi yaşamından sorumlu olduğunu” söyleyerek..
O kadar sorumluydu ki insanlar kendi hayatlarından, vakta ki “sûr’i İsrafil” çalacak ve insanlar Kıyamet gününde bir araya toplanacaklar, Allah’a kendi hesaplarını verecekler… Şimdi hazır yaşarken şu dünyada soralım ama:
NEDİR SEVGİ? Dedelerimizi ninelerimizi tanıdık küçükken.. Hiç memnun değillerdi hayatlarından.. Çoğu zaman sertlikten söz ederlerdi, çok dayak yediklerinden.. Söylemezlerdi ama “sevgiden” yoksundular demek..
Bu nedenle olmalı “sizin kadar çocuklarına düşkün insanlar görmedim” dediydi bir gün bana KKTC’yi ziyaret eden bir TC’li hanım.. Gerçekten öyle mi ama?
Çocuklarımızı, “kim sevmez ki çocuklarını”gerçeğinde tabi ki çok seviyoruz. Fakat severken “sevmesini” de öğretebiliyor muyuz?
Mesela adı KKTC olan vatanı? Mesela Evlerde okullarda, “oğlum-kızım ayaklarının bastığı bu topraklar, içinde yaşadığın bu ev, bu okul, şu karşıda gördüğün dağlar ormanlar kuşlar, denizler hayvanlar… Senin vatanındır… Babanın ananın dedelerinin alın teri, dökmesi gerektiği için zamanı saatı geldiğinde kanını döktüğü topraklarındır.
Bir gün sen de büyüdüğünde çocuğum, terini akıtacaksın bu topraklara.. Gerekirse özgürlük ve egemenliğin için kanını bile hatta… Çünkü bu topraklar seninle daha çok yeşerecek, daha bayındır, daha temiz, daha güzel, daha ferah ve refah bir vatan olacak.. İnsan vatanını sever evladım, sen bizden daha çok seveceksin, çocuklarının senden daha çok sevmesi için…
BİLİR MİSİNİZ? Bizim zamanımızda ilkokul kitaplarımızdaki okuma parçaları “Ömer Seyfettin’den, Şair Gökyay’lardan, Nihal Atsız’lardan, Mehmet Akif Ersoy’lardan falan aktarılan hikâyeler, şiirlerden oluşurdu. Mesela “Vatan Mefhumunun” ne olduğunu “Vatansız Adam” diye bir okuma parçasından öğrendikti. Hikâye Amerikalı bir gencin Amerika’ı vatanı kabul etmeyip hakaret etmesi ve yargı kararı ile bir daha Amerika’ya dönmeyeceği, sürekli vapurlarda yaşayacağı “gemi hapsine” mahkûm edilmesiydi.. Nitekim bir ömür bu acaip mahkûmiyetini bir gemide çekerken öldüğünde, yatıp kalktığı kamarasında o hakaret ettiği Amerikan’ın bayrakları, haritaları, Amerika Cumhurbaşkanlarıyla kahramanlarının resimleri, yazarların kitapları ile dolu olduğu görüldü! O vatansız adam vatan hasreti ile öldüydü!.. Var mı vatan gibisi!
DESEK Kİ: Bu topraklar bizimdir. Atalarımızla bizimdir. İlk gençlik aşkımız, ilk kadınımız, ilk çocuklarımızla bizimdir.. İlk torunlarımız, düğün derneklerimiz, toprağa akan terimiz, dürüttüğümüz yeşilimiz, bağlarımız, evlerimiz, tüten ocaklarımızla bizimdir..
Bırakın Güney’e karşı korumanın vazgeçilmez sahipliğini; bu vatanı siyasi, sosyoekonomik yönden de ormanı dağı, toprağı hayvanları ile korumak, mükemmelleştirmek, önünde sevgilerin en büyük aşkıyla tapınırken sevmek gerek… İşte o zaman layık oluruz Kuzey vatanına…
- Pazar Sohbetimdir.(Bu Devleti Kaybetmeyelim!)
- Lider olmak kolay değildir!
- Bıkıp Usandık Bu Müzakerelerden!
- Sorunu çözmek BM’lerin işi değil!
- Kendini zorlayan iki devletlilik..
- Pazar Sohbetimdir: (Kıyaslamayla Geçen Hayatlarımız!)
- Hepsi de birbirinin kopyasıdır!
- Güneyin Ekmeğine Sürülen Yağlar Ballar!
- Sn. Akıncı’dan beklediğimiz
- Bundan sonrası (iki ayrı komşu devlet)
- TÜM YAZILARI için tıklayınız