Yusuf Kanlı: Federasyon öldü, gömüldü

Yusuf Kanlı'nın kaleminden...

ads ads ads ads
27/10/2020
HK

ads
Yusuf Kanlı: Federasyon öldü, gömüldü

Bilmediğimiz, beklemediğimiz hiçbir mesaj vermedi Ankara temaslarında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanı Ersin Tatar. İki cümle ile tüm söylediklerini şöyle özetleyebiliriz: “Federasyon öldü, gömüldü. Beraber yaşamayı beceremedik, elli yıldır uzlaşamadık, artık yan yana iki ayrı devlette nasıl yaşayabiliriz konusunu görüşme zamanı gelmiştir.”

Kaldığı otelde uzun bir süre sohbet imkanı bulduğum Cumhurbaşkanı Tatar şimdiye kadar görmediğim kadar kararlı, bir o kadar da zinde. Seçim döneminde desteğe ihtiyaç duyan politikacı görüntüsü yerini tek kaynaktan beslenen kararlı bir uygulayıcıya bırakmış. Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteği ile seçildiği gerçeğini görmüş, kabul etmiş ve o destek ile önündeki büyük sorunları rahat bir şekilde aşabileceğine inanıyor.

Hükümet, Cumhurbaşkanı seçilince boşalttığı başkanlı koltuğunun doldurulacağı Ulusal Birlik Partisi kongresi ve oluşacak yeni hükümet kısa sürede el atılması gereken konular. “Sosyal bir çerçevede” de olsa Rum lider Nikos Anastasiades ile görüşülmesi de yakın zaman gündeminde.

UBP’de ne olur? Bu konuda Tatar ketum. Nihayette yarışan beş aday da uzun bir süredir yoldaşı. Ancak, uyumlu çalışacak, belki seçim sürecinde dağılan dengelerin yeniden oluşmasına, hatta daha büyük bir uzlaşıya katkı koyacak birisinin seçilmesi sadece Tatar’ın değil, çoğu kişinin isteği.

Anayasal değişikliklere bile kapastesi olabilecek, belki başkanlık sisteminin kapısını aralayabilecek büyük koalisyon, yani UBP-CTP birlikteliği mümkün olabilir mi? Bir dönem Ankara’nın da “Ah keşke” dediği bu oluşum Tufan Erhürman liderliğindeki CTP’ye de uygun gelir mi? Son gelişmeler sonrasında liderlik göstermesi durumunda solun en kuvvetli birleştirici ismi olabilecek kapasiteye sahip Erhürman böyle büyük bir uzlaşıya kapıyı açabilir mi?

BİRİZ, BERABERİZ MESAJI

Olur ya, 15 Kasım’da üç yıl aradan sonra KKTC’ye tekrar ziyarete gelecek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yıl dönümü törenleri ve Maraş’ta piknik yanı sıra biraz da siyasi mühendislik yapar mı? Erhürman ile görüşmesi çok önemli olabilir. Eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile yaşanan gerginlik nedeniyle KKTC’den uzak duran Erdoğan, sadece ziyaret etmekle de kalmayacak gibi. 15 Kasım konuşmasında salgın nedeniyle iyice büyüyen bütçe açığı, artan cari ihtiyaçlar ve ertelenen altyapı yatırımları için bazı müjdeleri olacağı geliyor kulağıma. Erdoğan’ın Tatar ile görüşmesinde “Her ne ihtiyaç varsa halledeceğiz. Biriz, beraberiz” demesi şüphesiz ki Türkiye Cumhurbaşkanının Akıncı’nın yenilgisi, Tatar’ın seçiminden ne kadar sevindiğini sergiler nitelikte.

MARAŞ’TA İKİNCİ ADIM

Maraş ziyareti aynı zamanda kapalı şehirle ilgili belki de ikinci adımın ilan edilmesini gündeme getirebilir. Ne Ankara’nın ne de KKTC’nin bölgeyi hemen ne Kıbrıs Türk ne de Maraş’ta 1974’de yaşayanlar dışında herhangi bir kişiye açma gibi bir düşünceleri yok. Bölge hükümet kararıyla askeri bölge olmaktan çıkarıldığı zaman BM kararları uyarınca eski sakinlerine KKTC bayrağı altında, KKTC güvenliğiyle mallarına dönebilecekleri çağrısı yapılması planlanıyor. Tabii ki malları geri verilen kişilerin ne gibi tasarrufta bulunacakları kendilerinin vereceği bir karar.

Gerek Kıbrıs Türk makamlarıyla gerekse de Türk yetkilileriyle önemli bazı Kıbrıs Rum şahsiyetlerin konu ile ilgili temasta olmaları elbette ki rastlantı değil.

YENİ ŞEYLER KONUŞMA ZAMANI

Tatar çok net. Kıbrıs Türk halkının olmazsa olmazlarının herkesçe bilindiğini, bunlarla ilgili tartışma kabul edemeyeceğini vurguluyor. Rum tarafının ısrarla Türkiye’nin Kıbrıs'taki askeri varlığı ile etkin garantörlük hakkını sıfırlama hedefinin br anlaşmanın vazgeçilmez koşulu gördüğünü ancak “Halkın bana verdiği oy bu değerleri, ilkeleri, temel duruşu korumam ve her şartta savunmamdır. Geri adım atmam” demekte Tatar. Yeni cumhurbaşkanı halkın Akıncı’yı ve teslimiyetçi siyaseti reddettiğini, haklarının savunulmasını talep ettiğini vurguluyor.

Ne bunlar? En önde geleni Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkını da içeren garantörlük statüsü.

Kıbrıs Türk halkının 21 Aralık 1963-20 Temmuz 1974 arasında büyük bir mezalim ve soykırım amaçlı saldırılara maruz kaldığın anlatan Tatar, “Türkiye’nin garantörlük hakkı olmasaydı, 15 Temmuz 1974'te Rum EOKA-B terör örgütü̈ ve Yunan cuntası tarafından gerçekleştirilen darbe sonrasında Kıbrıs Helen Cumhuriyeti'nin ilan edilmesi sonrasında neler olacaktı? Toplu mezarları ziyaret edenler bu sorunun cevabını göreceklerdir. Garantörlükten geri adım Kıbrıs’ın Girit olmasına evet demektir, söz konusu değildir.”

FEDERASYON OLMADI, YAN YANA YAŞAYALIM

Federasyon kavramının temelinde oluşturan unsurların siyasi eşitlik temelinde yönetimi, kaynakları, egemenliği ve sorumlulukları paylaşmasını gerektirdiğini anlatan Tatar “Rum tarafı federasyon adıyla üniter devleti önermiştir hep. Ne egemenliği, yönetimi ne de kaynakları Kıbrıs Türküyle paylaşmak istememiş, Kıbrıs Türk halkına çoğunluk içerisinde bazı azınlık haklarını kabul etmesini önermişlerdir. Kabul edilebilecek, üzerinde ciddi durulabilecek bir konu değildir. Beraber yaşayamadık. Şimdi yan yana dostça yaşayabilme koşullarını, iki devletli çözümü konuşalım diyoruz. Samimiyiz. Çözüm istiyoruz. Türkiye de aynı değerlendirme içerisinde bizimle hemfikirdir.”

ADA KAYNAKLARINDA ORTAĞIZ

Tatar Kıbrıs Türk halkının adanın diğer halkı Kıbrıs Rumları kadar adanın ve etrafındaki münhasır ekonomik alanının hidrokatbon ve diğer kaynaklarında eşit haklara sahip olduklarını, 1960 anlaşmalarıyla bunun uluslararası hukuk kuralı haline geldiğini hatırlattı.

Kıbrıs Türklerinin ortaklık devletinden ve devletin organlarından silah zoruyla atılmasının Kıbrıs kurucu anlaşmaları ve anayasasıyla elde edilen hakların gasp edilmesini uluslararası toplumun kabul etmemesi gerektiğini vurgulayan Tatar, “Biz haklarımızdan hiçbir şart altında vazgeçmeyeceğiz” dedi.

Rum yönetiminin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla ve tüm adayı ve halklarının temsilcisi olarak Avrupa Birliği’ne alınmasının ciddi bir uluslararası hukuk ihlali olduğunu hatırlatan Tatar, bu durumun çözüm çabaları önündeki en ciddi engellerden birisi olduğunu kaydetti.

Türkiye’nin gayri resmi beşli konferans önerisinin adadaki iki tarafın eşit katılımı ve üç garantör ülkenin BM genel sekreteri ile birlikte adadaki çözüm hedefini yeniden belirlemesi, görüşme süreci ve sonrasını netleştirmesi gerektiğini kaydetti.

ERTESİ GÜN NE OLACAK?

Anlaşıldığı kadarıyla bu yeni dönemde görüşmelere oturulmadan önce ne kadar süreceği, çözüm hedefinin ne olduğu ve çözümsüzlük olursa Kıbrıs Türk halkı ve devletinin statüsünün ne olacağının net masaya konması bir ön şat haline gelmiş gibi.

Her ne kadar Rum lider iki devlet Tatar’ın son görüşme pozisyonu ise sonuç yeni görüşme süreci olamayacağını söylese de, bu karar tek başına ne Niko’nun ne de Ersin beyin verebileceği basit bir konu değil. Hem uluslararası toplum hem de Türkiye görüşmeler yoluyla çözüm konusunda ısrarlı. Tatar ne diyor?  "Türkiye’nin beşli konferans önerisi, Kıbrıs konusunda bir anlaşma için son şanstır.”

Kıbrıs’ta çözüm fikirlerinin ve yeni görüşme sisteminin ele alınması yanı sıra ve özellikle Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon zenginliğinin paylaşımı ve diğer gelişmelerin ele alınacağı ve gerek Rum yönetiminin gerekse de KKTC'nin “eşit statüde” katılacağı bir konferans toplanması önerisi Yunan ve Rum tarafınca şimdilik reddedilmekte. Ancak Tatar bu konuda oldukça net. "Bizim kimsenin hakkında gözümüz yoktur ama halkımızın, milletimizin hak ve hukukunun çiğnenmesine asla razı olmayız. Denizdeki kaynaklar için bile bizimle uzlaşmaya yanaşmayan Rum tarafından bizimle anlaşmasını beklemek hayaldir."

27/10/2020 15:00
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: yusuf kanlı
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.