Savaşın Çocukları!
27/12/2016
Perihan Şahin Bal
Taaa uzaklarda,
Karanlık, sisli, soğuk, barut kokulu sokaklarda… Hafriyatların arasından bir çocuk ağlıyor…
O çığlık çok sessiz bir çığlık…Çaresizliğinin çığlığı… Koca dünya, duyamayacak kadar…
Ben bir savaş çocuğuyum!
Dünyanın herhangi bir yerinden.
Ha Suriye… Ha Filistin… Ha Halep… Ha Şam…Sırbistan, Bosna Hersek, Çeçenistan ,Musul ,Kerkük, Bağdat, Kıbrıs…ve daha, daha nice zulmün vatanları…
Memleketimin neresi olduğunun hiç önemi yok…Farklı dilleri konuşsak ta yaşadığımız acının rengi, şiddeti aynı…Bizim umutlarımıza bahar gelmez hiç….Hayallerimiz hep pusludur….
Acının, gözyaşının, açlığın, annesizliğin, evsizliğin, umutsuzluğun; Gönülsüz hamalıyız!
İlk kurşun… İlk bomba… İlk çığlık bizleri bulur her daim.
Ölüm oyun arkadaşımızdır bizim… Açlık ve soğukla kol kolayızdır her zaman.
Biz savaşın çocukları; Doğarken den savaşla yaşadığımız için tüm dünya çocuklarını ayni yaşamı ayni acıyı, ayni çaresizliği, annesizliği yaşar sanırız…
Siz dünya çocukları!
Annenizin sıcacık şefkatli kucağında annenizi emerken…
Işıklı sokaklarda top oynayan George…
Bebeğiyle evcilik oynayan susan…
Bizim yaşadıklarımızdan habersiz mutlu …Umutlu sanırsınız tüm dünya çocuklarını!
Kabilli Meryem …’’doğduğum evde annemin ninni sesini beklerken gökten silah ve bomba sesleriymiş nasibime düşen’’
Vietnam’dan yanık tenli bir erkek çocuğu’’ yanık suratımla koşarım zulme lanet ederek koşarım son nefesime kadar insanlığın ayıbını dünyaya haykırmaya! ‘’
Iraklı Abdülhamit ‘’ Bağdat’ta çocuk olmak zordur. Ölümün adı ambargodur burada’’
Çeçenistan’dan Muhammed‘’ çocukluğun alınır elinden lime lime edilir etlerin ‘’
Halepli yedi yaşındaki Ali ‘’ bomba annemin başının üzerine düştü daha da kalkamadı. Ben onsuz nasıl yaşayacağım?’’
Musul’ dan dokuz yaşındaki Fatime ‘’Zulme karşı geldiğimiz için bizi çoluk çocuk demeden öldürdü ler‘’
Gazze’den kollarını kaybeden Halis’ ’tek isteğim gerçek kollarıma kavuşabilmek… Kendi yemeğimi kendim yemek… Kimseye muhtaç olmadan yaşamak’’
Kerküklü sekiz yaşındaki Muhammed ‘’ şehit olmak istiyorum çünkü açım.. Cennette ekmek varmış ‘’
Hatice’’ artık silah seslerinden korkmuyorum… Çünkü alıştım… Çünkü annemi cennete götürdü…bende gideceğim ona’’
Suriyeli mülteci bir kız çocuğu açlıktan öldü. Ölmeden bıraktığı bir mektupta şöyle demektedir;
‘’Ey ölüm meleği acele et ki… Cennette yemeğe kavuşayım… Çok açım!’’
Kilis Suriye mülteci kampından Aişa’’İyi ki Türkiye var biz burada çok mutluyuz. Ama ya geride kalanlarımız’’
Ben Filistin’den Amine; Dünyanın ortasında küçücük bedenime büyümek yerine ölümü yakıştırdınız tüm dünya insanlığı…
Büyüklerin dünya nimetlerini paylaşma hırsı! Dünya güzelliklerini sahiplenme heveslerinin yanında; benim payıma düşen ise ölüm açlık, sefalet, annesizlik, evsizlik, yurtsuzluk oldu.
Ya Aylan bebek!
Umuda giden tüm savaşın çocuklarının sembolü oldu.
Küçücük bedeni karanlık sularda boğulup ege kıyılarına vurdu.
Ölmeseydi halasının yanına Kanada’ya gidecekti. Orada büyüyecekti… Belki mühendis, belki diplomat olacaktı. Ülkesini terk etmek zorunda kalanlara çare üretecekti…
Kendisi gibi, tüm geleceğini de karanlık sular yuttu…
Her seksen saniyede sularda bir mülteci boğuluyor…
Tüm bunlara rağmen Avrupa çelik tellerini güçlendiriyor…
Eyy!! Orta doğuyu Ölüm tarlası haline getirenler!
İnsanları ya öldürüp yada mülteci durumuna koyan… sonrada boşalan şehirlere kendi emellerini inşa edecek olan siz batılı ülkeler!
Şunu bilin ki ahlı yerden vatan olmaz!
Ağlayanın malı güleni iflah etmez!
Savaşın çocuklarının kanının döküldüğü topraklarda; kurulacak yuvalarda huzur olamaz!
O topraklara Kuracağınız lunaparklarda başka çocuklar eğlenemez!
Sadece Türkiye’nin kucak açtığı savaştan kaçan insanları bir de Ürdün sahip çıktı…Müslüman oldukları için mi gayri Müslüman ülkeler mültecilerin geliş yollarını kesiyor? yada umut botlarında kurşuna diziliyor?
İnsanlık gene sınıfta kaldı eyy dünya!
Savaşın çocuklarının çığlığına sebep olanlar kadar sessiz kalanlarda kucak açmayanlarda, yaralarını sarmayanlar da suçludur…
Umutla…