Şeytan Mülkiyette Saklıdır

ads ads ads ads
10/12/2016

ads

Başaran Düzgün Başaran Düzgün


Kuzey’de bırakılan topraklarla hiç alakası olmayan, doğma-büyüme Limasollu ve aslında Limasol’un dışıyla peki ilgisi bulunmayan, kurduğu birkaç şirketle iyi para kazanan ve Limasol’da yaşamaktan mutlu olup da dünyayı gezmeyi de ihmal etmeyen, kısacası tuzu kuru sayılan bir Kıbrıslı Rum’un Annan planına mülkiyetten dolayı hayır dediğini ve ortaya çıkacak muhtemel plana yine mülkiyetten dolayı hayır demeye hazırlandığını işittiğimde doğrusu çok şaşırdım.

Kıbrıslı Rumların, kapitalizmin mülkiyetperetstlik dahil bütün kronik hastalıklarına sahip olduklarını biliyordum da hastalığın bu denli şiddetli olduğunun farkında değildim.

Genel olarak inanılır ki Kuzey’de mal bırakmış Rumların durumunun olası bir referandumu etkilemesi mümkündür.

Hep söylenir ki Kuzey’de mal bırakmış Kıbrıslı Rumlar, Annan planındaki mülkiyet rejimini beğenmedikleri için hayır dediler.

Bu nispeten anlaşılır bir durumdur.

Fakat, Kuzey ile alakası olmayan bir Limasollu sırf mülkiyet için niye hayır desin ki?

O Limasollu açısından cevabı çok basittir bu sorunun.

Çünkü çözümden sonra ortaya devasa bir Maraş çıkacak. Uluslar arası hukukun içine girmiş bir Girne çıkacak.

Muhtemelen Bafra’da onlarca mega otelin yeralacağı muazzam bir turizm bölgesi oluşacak.

Davranışlarını anlayamadığımız ve yorumlayamadığımız bizim Limasollu tüm bunlardan korktuğu için hayır diyecekmiş.

Maraş, Girne, Bafra ve diğerleri devreye girdiğinde Limasol’un ekonomik değeri düşecekmiş. Dolayısı ile kendi mülkiyetinde olan ev ve arsaların da öyle.

Bu da hayır demesi için yeterli bir nedenmiş.

Baf ve Poli’deki otel sahiplerinin Annan planı döneminde benzer gerekçe ile sıkı birer hayırcı olduklarını biliyordum da bunun sıradan vatandaşlara da sirayet ettiğini ilk kez işitiyorum.

***

Ailedeki iki Limassollu gelinin teşviki ile geçen Eylül ayında, bir hafta sonumuzu Limasol’da geçirmeye niyet etmiştik.

Ailenin tur operatörü olan bendenize “Türk mahallesine yürüyüş mesafesinde, denizi görmesi tercih sebebi” bir otel bulma görevi verildi.

Fakat ilk kez ben bu görevimi yerine getiremedim.

Çünkü Limasol’da değil denizi gören otel, mahalle arasında hizmet veren basit yerler bile tümüyle doluydu.

Üstelik tüm eylül ayı boyunca.

Limasollu gelinlerin haklı sitemleri arasında Trodos’un dağ köylerinden birinde konaklamak zorunda kalacaktık.

Güney Kıbrıs bu yıl, turizmde muazzam bir patlama yaşadı.

Terör korkusu nedeniyle Mısır, Türkiye ve benzeri ülkelerin devre dışı kalmasıyla Avrupalı turistler Güney Kıbrıs’a aktı.

Yaklaşık 3 milyon 500 bin turist Limasol dahil Güney’deki otelleri tıkabasa doldurdular.

Şimdi bizim “uyanık Limasollu” bunun hesabını yapıyor.

Yaşadığı şehir böylesine kazanırken ne diye bu zenginliği paylaşsın diye düşünüyor.

Barışmış, çözümmüş, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesiymiş onu enterese etmiyor.

Tek ilgilendiği malcıklarının değeri ve cebine giren paracıkların akıbetidir.

***

Şeytan mülkiyette saklıdır.

Hani var ya 1974 sonrası Girne’de Rum mallarını gasp edip, peşkeş çekip milyon milyon sterlinleri ceplerine atanların bir çözüme karşı çıkmaları durumu.

Benzerleri Rum tarafında da vardır ve “hayır” üzerine bir ittifak çoktan kurulmuştur.

Peki ne yapılmalı?

Mülkiyete saklanmış bu şeytanı def etmeli mi yoksa şeytana teslim mi olmalıyız?

Ben tarafımı ikinciden yana seçtim.

Duyurulur… 

10/12/2016 11:53
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: başaran düzgün
MANŞETLER

HK Başaran Düzgün

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.