Yalnızca başarılarımızla değil, her yönüyle tarihimizi bilmeliyiz…
14/08/2021
Ali Baturay
Dünyadaki her insan için hem tarih bilmesinin hem de kendi ülkesinin tarihini bilmesinin önemli olduğu söylenir.
Bu bize özgü bir şey değildir, evrensel söylemlerdir bunlar, çünkü tarih öğreticidir, ders vericidir. Alabilene tabii…
Tarihe bir ulusun sırf kahramanlıkları açısından bakılmaz, başarısızlıkları, kayıpları açısından da bakılır.
Geçmişte bir ülkenin liderliğini yapmış ama uzun yıllar sonra kendi halkının bile ondan utandığı, onun yönetimde olduğu günleri hatırlamak bile istemediği, halkına acı, korku, işkence ya da sömürüden başka bir şey vermeyen diktatörler, faşist liderler de vardır.
Ya da başka toplumlara acı çektirmiş ve yıllar sonra kendi insanının, torunlarının bile tasvip etmediği, eleştirdiği yönetimler vardır.
Bunlar da tarihtir, bunlardan da çıkarılacak dersler vardır, böyle dersleri çıkaran ülkeler ve toplumlar vardır.
“Toplumumuz tarihini bilmeli” derken de böyle düşünmek lazım; iyileriyle, kötüleriyle, mücadelesiyle, kazançlarıyla, acılarıyla, haksızlıklarıyla, hemen her şeyiyle bilinmeli tarih…
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Kıbrıs Türkü tarihini bilmeli” derken aslında her yönüyle tarihimizi bilmemiz gerektiğini kastetmiyor. Onun kastettiği “kahramanlıklar” üzerinden bir tarihtir…
Onun kastettiği objektif olarak, yorum katılmadan bir tarih değil de Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin çatışmalarını/ çarpışmalarını yorum dolu, düşmanlık dilinin ağır bastığı bir tarihtir.
Onun kastettiği tarih eğitimi adı altında toplumu, kin, nefret duygularıyla doldurmaktır, ırkçılığı körüklemektir, düşmanlık tohumları ekmektir.
Sayın Ersin Tatar, tarihimizi tüm yönleriyle bilmemizi istemez, hele büyük yanlışlarla dolu yakın gayrı resmi tarihimizi, toplumumuzun bilmesini hiç istemez.
Lefkoşa’nın Türkiye Büyükelçisi Ali Murat Başçeri’nin ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın aynı gün aynı etkinlikte “tarih eğitimini gözden geçirme” tavsiyelerinin altında “Kıbrıs Türk toplumunun devletine olan aidiyetinin eksikliğine” gizli gönderme var…
Aslında yanılıyorlar, yaşlısı, orta yaşlısı, genci; bu ülkede herkes bu ülkenin tarihini biliyor.
Üstelik tarihi bilme istenci o kadar yüksek ki yakın gayrı resmi tarihle ilgili çok sayıda kitap basıldı, çok da ilgi görüyor ve basılmaya devam ediyor.
İster solcu, ister sağcı, ister milliyetçi, ister devrimci, isterse de bu kategoriler dışı biyografi kitapları olsun, basılan tüm kitaplarda yakın tarihimizden parçalar bulmak mümkün…
Onların kastettiği halkımızın “tarih bilmesi”, ders kitaplarındaki tarih derslerinin hamaset dolu, taraflı, ötekileştiren, düşmanlaştıran bir dille öğrenmesi demekse, bilsinler ki böyle olsa da devlete yönelik aidiyet istedikleri gibi olmayacak.
Devlete yönelik aidiyet o ülkedeki insanların “adalet duygusunu” hissedebilmesiyle alakalıdır, fırsat eşitliğinin, liyakatin olması gerekir…
Partizanlığın, haksızlıkların, adaletsizliklerin, hak etmeyenlerin önemli yerlere geldiği bir düzende, devlete aidiyet arzu ettiğiniz gibi olmaz, olamaz…
Siz bu ülkede aidiyetin kopuşunun 2000’li yıllarda başladığını zannediyorsanız, yanılıyorsunuz.
1974’ten sonra “ganimet kültürünün” bu topluma yerleşmesiyle her şey bozulmaya başladı.
1974’ten sonra ganimet bu toplumun büyük bir bölümünü delirtti, malı olanın malını kaybetmesi, malı olmayanın zengin olması, bankadaki Kıbrıs Lirası birikimlerin komik rakamlarla çarpılarak pul edilmesiyle bu toplumda dengeler altüst oldu.
1974’ten sonra 70’lerin sonlarında 1980’li yıllarda, 1990’lı yılların sonlarına kadar insanları fişleyici, dışlayıcı, baskıcı yönetimler, “benden olamayana yaşam yok” anlayışı, Kıbrıs’ta çözüm isteyeni Rumcu ilan etme, gerçekleri söyleyeni, muhalefet edeni hain ilan etme anlayışı, bu ülkede büyük bir kesimi canından bezdirdi.
Çok sayıda insan sırf bu yüzden yurt dışına, özellikle de İngiltere’ye göç etti. Çok sayıda insanda “bu ülkede hayat yok artık bize” duygusu hâkim oldu.
Kendini “milliyetçi” addeden bazı kişiler, “vatan millet” diyerek, bayrağın arkasına saklanıp öyle kötülükler yaptılar ki çok büyük yaralar açtılar bu ülkede…
Bir taraftan milliyetçilik taslayan, ülkesini insanını sevdiğini söyleyen, şehitleri ağzından düşürmeyen bazı kesimler, bazı siyasiler, bazı ülkenin ileri gelenleri, devleti yediler bitirdiler, devlet imkanlarını partililerine, yakınlarına, kendilerine yonttular da yonttular.
Yolsuzluklar da yaptılar, kimisi ortaya çıktı örtüldü, kimisini herkes bildi de ortaya çıkmadı…
Devletine bağlıymış da bu ülkeyi severmiş de şehitleri saygıyla anarmış da bu toplum tarihini öğrenmeliymiş.
Hadi oradan, devletini, insanını seven seçim öncesi ve sonrası partizanlık yapar mı, partizanca istihdamlara imza atar mı hem de pandemi günlerinde?
Seçim kazanma uğruna “her şey mubahtır” anlayışını benimser mi, Yüksek Seçim Kurulu kurallarını dahi ihlal eder mi, işine gelmediğinde toplum bir bölümünü “hain”, “Rumcu” ilan eder mi?
Sayın Tatar, eğer bu ülke insanının devlete aidiyeti eksikse, işte sizin de yöneldiğiniz bu tür davranışlar yüzündendir… Üstelik yakın tarih bunlarla doludur, şimdi saymaya kalksam sayfalar sığmaz…
Merak etmeyin bu halk tarihi biliyor da bu ülkeyi yönettiğini zanne
- Bu bir veda yazısıdır
- Ülkede tahmin edilenden daha çok zor durumda insan ve işletme var…
- Zor durumdaki vatandaşa dokunacak ve erken sonuç verecek tedbirler alınmalıdır
- Yerel seçimler, aynı zamanda UBP’nin UBP’yle mücadelesi olacak gibi
- Trafiğe çıkan herkes ölüm tehlikesi altındadır
- Mahkûm ve tutuklu aileleri, yeni cezaevindeki eksikliklerden şikayetçi
- Velev ki KIB-TEK’te sorunlar 2023’te bitecek, peki yaratılan enkazın hesabını kim verecek?
- Dev bir krizle mücadele eden esnafa, minicik bir ekonomik paket geliyormuş
- KIB-TEK’teki gelişmeleri kanıksamayın, birkaç yıldır yaşananlar olağan değildir
- Hak ihlallerini herkes biliyor, görüyor ama yasalar çalıştırılmıyor…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız