Salgını hiç düşünmeden bir gün geçirmek mümkün mü?
18/04/2020
Ali Baturay
Haftalık market günümdü bugün… Markete giderken otomobilimle fazladan bir tur attım Lefkoşa’da… Kafamı boşaltmak istedim… Koronavirüs salgınıyla ilgili her gün benzer haberler, tartışmalar, tıbbi ve ekonomik değerlendirmeler, kafamızı ambale etmiş durumda…
Hem kendimiz canlı yayınlar yapıyor, hem de diğerlerini izlemeye çalışıyoruz, birinden diğerine onlarca konuşma, değerlendirme, haber, bilgi… İnsan bir yerden sonra tıkanıyor. Bu tartışmalar, konuşmalar, benim gibi mesleği gazetecilik olan birisini bile bunaltmış durumda…
Her gün sokağa çıkma, işe gitme imkanım olduğu halde, yine de uzun süre evden çıkamamak sıkıcı geliyor. Evet buna mecburuz, hem kendi sağlığımız hem de toplum sağlığı için evde kalmak zorundayız, kalacağız ama kısıtlanmak ve her gün benzer şeyleri yapmak insana zor geliyor.
İnsan kendisini hayvanat bahçesinde kafese kapatılmış hayvanlar gibi hissediyor.
O nedenle virüs haberleri ve tartışmalarını düşünmeden otomobille bir tur atmak istedim.
Sokaklarda bugün her günkünden daha fazla araç vardı ama yürüyen insan oldukça azdı…
Salgından önce insanlarla dolup taşan mağazaların, restoranların, kafelerin önünden geçtim, virüs salgınından önceki günleri gözümün önüne getirdim.
Restoranlara, kafelerle, barlara baktım uzun uzun, insansız ne kadar da sönükler, terk edilmiş gibi. O gözde caddelerin, sokakların ışığı gitmiş sanki, solmuş… Zaman zaman insan kalabalıklarından şikayet ediyoruz ama insansız da hiçbir şeyin tadı yok…
Kuyumcular ve elektronik eşya satıcıları vitrinlerini boşalttı, hatta çoğu direkt kepenk indirdi, o özenle hazırlanmış vitrinler şimdi kapkaranlık. Malum yağmalanabilir diye tedbirlerini almışlar…
Ancak kıyafet mağazalarının çoğu vitrinlerini boşaltmamayı tercih etmiş. Birçok kıyafet mağazası her an açılacakmış gibi duruyor, elbiseler, ceketler, kazaklar, tişörtler vitrinlerdeki mankenlerin üzerinde…
Hatta bazıları, vitrinlerde mankenlerin üzerindeki kıyafetleri zaman zaman değiştiriyor gibi geldi bana. Her gün canlı yayın için bir saatliğine işe gidiyorum. Giderken de etrafa bakıyorum, bazı vitrinlerde kıyafetler değişiyor sanki… Evet evet yanılmıyorum, her gün bakıyorum, fark ettim değiştiriyorlar… İster “mağaza sahiplerinin motivasyonu bozulmasın diye yaptığı bir iş” deyin, ister “açılmaya hazırlık” deyin ama hoş bir durum bence…
İndirim levhaları da duruyor… Yüzde 30’dan, yüzde 50’den, yüzde 70’ten başlayan indirimler… Tebessümle bakıyorum onlara, salgından önce “indirimi” duyanlar oralara koşardı ama hiçbirinin önemi yok tabii ki bugünlerde.
Tam mağazalara bakarken, mağazası olan bir arkadaşım aradı, “Kirayı nasıl ödeyeceğimi düşünüyorum” dedi. Ben bugün sorun duymak istemiyordum ama ona söyleyemedim.
Arkadaşım, “Kapıyı açtığımda kira bin TL” dedi. Ben bu kira mira işlerini bilmem, “Yani günlüğü bin TL kira mı ödüyorsun?” diye sordum. Arkadaşım, “Evet, daha fazlasını ödeyenler de var. Kapalı mağazaya bu parayı nasıl ödeyeceğiz? Binanın içine girmeden, kazanmadan bu paraları ödemek zor. Personelimizi ödedik ama bu kirayı ödeyemeyiz. Ötelemek çare değil ki… Mağazayı açınca satış yapabilecek miyiz ki? Çok zor…” dedi.
Geçen gün küçük esnaf olan başka bir arkadaşımın sözleri geldi aklıma… O da “Bu salgın batıracak bizi. Çoğumuz dükkanları kapatacağız. Küçükler aradan çekilecek, meydan büyüklere kalacak” diyordu. Evet birçok esnaf bu korkuyla yaşıyor… Hükümetin onlara çare olarak, “borçlanın, kredi çekin” formülüne oldukça öfkeliler, “Önümüz karanlık, zaten borcumuz var, borcu borçla kapatamayacağız, bittik” diyorlar.
Marketten içeri girdiğimde başka bir arkadaşım aradı. Hükümet edenlerin çelişkileri, karasızlığı, iki ileri bir geri tavırları nedeniyle endişe duyduğunu belirtip, “Yapılacak tıbbi yardımı bile politik malzemeye çeviren yöneticilerle biz değil 30 Nisan’da, haziran sonunda da bile normale dönemeyiz” dedi.
Markette de devam etti, “Ne zaman bitecek bu kriz?”, “Ne olacak halimiz?” sohbetleri. Her konuşan başka bir şeyden şikayet ediyor, herkes endişe içinde. Halkımız, hekimlerin, hemşirelerin, sağlık ekiplerinin özverisini, üstün çalışmalarını takdir ediyor ama ülke yöneticilerinin çelişkileri, kararsızlığı, yanlış adımları onları korkutuyor. Canlı yayınlar devam ederken gönderilen mesajlardan, yapılan yorumlardan da bunu anlamak mümkün…
Yani anlayacağınız, salgından söz etmeden, sorunları konuşmadan bir gün geçiremedik. Böyle büyük bir kriz yaşarken, bizi büyük bir belirsizlik bekliyorken, devletin imkanları kısıtlıyken ve halkın büyük çoğunluğunda mevcut imkanların da adaletli dağıtmadığı duygusu hakimken, birçok kişi şimdiden çok zor durumlara düşmüşken, sağlıkçıların hükümete “aman ha” uyarıları, büyük bir tehlikenin habercisi hissini veriyorken ve dünyadan ölüm haberleri geliyorken, “hiçbirini düşünmeyeyim” demek çok zor… Bunca sorun içinde hiçbir şey olmamış gibi davranmak kolay değil... Cevabını kimsenin bilmediği sorular beynimizi kemiriyor, yalnız bizde değil tabii, tüm dünyada…
- Bu bir veda yazısıdır
- Ülkede tahmin edilenden daha çok zor durumda insan ve işletme var…
- Zor durumdaki vatandaşa dokunacak ve erken sonuç verecek tedbirler alınmalıdır
- Yerel seçimler, aynı zamanda UBP’nin UBP’yle mücadelesi olacak gibi
- Trafiğe çıkan herkes ölüm tehlikesi altındadır
- Mahkûm ve tutuklu aileleri, yeni cezaevindeki eksikliklerden şikayetçi
- Velev ki KIB-TEK’te sorunlar 2023’te bitecek, peki yaratılan enkazın hesabını kim verecek?
- Dev bir krizle mücadele eden esnafa, minicik bir ekonomik paket geliyormuş
- KIB-TEK’teki gelişmeleri kanıksamayın, birkaç yıldır yaşananlar olağan değildir
- Hak ihlallerini herkes biliyor, görüyor ama yasalar çalıştırılmıyor…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız