Tahterevallinin diğer ucu hafife alınınca

ads ads ads ads
06/12/2015

ads

Cenk Uzunoğlu Cenk Uzunoğlu


Davutoğlu kendi iç dünyasındaki arzularını siyasete yansıtacak şekilde Erdoğan’ı AKP’nin ilk iktidar günlerinde ikna etmiştir.

Arzusu ve iddiası da şudur.

Türkiye eski Osmanlı topraklarında, bugünkü Afro-Asya’nın merkezinde, bölgesel bir güç olmalıdır.

Türkiye, ilk önce yakın çevresinden başlayarak ‘’yön verenler’’ kategorisine geçmelidir. Askeri güç ve hele hele yalnızca iç tehdide odaklı askeri güç ile ‘’yön verenler’’ kategorisine girmek yeterli değildir.



Bunu yapmak siyasal, ekonomik ve kültürel çekim gücü yaratabilecek plan ile mümkündür.

Dış siyasetin iç siyasetle ilişkisi de, yenidünya düzeninde ön planda olmak için meşru bir siyasi düzen kurulması lazım denilerek kuruldu.

Bölgede merkez olmak isteyen bir ülke kendi içinde özgürlüklere sınırlama getirirse dışarda da meşrutiyet problem olur denildi.

Özgürlüğün artmasıyla bunu yapacak olan devlete zamanla aidiyet duygusu çok daha artar söylemi de bu yaklaşıma karşı çıkanlara karşı argüman olarak kullanıldı.

Hesaba katılmayan nokta ise niyet edilen demokratikleşmenin bunu yapacak olan devlet yapısına beklenen aidiyet duygusunu Türkiye’nin bütünlüğü yönünde değil de bir zafiyet göstergesi olarak bölünmesine yönelik bir harekete doğru yönelmesiydi.

Ülkenin doğusunda yaratılan zafiyet algısı bu noktaya gelirken, batısında da “özgürlük artarsa güvenlik riske edilir” inancı hem yolsuzluk hem de Gezi olaylarında yine eskiyi aratmayacak şekilde sığınılacak bir gerekçe olarak ortaya çıktı ve tüm ülkeye yayıldı.

xxx

Planın 2. ayağında da içteki demokratikleşmenin vereceği ivmeye çevre ülkeler boyutunu eklemek vardı.

‘’Komşularla sıfır problem’’ denildi.

Komşu olan ülkelerle problemlerin çözülmesi için geçmişe göre farklı bir söylem ile diyaloğa girildi. Bunun bölgeye uzak olan güçlü ülkelerin Türkiye’nin etki alanına müdahil olmasını sınırlayacağı varsayıldı.

Bu kadar saf ve naif olunmaz diyenlere de ‘’barış ve istikrar alanı oluşturulmadan refah olmaz’’ diye demeçlerle karşılık verildi.

Siyasi istikrar dışında çevre ülkelerle problemleri çözüp olabildiğince bütünleşme sağlamanın ekonomiye katkısı olağanüstü olacağını da hesaplayınca kim tutardı artık Türkiye’yi diye de eklendi.

Tespitler ve başlangıç teoride doğru, söylemler kulağa çok hoş geliyordu. Ne de olsa bunları coşkulu sesiyle anlatan eski bir üniversite hocasıydı.

Sonuç burada da ‘’ bol sıfırlı’’ problemler yumağına dönüştü.

xxx

Bölgede merkezi güç olma eylem planının 3. ayağında da küresel düzende ön planda olma hedefi vardı.

Bu tespitte doğruydu.

Türkiye bölgesindeki kuruluşlarda geçmişe göre aktif bir rol aldı.

Hatt-ı diplomasi değil sath-ı diplomasiden bahseder oldu Davutoğlu.

Sath-ı diplomasi diyorum çünkü diplomasiyi ticaret ve yatırımlarla eylem aracı olarak kullanabilecek güç ve etkinlikte özel sektörümüz de var diye ekliyordu.

Tüm bunlar da görüntüde kaldı çünkü olgunlaşmış bir temele hiçbir zaman oturtulamadı.

Küresel düzende ön planda olmak için sisteminizin tek adama bağlı olmaması gerekiyordu.

Hukuk devleti olup olmadığınız, bireysel özgürlüklerin ve demokrasinin işleyip işlemediği her gün tartışılır olmaması lazımdı.

Rekabet gücü yüksek teknoloji üreten şirketleriniz olması lazımdı.

Türk özel sektörü inşaat, yol ve havaalanı yapmanın ötesine geçemedi.

Küresel planda ön planda olma hedefinin de sadece iç kamuoyuna ‘’oyunun içindeyiz’’ havası ile sınırlı kaldığı ortaya çıkmış oldu.

xxx

‘’Eğer bugün varsak ve tarihimizle ve farklı etnik kimliklerimizle bu coğrafyadaysak o zaman gereğini yapmamız lazım’’ diye Davutoğlu’nun ortaya koyduğu hedefin tüm ayakları da başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Davutoğlu tahterevallinin bir ucuna arzularını, diğer ucuna da ülkenin bu arzuları gerçekleştirmek için gerekli olan yetkinlik ve kapasiteyi hafife alarak, ortaya koymuş ve buna da Erdoğan’ı inandırmıştır.

Gelinen noktadaki su götürmez başarısızlığa rağmen bu siyasetin mimarı ve sözcüsü olan Davutoğlu TC Başbakanı, bunu onaylayan Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu.

Erdoğan direk bir üslupla, Davutoğlu ise ayni sonucu doğuran ‘’ne karşına, ne de dikkate al’’ yaklaşımlarla siyaset yapıyorlar.

Bu siyasi bilincin doğurduğu sonuç ortadadır.

Bu yolda devam edildiği sürece önümüzdeki dönem Türkiye’ye soyunmak istediği role yetkinlik ve olanaklarının yetmediğinin farklı çevrelerce hatırlatılacağı iç ve dış gelişmelerle dolu olacaktır.

Bu ikilinin realiteden uzak ve her haliyle başarısız dış siyasetteki arzu ve isteklerindeki ısrarının mahkûmu olan ‘’devlet adamlıkları’’ da sonunda devletin bütünlüğüne mal olacak.

Bu ‘’ikiliden’’ tarihin derinliklerinde geriye kalacak olan devlet adamlıkları olmayacaktır.

Birinin üsluptaki tarzı, diğerinin de tarih ve coğrafyaya dayalı derin siyasi içerik ortaya koymaktaki yeteneklerinden dolayı toplumun 49%’unda bir tek ‘’adamlıkları’’ kalacak. Belki onların da tek istedikleri budur.

Biri belediye başkanı diğeri de keşke hoca olarak kalsaydı.

Gelinen noktada kendilerini soktukları büyük çıkmazdan çıkaracak olan yegâne kapı da çaresizlikle sığınmak zorunda kaldıkları batının istediği şekilde Kıbrıs sorununun çözümündedir.

Türkiye, Kıbrıs Türkünden daha fazla anlaşma ister duruma sokulmak üzeredir.

Bu durumda Kıbrıs Türkünün uyanmasına gerek yoktur, hiç uyumasa yeridir.

 

06/12/2015 14:18
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Tahterevallinin diğer ucu hafife alınınca, cenk uzunoğlu
MANŞETLER

HK Cenk Uzunoğlu

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.