Uzlaşmayı niye başaramıyoruz?

ads ads ads ads
30/07/2017

ads

Cenk Uzunoğlu Cenk Uzunoğlu


Metin Münir geçen haftaki yazısında, Kıbrıs Türkü ve Rumlar arasında Kıbrıs sorunun çözümüne atfen bir akademisyenin kendisine‘’ uzlaşma yeteneğinde, soykırım yaşamış Afrika kabilelerinden bile geridirler’’ dediğini yazdı. Farkındalık yaratmak adına yapılan karşılaştırma, bu mealdeki bir yazımı aklıma getirdi.

İsviçre sonrası geldiğimiz noktada sebep sonuç ekseninde mümkün olduğunca farklı bakış açıları ile değerlendirme yapılması gerektiği düşüncesindeyim.

Yazmaya verdiğim araya daha önce yazdığım yazılarla ses vererek devam etmek adına yakın geçmişteki yazımı ufak değişikliklerle aktarıyorum.

****

Dünyada düzensizlik hat safhada ama diğer taraftan aralarında bir dönem ciddi problem yaşamış ülkeler minik de olsa ortak noktayı bulup anlaşabiliyor, normalleşme yönünde adım atabiliyorlar.

Trump’ın gelmesiyle ABD’nin neredeyse tüm ülkelerle gerilen ilişkilerini bir kenara koyun. Trump bir dönem de olsa demokrasinin maliyetinin olduğunu hatırlatmak adına gerilim siyaseti ekseninde iz bırakarak bir tur atıp çıkacaktır.  

ABD’nin bir önceki Başkanı Obama, son döneminde İran ve Küba ile ilişkileri normalleştirmek adına adımlar ve anlaşmalar yapılmasına öncülük etmeyi başardı. Bunun üzerinde durmak lazım. Yapamayan değil yapanın nasıl yaptığını irdelemek adına durmak lazım.

Kafama takılan yapılan anlaşmaların ya da atılan adımların içeriğinden ziyade ‘’anlaşma yapabilme’’ kısmı.

****

ABD, İran’ın nükleer programını ve ambargoların bir kısmının kalkmasını da içine alan anlaşmaya taraf olarak, normalleşmenin ilk minik adımını atabildi.

İran, 38 yıl önce günlerce ABD elçilik mensupların,ı Tahran’da rehin tutmuştu.

ABD’de İslam dinine duyulan öfkenin tabana yayılmasının başlangıç noktası bu rehin krizidir.

İslam devrimi tüm kuralları ile öyle durmasına ve İran sınırlarının ötesinde kök salmasına rağmen masaya oturulup müzakere edildi ve bir noktaya varılabildi.

Musevi lobisinin iç siyasete kadar yansıyan etkisinin yarattığı zorluklarına rağmen, ABD yönetimi bir yerde açık açık söylemese de ‘’geçmişte olanlar geride kaldı’’ noktasına gelebildi.

****

ABD, Obama’nın ziyaretiyle onurlandırdığı Küba ile de işi tatlıya bağladı.

Küba, 55 yıl önce ABD’nin Sovyetler ile dünya savaşının eşiğinden dönülmesine sebep olmuştu.

Sıradan Amerikan vatandaşını sınırlarına kadar gelen komünizm ile tanıştırmıştı Küba. Komünizm tehlikesinin sembolüydü.

Küba’daki yönetim de İran’daki gibi hala daha ayni yönetim.

Abi gitti kardeşi geldi.

‘’Küba açılımına’’ ABD kamuoyunda bir iki protesto dışında ses çıkmadı.

Yıllarca savaş yapılan Vietnam ile de ayni şekilde işi tatlıya bağlamıştı ABD. Bugün ABD şirketleri Vietnam’da ekonominin her kesimine hakim durumda.

****

Nasıl oluyor da gurur yapmadan geçmişte yaşanmış dramatik olaylara takılmadan bu açılımlar yapılabiliyor diye düşünmekte fayda var.

Kendimce vardığım sonuç şu:

Bugünün olgusu kısa dönemde elde edilecek güçlü bir ekonomik çıkara dayanıyorsa, dünün yaratılan algısını ortadan kalkmasına yetiyor.

Bu arada yeni olguyu da eski algıyı da ‘’yaratanlar’’ ayni olduğunun altını çizmekte fayda var.

‘’Yaratanların’’ bakış açısı ihtiyaçtan dolayı değiştiğinde bu tür gelişmelerin olması çok daha kolay oluyor.

Ama sırf ekonomi yetmiyor. Hatta yalnız başına ekonomi yeterli olmuyor. Anlaşma yapma noktasına gelmek için başka bir etken daha var.

Normalleşme ve anlaşma yapabilme zemini için taraflar birbirlerine ‘’onurlu çıkış’’ kapısı bırakmayı ihmal etmiyorlar. Kamuoylarını buna işbirliği yaparak hazırlıyorlar.

Yoksa bir tarafta ‘’emperyalist Amerika’’ diğer tarafta da Castro’nun kardeşi ile Humeyni’nin öğrencileri hala daha yerli yerinde duruyor. Sırf ekonomik çıkar ile oluyor demek naif bir yaklaşım olur.

Ekonomik çıkar ile onurlu çıkış yolu yeni açılım için ayrılmaz ikiliyi oluşturuyor. Biri diğerinden daha önemli değil. İkisinin de güçlü şekilde olması lazım.

****

Gelelim bizim sorunumuza.

Kıbrıs sorunu da ansızın çözülür mü diye bekleyip duran, her sıcak havada çiçek açmaya meyilli yerli erik ağaçlarımız var.

Ama bu sorun çözülemiyor. Her seferinde dön başa erik ağaçları çiçek döküp bir sonraki baharı bekliyor.

Niye biliyor musunuz?

Konu her iki taraf için siyasi olmaktan çıktı tabana yayıldı. Her iki taraf için de geçmişte yaşananların etkisinden kurtulmak için ‘’onurlu çıkış kapısı’’ bir türlü inşa edilemedi. Edilemiyor.

Aradaki fark bu.

Taraflar için ‘’onurlu çıkış kapısının’’ olmaması, tarafların ‘’onurlu çıkış kapısını’’ inşa edebilmek için kimin ne yapacağını ve hangi ilk adımı atacağını bir türlü kestirememesinden dolayıdır.

Aracılar da ‘’biz napalım’’ pozisyonundadır.

Her iki taraf da kendi ‘’haklı davasını’’ aracılara anlatıp destek beklerken, aracılar çözümün nasıl olabileceğini görseler de fiili durum kendilerine dokunmadığı sürece, kontrolü elden bırakmadan bizi seyretmeyi yeğlemektedirler. Bunun için de onları suçlayamayız.

Zamanı ve yeri geldiğinde ‘’onurlu çıkış kapısının’’ nasıl inşa edileceğini de bize yine onlar göstereceklerdir. ‘’Bağımsızlığımızı’’ 1960’da verdikleri gibi!

O gün bugündür hem çok daha bağımlı hale geldik hem de başkalarına fırsat vermeden çözümün önündeki engel biz adadakiler olduk.

ABD genelde yalnızca yıkmayı, İngiltere ise bizim adamız dahil bir çok yerde görüldüğü üzere hem yıkıp hem de kendine göre inşa etmeyi iyi bilmektedir.

Çözüme ulaşmak için gerekli ‘’onurlu çıkış kapısının’’ inşasını bile başkalarına bırakırsak sonrasında olabilecek olanları varın siz düşünün.

30/07/2017 08:00
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: cenk uzunoğlu
MANŞETLER

HK Cenk Uzunoğlu

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.