Zeki Hocam’ın ekonomi dersleri, çoğu kez Sovyetler Birliği dersine dönerdi
17/07/2022
Ali Baturay
Arka arkaya ölüm haberlerinin geldiği cumartesi günü, Zeki Beşiktepeli’yi de zamansız kaybettik… Yeri doldurulamayacak bir insan buralardan göçtü…
“Zeki Hocam” diyordu birçok kişi ona, ben de öyle diyordum ama benim gerçekten de hocamdı. Üniversitede bana ekonomi dersi vermişti.
Zeki Hocam, başka akademisyenlere benzemezdi, dersini verip gidenlerden değildi, ders ekonomiydi ama o genel kültür dersi de verirdi.
Derste mutlaka güncel konulara değinir, öğrencilerin de fikrini alırdı.
Ekonomiyle ilgili her şeyi öğretir ama öğrettikleri içinde sevmediklerini, insanlığın faydasına olmadığını düşündüklerini de söylerdi. Öyle üniversite yönetimi, rektör, dekan kızacak, başı belaya girecek diye bir endişesi olmadı. O hep inandıklarını anlattı, inandıklarının peşinden gitti.
Zeki Hoca’nın dersleri bir anlamda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ya da kısaca Sovyetler Birliği dersiydi de adeta…
Zeki Hoca’dan ders alan öğrenciler, SSCB’yle, Rusya’yla, Moskova’yla, Lenin’le, Stalin’le ilgili mutlaka bir şeyler öğrenirdi.
Zeki Hoca, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Moskova Devlet Üniversitesi'nde görmüştü.
1984’te SSCB henüz dağılmadan Moskova’da eğitimine başlamış, 1991’de dağılmasını görmüş, 1993’te eğitimini tamamlamıştı. Görmüş geçirmişti, anlatacak çok şeyi vardı ve anlatıyordu.
Dersten sonra da anlatırdı, bir elinde kitapları, diğerinde çantası, hiç usanmadan dakikalarca sorulara cevap verirdi.
Sovyetleri anlatırken adeta kendinden geçerdi, yine o Moskova günlerine dönerdi.
Hocanın dersleri sıkıcı değildi ama öğrenciler ekonomiden sıkılınca mahsus Sovyetler konusunu açardı. Zeki hoca dakikalarca Moskova günlerini, yaşadıklarını, bildiklerini anlatırdı, bir bakardık ki ders bitmiş…
O kendine has gülümsemesi ile “Hınzırlar, yine kaynattırdınız bana dersi” derdi.
Herkes çok severdi onu, içi dışı birdi, dolambaçlı konuşmazdı, neyse oydu, sözünü sakınmazdı.
Onu tanımayanlar, televizyon programlarında sert sözler sarf etmesini, dobra konuşmasını duyunca, Zeki Hocamı sert, onunla anlaşmanın zor olduğunu sanırdı ama aslında o melek gibi bir insandı, yumuşacık ve tertemiz bir kalbi vardı…
Tam anlamıyla iyi bir insandı, iyi bir dosttu, elinden geldiğince insanlara yardım etmeye çalışırdı.
Kıbrıs Gazetesi’nde çalıştığın yıllarda Kıbrıs TV’de tüm programcı arkadaşlar sıkça onu konuk ederdi. Aniden bir aksilik olup da konuk gelmediğinde “yetiş Zeki Hocam, konuğumuz gelemiyor, gelir misin?” derdik, bizi hiç kırmaz, çıkar gelirdi.
Başka işleri olduğu halde, onları iptal eder, “sizi mağdur etmeyeceğim” der, programa koşardı.
Ben de birçok kez onu konuk ettim ama en çok Aslı Elder’in programına gelirdi, Aslı sıkça konuk ederdi Zeki Hocamı…
Bir ara sanırım Annan Planı dönemlerindeydi, programlara birçok kitapla, dosyalarla, not kağıtlarıyla birlikte gelirdi. Pek de bakmazdı o kitaplara, içinde ne yazdığını bilirdi, bakmadan söylerdi ama bazen bir sayfa açar oradan konusunu desteklemek için birkaç satır okurdu.
“Vay be hocam yine vurdun sırtına kitapları geldin” derdim, gülerdi.
Genel seçimlerden önce karşılaşmıştık onunla, “Kıbrıs gazetesinden ayrıldıktan, yeni yerine geçtikten sonra hiç konuk etmedin bizi” demişti, seçim sonrası program yapmaya sözleştik ama programı bir türlü uyduramadık, bir kez ona uymadı, sonra ben unuttum aramayı, o nedenle çok üzgünüm…
Zeki Hocamın paraya, mala, mülke pek ilgisi yoktu, hiç fazlasını kazanmayı istemedi, çaba sarf etmedi, mütevazı bir yaşamı tercih etti.
Çok önemli bir aydınımızı, bir mücadele insanını kaybettik…
Zeki Hocam, Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşmadan Kıbrıslı Türklerin sorunlarından kurtulacağına hiç inanmadı…
KKTC’nin hiçbir zaman devlet olamadığını söylerdi Zeki Hocam ve “Ülkedeki tüm sorunların temeli, bizlerin yani Kıbrıslı Türklerin devlet denen mekanizmanın hiçbir yerinde egemen olmamasıdır” derdi.
Kendi ülkesinde egemen olamayan bir toplumun, ekonomik, kültürel, sosyal yaşam, eğitim, sağlık ve altyapı sorunlarını hiçbir zaman istediği gibi çözemeyeceğini ve bir düzene oturtamayacağını söylerdi.
Katıldığı birçok programda evrensel mülkiyet hakkını anlatırdı, Rumların mallarını eşdeğerinde tutan kişilere, “Sizi kandırmasınlar o mallar sizin değil. Bir milyon yıl da geçse sizin olmayacak, onların sahipleri var. Rum topraklarından ne kadar uzak durabilirseniz durun çünkü savaşla alınan toprağın yasal duruma geçmesi mümkün değildir” derdi.
Bazı kesimler Zeki Hocamın konuşmalarından, anlattıklarından korkar, çekinirdi ama “Bu adam doğru söylüyor” da derdi.
Işıklar yoldaşın olsun Zeki Hocam, seni hiç unutmayacağım, kalbimin bir köşesinde hep yerin olacak. “Moskova’ya mutlaka gitmelisin” derdin, inşallah bir gün senin için giderim hocam…
- Bu bir veda yazısıdır
- Ülkede tahmin edilenden daha çok zor durumda insan ve işletme var…
- Zor durumdaki vatandaşa dokunacak ve erken sonuç verecek tedbirler alınmalıdır
- Yerel seçimler, aynı zamanda UBP’nin UBP’yle mücadelesi olacak gibi
- Trafiğe çıkan herkes ölüm tehlikesi altındadır
- Mahkûm ve tutuklu aileleri, yeni cezaevindeki eksikliklerden şikayetçi
- Velev ki KIB-TEK’te sorunlar 2023’te bitecek, peki yaratılan enkazın hesabını kim verecek?
- Dev bir krizle mücadele eden esnafa, minicik bir ekonomik paket geliyormuş
- KIB-TEK’teki gelişmeleri kanıksamayın, birkaç yıldır yaşananlar olağan değildir
- Hak ihlallerini herkes biliyor, görüyor ama yasalar çalıştırılmıyor…
- TÜM YAZILARI için tıklayınız