Popülizmde kantarın topuzu kaçtı!

Ekonomi zorda…

ads ads ads ads
11/05/2018

ads

Birikim Özgür Birikim Özgür


Ekonomi zorda…

Popülizmde kantarın topuzu kaçtı!

UBP-DP hükümetinin FİF gelirlerinden feragat ederek döviz krizine karşı halkı koruduğu şeklinde bir propaganda yürütülüyor.

Bu doğru değildir…

İşin gerçeği, UBP-DP hükümetinin dünya petrol piyasalarındaki değişimleri KKTC’deki akaryakıt fiyatlarına yansıtmadığıdır.

Aynı dönemde Türkiye’de akaryakıtın ortalama litre fiyatı 140 kuruş artarken bizde sadece 52 kuruş arttı. Hükümet FİF’te sadece 16 kuruşluk indirime gitti. Yani bu indirim olmasaydı da artış yine dünya piyasalarının altında kalacaktı.

Şimdiki hükümet döneminde ise Türkiye’deki artış 43 kuruş olurken bizde 56 kuruş oldu. Üstelik bu dönemde FİF’te 40 kuruşluk indirime gidildiği halde!

Eğer dörtlü koalisyon bu indirimi yapmasaydı birkaç aylık dönemde bizdeki artış Türkiye’dekinin iki katını aşmış olacaktı.

Özetle, UBP-DP hükümetinin uyguladığı seçim ekonomisi ülke piyasalarını allak bullak etti.

Dünya piyasalarındaki değişimlerin eş zamanlı akaryakıt fiyatlarına yansıtılmadığı hallerde oluşabilecek anomalilerin gerek toplum psikolojisini gerekse kamu gelirleri ve siyasi istikrarı ne denli olumsuz etkileyeceğinin bir örneğini yaşıyoruz bugünlerde.

Akaryakıt fiyatlarıyla ilgili gerçek bu…

Gelelim dış finansmana erişim mevzuuna.

KKTC ekonomisi zorda…

Devletin bir şeyler yapması elzem.

Piyasanın can suyuna ihtiyacı var.

Geçmişteki popülist uygulamalar nedeniyle KKTC’nin bütçe yapısı son derece katı.

Can suyu için gerekli kaynak ya zamlarla ya da hükümetin dış finansmana erişebilmesiyle oluşabilir.

Dış finansmana erişim kabiliyetimiz ise Türkiye ile ilişkilere bağlı.

Kıbrıs Türk halkının vilayetleşme hatta asimilasyona uğrayıp yok olma endişesi taşıdığı bilinen bir gerçektir.

Bu bizim siyasi gerçekliğimizdir.

Ağır sarsıntılar geçirmiş ve kuzey ile güney arasında sandviç olmaktan bıkıp usanmış bir halk olduğumuzu kimse inkâr edemez.

Siyasilerin bu özelliğimizi vekâleten ifade etme ihtiyacı da bir yere kadar anlaşılabilirdir.

Ancak bu çaba bilhassa sorumlu mevkide oturanlarca aklı izne çıkarma mertebesine ulaştırılır ve Kıbrıs Türk halkının dış finansmana erişim kabiliyeti dumura uğratılırsa, döviz krizi ve zamlardan çok daha vahim sonuçlarla karşı karşıya kalmamız işten bile değildir.

2016’da bunu yaşadık.

Su meselesi ve 2016-2018 protokolüne ilişkin öylesine ucuz popülizm yapılmıştı ki KKTC’de hükümet değişti ve iki yıl boyunca son derece kötü bir yönetime katlanmak zorunda kaldık.

2016’da yaşanacakları önceden görerek sık sık uyarılarda bulunmuş bir kişi olarak dünden bugüne koşulların değiştiğini düşünmüyorum.

Eğer 2016’da protokol imzalanmaksızın borçlanma yoluna gidilse ve kriz derinleştirilseydi, UBP-DP hükümeti döneminde hiçbir yapısal düzenlemeye gidilmediği halde mali yapıdaki iyileşme devam edemeyecek, CTP 7 Ocak seçimlerinde aldığı oyu bugün mumla arıyor olacak ve Türkiye ile imzalanan yıllık hibe ve kredi protokolleri yürürlüğe girmediği halde bugünkü hükümet yılın ilk 4 ayı boyunca mükellefiyetlerini yerine getiremeyecekti.

O süreçte protokol imzalanmaksızın borçlanma yoluna gidilmesinin uzun yıllar içinden çıkılamayacak bir mali krize yol açacağını görüp toplumsal sorumlulukla elini taşın altına koymuş bir Maliye Bakanı olarak bugün de objektif değerlendirmelerle gerekli uyarıları yapma sorumluluğum vardır.

Unutulmamalıdır ki KKTC bütçesi katı bir yapıdaysa bunun temel nedenlerinden bir tanesi 2009’da oluşan 600 milyon TL’lik bütçe açığıdır.

Bu açık 2009 öncesindeki yanlış kararların bir sonucu idi.

Bugün yapısal sorun olarak tabir ettiğimiz kara deliklerin bazıları 2009 öncesi dönemde oluşmuştu.

Hal bu iken eski siyasilerin dış finansmana erişimin önemini vurgulayanlara çatması ancak ve ancak “kendi eserine isyan etmek” şeklinde yorumlanabilir.

Bugün Kıbrıslı Rumların Yunanistan ile daha eşitlikçi olan ilişki biçimine gıpta ediyorsak, bu eserin yaratıcısı konumundaki eski siyasilerin, bu enkazla mücadele etmenin önemine vurgu yapanlara sataşması, vicdani değildir.

Hele bu sataşmalar kendi kendine yetebilen bir sisteme kavuşmamız hedefine inanarak ve çalışarak eğrisiyle-doğrusuyla aktif siyaset defterini kapatmış insanlara yönelirse, orada adama dur derler.

Dış finansmana erişimin önemi hususunda uyarı yaptı diye Cumhurbaşkanı tarafından bir bireyi toplumda itibarsızlaştırmaya dönük basın operasyonları için düğmeye basılması neticesinde bütün bunlar yaşanıyorsa, memlekette bencillik ve popülizmde kantarın topuzu iyice kaçmış demektir.

Sayın Cumhurbaşkanı elbette ki çözüm yönündeki çabalarını sürdürsün. Sürdürmeli de.

Ama bunu yaparken ekonomik darboğazdaki halkını birazcık seviyorsa dış finansmana erişim kabiliyetini cılızlaştırmamaya da özen göstermekle yükümlüdür.

Kaldı ki özü itibariyle Taksim ve Enosis politikalarını yasaklayan Garanti ve İttifak Anlaşmalarını beynelmilel sahada çatışmacı söylevlerle tartıştırarak çözüme mi yoksa başka bir şeye mi hizmet ettiği de ayrı bir münazara konusudur.

Başta Sayın Başbakan olmak üzere hükümetimizin dış finansmana erişim konusundaki çabalarında müspet sonuç elde etmesi en büyük dileğimdir.

Ama popülizmde kantarın topuzunun kaçtığı bu memlekette işleri gerçekten de çok zordur.

Kıbrıslı Türklere yapılabilecek en büyük iki kötülükten birisi Türkiye ile nitelikli ilişkileri önemsizleştirmekse bir diğeri de ha babam başkalarına çözüm karşıtı yaftası takıp çözüm idealini marjinalleştirmektir.

Bu iki konudaki hesapsız kitapsız sataşmalar insanı adeta siyasetten ve siyasetçilerden soğutmuştur.

Acı ama gerçek…

Durumumuz tam da Nasrettin Hocanın “kantarın topuzunu azıcık kaçırmışım” diye biten fıkrasındaki gibidir.

11/05/2018 12:32
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: birikim özgür
MANŞETLER

HK Birikim Özgür

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.