Suni sorun yaratarak, ülke insanına “din düşmanı” demek haksızlıktır…
19/03/2025












Ali Baturay
Hiç kimse kusura bakmasın ama bir kesim tarafından Kıbrıslı Türklerin sınanması sürüyor…
Anlaşılan Kıbrıslı Türklerin hem Türklüğünün hem Müslümanlığının hem de Türkiye sevgisinin sınanması hiç son bulmayacak…
Zorlama bir sınava tabi tutulmakla antipatik hale getirilmeye çalışılıyor insanımız…
Bu toplum daha ne kadar Türklüğünü, Müslümanlığını ve Türkiye sevgisini kanıtlasın, daha ne kadar kanıtlanmaya zorlansın? Bitmek bilmeyecek mi bu sınav?
Kıbrıslı Türklerin kendi yaşam şeklini, kendi din anlayışı ve uygulayışını, kendi geleneklerini, kendi teamüllerini, ülkesine aidiyetini hatta zaman zaman anayasasını, yasalarını, tüzüklerini bile terk etmesini istiyor kimileri…
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ayrı, bağımsız bir devlettir” deniyor ama maalesef pratikte öyle değil. Koltuk derdindeki sözde yönetenler de devleti savunamıyor, sahiplenemiyor ve olması gerekeni yapamıyor, insanının ne istediğini anlatması gereken yerlere anlatamıyor…
Kıbrıslı Türkler her geçen gün kendi ülkelerinde azalıyor ve bir tür yabancılaşma yaşıyor.
Kıbrıslı Türklerin “hoşgörüsüz” olduğunu söyleyenler aslında tersten bir mantık ve taktikle insanımızı her türlü hoşgörüsüzlüğün ve horlamanın mağduru haline getiriyor.
Alışık olmadığı ve istemediği her şey ona dayatılıyor ve bunu istemediğinde ya da istemediğini söylediğinde hain veya Türkiye düşmanı ilan ediliyor.
Bunları söylediğiniz zaman sizi yanlış anlıyorlar, aslında “yanlış anlıyor” demek doğru değil, anlıyorlar da anlamak istemiyorlar, suçluyorlar, ırkçı diyorlar…
Son günlerde, ortaokuldaki bir kız çocuğunun başörtüsüyle okula gitmek istemesi ve akabinde gelişen olaylar Kıbrıslı Türkleri sınamanın bir parçasıdır… Bir tür laboratuvar çalışmasıdır bu…
Okullarda yığınla sorun varken ve onlar üzerinde hiç durulmazken, bunun için bakanlığın ve hükümetin üzerinde baskı kurulmazken, bir çocuğun okula başörtüsüyle gelmek istemesi meselesi en üst makamlara hatta KKTC’ye özgü bir tuhaflıkla üstün de üstü yerlere taşındı…
Mesele krize dönüştürüldü ve Bakanlar Kurulu, başörtüsüne/ türbana evet demese, diyemese de kendilerince sözde bir çare bularak, başörtüsü yerine “bone ve bandana takılarak” okula gelinmesi kararını üretti. Bu aslında çare üretmek değil tam bir zavallılıktır.
Bakan ya da hükümet Kıbrıslı Türklerin tepkisinden çekinerek okullarda başörtüsünü serbest bırakacak karar alamadı ama koltuğunu kaybetme korkusuyla onun yerine koyacak başka bir formül üretti.
Ben o ailenin ısrarla çocuğunu başörtüsü ile okula gönderme isteğini masum bir din özgürlüğü talebi olarak görmüyorum. Hade önyargılı olmayalım, masum bir istek olsaydı da birileri bunu tepe tepe kullanmış, istismar etmiş…
Buradaki amaç, yine Kıbrıslı Türklerin dinsiz, dini özgürlüklere hoşgörüsüz, öğretmenlerin ve öğretmen sendikalarının din düşmanı olduğunu kanıtlama çabasıdır.
Malum bir kesimin, öğretmenleri ve öğretmen sendikalarını bir süreden beridir nasıl hedef aldığını görüyordunuz. Amaç, şimdi bu olayı da vesile ederek, onları kışkırtmak, eyleme zorlamak ve bir anlamda hedef göstermektir.
Kıbrıs Türk halkını “din düşmanı” ya da “dini özgürlüklere karşı hoşgörüsüz” göstermek çok büyük bir haksızlıktır. Bu toplum, hiç kimsenin dini tercihine hiçbir zaman karışmamış, tepki göstermemiştir. Ancak dinin istismar edilmesinin, dinin alet edildiği gericiliğin, yobazlığın karşısında olmuştur.
Bu ülke insanı, Türkiye’de geçmişte üniversitelerde başörtülü öğrencilerin dışlanmasına, yasaklarla karşı karşıya kalmasına da tepki gösterdi. Türkiye’de eğitim alan gençlerimiz, başörtülü öğrencilerin yanında durdu, uğradığı muameleyi eleştirdi, kınadı, bunun için eylemlere katıldı.
Türkiye üniversitelerinde başörtüsü takması engellenen öğrenciler, Kuzey Kıbrıs üniversitelerine geldi ve burada başörtülü eğitim almalarına engel çıkarılmadı.
Ülkemizde başörtülü, türbanlı öğrenciler, işçiler ya da turistler hiçbir zaman, hiçbir şekilde rahatsız edilmedi…
Bu ülkenin orta eğitiminde kıyafetin nasıl olacağı, Orta Eğitim Disiplin Tüzüğünde yer almaktadır ve bu tüzük eğitim alan reşit olmamış bireylerin yani çocukların baş örtüsü takmasını engelliyor. Yıllardır da orta eğitimde kıyafet düzeni bu tüzükle sağlanıyor.
Bu bireyler, kendi kararını verebileceği 18 yaşına gelince ise doğal olarak onları engelleyen hiçbir yasa veya tüzük yoktur. Mantık da şudur ki, çocukluk yaşını geride bırakan bireyler, gençler artık kendi hür iradesiyle nasıl kıyafet giymek isterse, onu giyer, başörtüsü ya da türban takmak isterse de takar…
Orta eğitimdeki kıyafet yönetmeliği yıllardır uygulanıyor ve bunun din düşmanlığıyla ya da din hoşgörüsüzlüğüyle hiçbir ilgisi yoktur.
Bunca yıldır bu ülkede yaşayan veya başka ülkeden gelen herkes buna uydu da şimdi ne oldu? İnsan geldiği ülkenin yasalarına, tüzüklerine, yönetmeliklerine mi uyar yoksa kendi istediğini dikte etmeye mi çalışır?
Bu olayı bu kadar büyütmenin, bütün yetkili mercilere taşımanın, memleket meselesi haline getirmenin ve ısrarla ortada “din düşmanları” aramanın ya da yaratmanın ne anlamı var?
Bir ülke düşünün, o ülkede bir aile bir kıyafet meselesi nedeniyle ortalığı velveleye verecek ve koca bir ülke, koca bir toplum bunun yüzünden “dinsiz” ya da “din düşmanı” ilan edilecek. Suni yaratılan sorunun okulda çözülmesi gerekirken, konu bakanlığa, hükümete hatta başka bir ülkenin makamlarına kadar taşındı.
Öyle bir izlenim yaratıyorlar ki sanki de Kuzey Kıbrıs Müslüman bir ülke değil, sanki bu ülkede din diye bir şey yoktur, tüm vatandaşlar ateisttir ve Müslümanlar saldırı altındadır. Yok böyle bir şey ama öyle bir hengâme yaratılmış.
Şimdi başka bir ülkeye mesela Almanya’ya, mesela İsviçre’ye, mesela Singapur’a, mesela Polonya’ya giden ve orada yaşayan bir KKTC vatandaşı ya da başka bir ülkenin vatandaşı bir öğrencinin velisi, bir okulda bir şikâyette bulunur da o ülke karışır mı böyle? Ülkemizde oluyor işte… Çünkü biz iddia edildiği gibi gerçek bir devlet değiliz.
Bu ülke insanının din kültürü vardır, çoğu Allah’ı dilinden düşürmez ama kendine özgü bir din anlayışıdır bu. Birileri bunu beğenmediğinde onlara “dinsizler”, “Allahsızlar” diye suçlama yapamamalıdır ve bunun üzerinden bir kaşık suda fırtına koparamamalıdır. Bu toplumun dindara da ateiste de hoşgörüsü vardır, hoşgörüsünü istismar edip bunun üzerinden malzeme aranmamalıdır.
Bu toplumun sulandırılmamış ve abartılmamış laiklik anlayışı, Atatürk sevgisi ve din kültürü vardır. Dindarlığın da laikliğin de Atatürkçülüğün de istismar edilmiş hali tehlikelidir, zararlıdır. Ben bunların abartılmış, üzerinden politika ya da rant yapılmış, bazı kötülüklerin üzerine örtü yapılmış, istismar edilmiş her haline karşıyım, bu toplumun büyük bir kesimi de karşıdır.
Yani Kıbrıslı Türklerin bu hallerini halen anlayamadı mı bazıları? Anlaşılmayacak bir durum mu var ortada? Bırakın artık bu toplumu da kendisi olsun, kendi benliğini de kaybetmesini mi istiyorsunuz? Evet menfaati için ruhunu satıp böyle davrananlar vardır ama herkes böyle olamaz, olmamalı, olmayacak…
Hoşgörü isteyenler, kendileri önce kendi kafaları içindeki kötülüklerden ve hoşgörüsüzlükten kurtulsun, o zaman karşısında şeker gibi insanlar olduğunu görecek ama Kıbrıslı Türklerin sinir uçlarıyla oynayıp onları delirtmek isteyenler, maalesef bunu da başarıyor.
Yine mi söyleyeyim? Bu ülkenin sözde yöneticileri kendi ülkesine ve kendi halkına sahip çıkamıyor maalesef. Sonra da vatandaşına “ülkemizi terk etmeyin, göç etmeyin” diyorlar. Olumsuzlukların bu kadar büyüdüğü mutsuz ortamda bu halk nasıl göç etmesin?
- Her olaya parti menfaati üzerinden bakmayı bırakın artık…
- Daha ne kadar şaşıracak ne kadar şok olacağız?
- Halkın ender memnun olduğu, düzgün giden işleri de bozmayın…
- Hade Bakalım Artık, Gerçek Hayata Dönün
- Rum Hükümetinin, Kıbrıslı Türkleri yargılama adımlarını yalnızca izleyecek misiniz?
- Bu ülkeye zihniyet devrimi şarttır
- İşletmelerin sorununu çözmüyor ama üzerlerine resen vergiyle gidiyorlar…
- Bizi laf salatasına gömmekten vazgeçin artık…
- “Özgürgün Sendromu” Nedeniyle Yeşilırmak’ın Dokunulmazlığı Kaldırılamadı
- Kendi vatandaşlarınızı Türkiye medyasına kötülemekten vazgeçin…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız






