Stella Aciman: Benden başka bir şey olmaz

ads ads ads ads
14/07/2017

ads
Stella Aciman: Benden başka bir şey olmaz

Kimsenin yazmaya cesaret edemediklerini yazacak kadar cesur. Edebiyat dünyasındaki pek çok yazarı kendisine hayran bırakacak kadar iddialı. Kitaplarını okurken elimden düşüremediğim ve azınlık yazarları arasında dikkat çeken bir isim Stella Aciman.

Hangi yazar ana karakterini kitabın ilk sayfasında öldürür? Tabi ki Stella. Hangi yazarın kelimelerindeki sevgi dili cümlelerini sarar ve cümleler kendi içinde aşk ile dans eder, tabi ki Stella.

Türkiye’de kadın eşcinselliğini konu alan “Bella” isimli kitabı ile tanınan ve uzun yıllardır ülkemizde yaşayan Stella Aciman ile 44 sene önce doğum yaptığı ve annelik duygusunu tattığı sıcak bir temmuz gününde tanıştık.

Zorlu bir doğumun ardından dünyaya gelen Izi şimdi 44 yaşında. Izi ile telefonda konuşurken sigarasından derin bir soluk çekip, gözleri buram buram hasret dolu olduğu halde dimdik güçlü duruşu ile beni çok etkiledi.

Aciman’la hayatında keşke ile başlayan cümlelerden kitaplarına, Hamitköy’deki evinden yürüyüş yapmak için çıktığında komşularının ona hissettirdiklerinden Kıbrıs Türk kadınına bakış açısına kadar pek çok konu hakkında konuştuk. Hatta çoğu zaman ben ondan çok konuştum.

“Gençken yazar olmayı hayal ediyor muydunuz?”

“14 yaşında İstanbul Yeşilköy’de yerel gazetede yazmaya başladım. Hamurumda vardı ve kaçışım yoktu. Duygu Asena ile yakın arkadaştık ve Asena’nın başında olduğu tüm dergilerde yazılar yazdım.”

“Hayatınızdan kitapları alıp çıkarsam geriye ne kalır?” diye sorduğumda gözlerinde şaşkınlık ifadesi beliriyor.

“Köpeklerim ve bahçem kalır, doğa kalır.” diye gülümseyerek cevap verirken kitapsız bir yaşamı hiç düşünemediğini sözlerine ekliyor.

İlk kitabınız olan “Bella”yı kısaca  nasıl tanımlarsınız diyorum “Bir kadının kocasıyla yaşadığı olaylardan sonra, sevgiyi kadınlarda arayıp bulmasının öyküsü. diye özetliyor.

İlk kitabı “Bella”yı okurken Bella’nın takıntılarından çok etkilendiğimi anlatıyorum,  Aciman’a ve gülümseyerek bana “İlk size söylüyorum, aynı takıntı bende de var. Bende mutlaka yerdeki karoları sayarım”  diye samimiyetle anlatıyor. “Kitap tamamen kurgu, içinden pek çok kişiden dinlediğim, gördüğüm tanıklık ettiğim olaylar var. Etrafımda beni etkileyen pek çok olayın yansıması var. Benden hiçbir şey yok demem doğru olmaz.”

İlk kitabının karakteri olan Bella yaşadıklarına rağmen gözyaşı dökmeyen, hayata sımsıkı sarılan bir kadın.

Stella’ya Hiç ağlar mısınız? diye soruyorum. Soru karşısında kısa net ve kararlı bir ses tonu ile “ Çok nadir…” dedikten sonra susuyor ve bana neden bu soruyu sorduğumu soruyor. Bende ona “Bella kitapta hiç ağlamadı ve onu yazan kişi olarak Bella’nın kişiliğinde sizden izler arıyorum demek istiyorum ama söyleyemiyorum, onun yerine Bella’nın da zorluk ve sıkıntılarda hiç ağlamadığını anlatıyorum.

Yazar olmak dışında kendinizi nasıl tanımlarsınız?

“Çok duygusalım. Ağlamıyorum diyorum ama içimden çok gözyaşı döktüm. Çok kararlıyımdır. Yaptığım işin en iyisini yapmak isterim ve detaycıyımdır.”

Yeni kitap çalışmanız var mı? Diye soruyorum.

Ekimde teslim edeceğim üzerinde çalıştığı bir kitabım var.”

Azınlık yazarı olarak anılmayı seviyor musunuz?

“Rahatsız olmuyorum, çünkü ben bir azınlık yazarıyım. Birilerinin sesi olduğumu düşünüp hissediyorum ve böyle tanımlanmaktan rahatsız olmuyorum.”

İlk kitabın yayınlandığı dönemde tepkiler aldınız mı?

“Benim hayatımdan parçalar olup olmadığı çok sorgulandı ve bende bu kitapta benden iç bir şey yok diyemem. Kitap kurgu, benim gözlemlerimden oluşuyor.”

Bella’nın en çok hangi yönünü seviyorsunuz?

“Bella bir ilk... Eşcinselliğin tabu olduğu dönemde, ben öyle bir kitap yazacağım ki bu kitap büyük ses getirecek diye yola çıktım. Bu kadar açık ve derin yazan ilk yazarım.”

Ben Bella’yım diyen okuyucularınız oldu mu?

“Bella’da olmadı ama, Kırlangıçların Ömrü’nde oldu. Bir okurum, doktoruna gidip, ben bu kitaptaki Elvan’ım. Ben Elvan gibi borderline hastalığa sahibim demiş. Kitabı okuduktan sonra “Ben Elvan’ım, kitabı okuyunca anladım ben borderline hastasıyım.” diyen pek çok kişi çıktı karşıma. O kitabın sahici bir karakteri vardı ve uzun yıllar o kişiyi izledim. Birebir borderline bir kişiliğin yaşadıklarını gördüm ve sonrasında yazdım.”

Kırlangıçların Ömrü kitabını bulup okuyamadığımı ama merak ettiğimi anlatıyorum Stella’ya ve onda da olmadığını öğreniyorum. Yakında tekrar basılacak olmasınaysa çok seviniyorum.

On üç sene önce annesinin ani vefatından sonra Kıbrıs’a gelmiş. Adaya yerleşme kararını alırken sessizliğin ve sakinliğin onu baştan çıkardığını anlatıyor. Kıbrıs’ta yazdığı ‘Bir Masaldı Geçen Yıllar’ kitabında Aciman, üç nesil kadının Türkiye’nin değişen değerlerin ve bunların onların yaşamları üzerindeki etkisini anlatıyor.

En çok hangi kitabınızı seviyorsunuz?

“Etrafımdaki iyi okur arkadaşlarımın favori kitabı “Bella” Benim için ise “Bir Masaldı Geçen Yıllar” çok özel, çünkü ben o kitabımda otobiyografik bir kitap olarak yaşadığım dönemleri anlatıyorum. Üç nesil kadının yaşamlarını ve onların etrafındaki yaşanmışlıklarda anneannemden başlayan bir hikaye var. O dönemi hatırlıyorum ve yazarken benden çok şey var o kitapta.

Bu kitabınız okurken en çok aileniz ve özellikle torunlarınız etkilenecektir diyorum ve bana

“Bu kitabımı torunlarıma adadım.” diyor. Hemen ardından ekliyor “Polonya’da yayınlandı ve 2018 yılında İngiltere’de kitapçılarda yerini alacak. Hemen sonrasında Amerika’da yayınlanması planlanıyor.”

“Hayatında keşke ile başlayan cümleleriniz var mı?”

“Keşke daha önce yazmaya başlasaydım diyorum. Kendimi 50 yaşında yazmaya başlayan geç kalmış bir yazar olarak görüyorum. Keşke diye başlayan cümleleri sevmiyorum. Hatalarda benim sevaplarda benim, geriye dönemeyeceğime göre keşkelerin anlamı yok.”

Gençlik yıllarında konuşuyoruz. Doğup büyüdüğü Yeşilköy’ü anlatırken Türk, Rum, Ermeni, Yahudi, Kürt ve Alevi ailelerle kozmopolit bir yapıda büyüdüğünden bahsederken sesinden o yıllara olan özlemini hissediyorum.

Gençlik yıllarındaki kadın profili ile günümüzdeki kadınları karşılaştırmasını istediğimde ise;

“Ben on sekiz yaşındayken kısa eteklerle gezerdik, kimse dönüp bakmazdı, ramazanda kimse bizi oruç tutmadığımız için yadırgamazdı. Ben kendi açımdan şunu söyleyebilirim, belli bir dönem ben hiçbir zaman azınlık psikolojisi yaşamadım. Ama şimdi Yahudi bilmem kim diye başlayan haber başlıkları görüyoruz. Müslüman bilmem kim diye başlayan cümleler ise basında yer almıyor. O yıllardan bugüne baktığımda kadının toplumda geriye doğru giden bir yapısı var.”

Kıbrıs’ta kadının bulunduğu yeri nasıl görüyorsunuz?

“Çok daha aydın ve ne istediğini bilen, kararlı kendi ayakları üzerinde duran bir kadın kitle var burada.” 

Kıbrıs ile ilgili projeleriniz var mı?

“Orda Bir Ada Var Uzakta kitabım Türkiye’de çok ses getirdi, eylül ayında yayınlanacak olan kitabımda baş karakterimin annesi Kıbrıslı ayrıca köpeğin ismi Gabira. Kitabın bazı kısımları Kıbrıs ağzı ile yazılacak ve editörlüğünü Dr. Filiz Besim yapacak. Kıbrıs’a ve kültürüne ait şeylerin olmasına dikkat ediyorum kitaplarımda.

Yazmadığınız zamanlarda nasıl birisiniz? diye soruyorum ve bana şaşkın bir ifadeyle bakarken yakalıyorum kendisini. Stella’nın tüm hayatı yazmak olduğu için kendisini yazmadan hiç düşlememiş olsa gerek. Bana sakince cevap veriyor;

“Yazmadığım zamanlar beynim hiç durmaz ve hep düşünen biriyimdir.

Sürekli düşünürüm ve bir anda çıkan düşüncelerim kitaplarımın bölümlerini oluşturur.”

Kıbrıs mutfağından en çok sevdiği yemeği soruyorum, hiç düşünmeden “Etli molahiya” diyor. Molahiya pişirir misiniz? diye soruyorum ve

“Kendime güvenip hiç pişirmedim.” derken çorbalarının meşhur olduğunu sözlerine ekliyor.

Kıbrıs mutfağından ne pişirirsiniz? dediğimde ise tüm mekanı saracak sıcaklıktaki kahkahası ile “Size mangal yaparım.” dedikten sonra “Kıbrıs köftesini de çok seviyorum, ben ne kadar da uğraşsam da Kıbrıslı gibi yapacağıma inanmıyorum.” diye ekliyor.

Yazar olmasanız ne olurdunuz?

“Benden başka bir şey olmaz gene yazar olurdum.” dediğinde ikimizde kahkahalarla gülüyoruz. Bende Stella’yı kitaplarının olmadan hayal edemiyorum.

Kadın ve erkeğin eşit olacağı günlerin geleceğine inanıyor musunuz?

“Çok zor, olacağına inanmıyorum ama en azından herkes birbirine saygılı olsun.”

Neden vazgeçmezsiniz? diye soruyorum,

“Yazmaktan vazgeçmem, vazgeçemem.” dedikten sonra uzunca bir sessizlik oluyor. Kaç saniye sürdüğünü bilmiyorum ama ikimizin de aynı şeyi düşündüğünü biliyorum. “Stella’nın hayatı yazmak…”

Lefkoşa Hamitköy’de oturan Stella Aciman, mahallesinde yürüyüş yaparken, O’nu kahveye davet eden komşuları ve hiç tanımadığı mahalle sakinleri ile selamlaşmaktan duyduğu hazzı anlatıyor.

Bana açıkça söylemiyor ama gençlik yıllarının geçtiği Yeşilköy’e olan özlemini Kıbrıs ile dindirdiğini düşünüyorum.  Gençlik yıllarının geçtiği, Yahudi olduğu için dışlanmadığı ve kendisini azınlık hissetmediği Yeşilköy'ü artık yok. O yıllara gitmenin de Yeşilköy’u eski haline getirmenin bir yolu da yok. Aciman’ı azınlık görmeyen, dışlamayan, sokaklarında köpekleri ile gezdiği ve her gün bakımına düzenli emek harcadığı bahçesinde yazdığı kitapları ile onun artık Yeşilköy yerine Hamitköy’ü, Kıbrıs’ı var.

Yazmaktan da Hamitköy’den de hiç vazgeçmesin.

Derya Atamer – Voiceoftheisland

Fotoğraflar:Mehmet Perçikardeşler

14/07/2017 16:56
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Stella Aciman
MANŞETLER

HK KÜLTÜR SANAT

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.