Toplumdaki en büyük küme

ads ads ads ads
24/11/2019

ads

Cenk Uzunoğlu Cenk Uzunoğlu


GÖR DENİLEN / Cenk Uzunoğlu

İki olası Cumhurbaşkanı adayının geçtiğimiz hafta basında yer alan demeçlerinin satır aralarının bir kısmını dikkatinize getirmek isterim.

Birincisi, 15 Kasım’ın yıldönümünde verdiği mülakatta Serdar Denktaş’ın söyledikleridir.

 ‘‘…devletimiz bizim siyasi eşitliğimizin simgesidir. Garantiler hep vazgeçmek istemediğimiz bir unsur olmakla beraber hepimiz bilmeliyiz ki; garantilerin devamı Kıbrıslı Türklerin tek taraflı istemiyle devam edecek bir şey değil. İngiltere Türkiye Yunanistan birlikte ‘garantilere artık gerek yok’ dediği gün o garantiden mahrum kalırız. Ama devlet elimizde durduğu devlete sarıldığımız müddetçe savunma hakkımızı yine o devletin varlığı nedeniyle Türkiye ile yapacağımız ikili anlaşmalarla sağlama alabiliriz. Devlet varsa siyaseten eşit olarak yolumuzda yürüyebileceğiz. Aksi takdirde ya yamasınız ya vilayetsiniz.’’
Serdar Denktaş ona sorulmadan ‘’ayrı devlet mi garantiler mi’’ arasındaki tercihe işaret ediyor ve garantilerin savunma anlaşması (söylemiyor ama dünyada birçok ülkenin yaptığı gibi örneğin Türkiye’ye üs de verilerek) ikame edilebileceğinden bahsetti.

Sizi bilmem ama Denktaş’ın yukarıdaki ifadesi anlaşma için garantilerin kalkmasını isteyen Rum tarafının isteğine karşılık adada tanınmış iki ayrı devletin kabulü ile ilişkilendirilecek bir açılım ile yaklaşılamaz mı sorusunu akıllara getirdiği düşüncesindeyim.

***

Diğer taraftan Kudret Özersay da geçen hafta "Eğer Rum tarafı, BM'ye üye olacak ikinci bir devleti kabul ederim ama bunun karşılığında daha fazla toprak isterim diye bir fikirle gelirse ben bunu müzakere ederim " dedi.

Ada üzerinde iki ayrı devletin tanınması karşılığında toprak verme fikrine açığım demiş oldu Özersay.

Birbirinden bağımsız olarak iki olası adayın söylediklerini çözüm arayışı ile ilgili tartışmanın kalitesini artırmak ve bakış açısının yönünü değiştirmek açısından önemsiyorum.

Denktaş ve Özersay’ın söylediklerini üst üste koyduğunuzda ortaya yeni çözüm sentezinin şifresi çıkabilir.

O da şudur:

Bizden gasp edip paylaşmak istemedikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rum toplumuna bırakıp, garantilerden vazgeçip (sonrasında da Türkiye ile savunma anlaşması yaparak ve/veya üs vererek), Rum tarafına sınır düzenlemesi ile birlikte ciddi toprak tavizi vererek adanın Kuzeyinde AB çatısı altında ayrı devlet olarak yer almak Kıbrıs Türkü için bir çözüm olamaz mı?

‘’İlle de federasyon’’ ya da ‘’çözümsüzlük en iyi çözümdür’’ gibi sloganların esiri olmayı bir kenara koyup AB çatısı altında iki ayrı devlet için nelerden taviz verebiliriz noktasında kaliteli bir tartışmaya ihtiyacımız vardır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi bunun için büyük bir fırsattır.

Federasyona karşı görüşte, öncelikli olarak sağ kesimden oy almaya talip olan olası iki aday Denktaş ve Özersay bu cesur görüşleri ortaya koydu.

UBP ve Tatar cephesinde Denktaş ve Özersay’ın yukarıdaki açılımlarına benzer, ayni kefeye konulacak derecede bir açılım bugüne kadar olmamıştır.

Tatar’ın seçim sürecinde ada üzerindeki iki devletli çözümü (statükoyu) Rum’a taviz vermeden çözüm olarak sunacağını tahmin etmek olacak olana yakın bir beklentidir.

Yaptığım görüşmelerden anladığım Tatar’dan en fazla bekleyeceğiniz Kosova modeline atıfta bulunması olacaktır.

Kendine özgü heyecanlı konuşmasını katarak ‘’Kosovalılar başardı biz de mücadele edeceğiz niye olmasın’’ söyleminin ötesine geçebileceğini sanmıyorum.

Söyleyeceklerinin büyük ölçüde içi boş olmaya mahkumdur, çünkü en ufak taviz içeren açılıma yönelik söylem ve ima hâkim olmadığı partisi içinde bölünmelere sebep olacaktır.

Tatar partinin başında kalabilmek için aday oluyor. Onu ve çevresindekileri yakından dinlediğinizde aday olmak istemediğini söylemesinden nasıl aday olmaya karar vermiş olmasının gerekçesi de bunu açık etmektedir.

UBP’nin derdi şu andaki konumu ile Cumhurbaşkanlığı makamını kazanmak değildir.

İlk turda en büyük parti olarak çıkmak UBP için yeterli olacaktır.

UBP’nin Kıbrıs konusuna dahil olan taraflar nezdinde dikkate alınıp konuyu çözüme götürmeye katkı yapacak bir Kıbrıs politikası da yoktur. Olacağını da sanmıyorum.

Var olduğunu iddia ediyorlarsa da Serdar Denktaş ve Kudret Özersay’ın bu yazıya da taşıdığım demeçlerinde yer alan önemli fikri açılımların neresinde olduklarını açıklasınlar.

Bugün ya da yarın değilse de er ya da geç seçim sürecine girildiğinde bu konularda bir pozisyon almaları gerekecektir.

Toplumdaki en büyük küme, ‘’ille de federasyon’’ olmadığı gibi ‘’ille de çözümsüzlük en iyi çözümdür’’ de değil ama ‘’ille de anlaşmadır’’.

Çözüm arayışında Kıbrıs Türkünü sloganlaşmış iki kümeye indirgenmiş olarak görmek yanlış olur.

Çözüm arayışındaki toplumsal ayrışma iki kutup arasında sıkışacak kadar artık basit değildir.

Ayrışma yerine toplumdaki en büyük küme olan ‘’ille de anlaşma’’ başlangıç noktasından hareketle önyargısız politika üretmek akılcı olan yoldur.

Çok adaylı olacağı muhtemel Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu iki kümenin içindeki renk tonlarındaki ortak unsurları bulup çıkartmak bu seçimin amaçlarından biri olmalıdır.

Belki de fark yaratacak, seçimi kazandıracak yol da bunun ne derece iyi ve inandırıcı bir şekilde yapıldığından geçecektir.

24/11/2019 11:00
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: Toplumdaki en büyük küme, haber, kıbrıs,
MANŞETLER

HK Cenk Uzunoğlu

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.