"Eğitim, ekonomi, siyaset..."- Birikim Özgür yazdı...

Kıbrıslı Türkler açısından bugünkü koşullarda siyasal ve ekonomik alandaki rakibi kimdir?

ads ads ads ads
25/09/2011

ads
"Eğitim, ekonomi, siyaset..."- Birikim Özgür yazdı...

Birkim Özgür Ekonominin Sesi için yazdığı yazısında Eğitim, ekonomi ve siyaset ilişkisini irdeleri.

Birikim Özgür'ün yazısı şöyle:
Eğitim, ekonomi, siyaset...
Eğitim Fakültesi’nde öğrencilerimize aktardığımız mesleki bilgilerin başında, eğitim bilimlerinin temelleri geliyor. Bu temellerden bir tanesi de ekonomidir. Eğitim, bireyleri yaşama yani istihdama ve aslında ekonomik devinim içinde bir rol üstlenmeye hazırlıyor. Burada dikkat çekici unsur, farklı çağlarda gündeme gelen farklı ekonomik koşullar ışığında eğitimin işlevinin de sürekli gözden geçiriliyor olmasıdır.
İlkel toplumlarda hayatta kalmanın yani üretimin temel öğesi kas gücüydü. İnsanlar gereksinimlerini avcılık ve toplayıcılıkla karşılıyordu. Haliyle o dönemde gerekli bilgi, beceri ve davranışlar sınırlıydı. Aile ve yakın çevre içerisinde, herhangi bir eğitim kurumuna ihtiyaç duyulmaksızın, bireyler gerekli formasyona kavuşabiliyordu.
Tarım toplumuna geçişle birlikte üretimde hayvan gücü de devreye girdi. Doğadan daha iyi yararlanabilmeyi olanaklı kılan bazı araçlar geliştirilmeye başlandı. Farklı bilgi ve becerilere dayalı meslekler ortaya çıkmaya başladıkça eğitim süreçlerinde de örneğin usta-çırak ilişkileri gibi farklı uygulamalar gündeme geldi. Bazı alanlarda eğitimde kurumsallaşma ihtiyacı doğdu. Üretimdeki artış ve gereksinim fazlası, tüccarlık, muhasebecilik gibi ticaretle ilgili yeni mesleklerin ortaya çıkmasına vesile oldu. Temel okur-yazarlık becerilerine ihtiyaç arttı, okullaşma ivme kazandı. Benzer süreçler devlet yönetimi ve askerlik gibi alanlarda da yaşandı.
Endüstri devrimiyle birlikte aile dışındaki ekonomik yapılar gelişmeye başladı. Bu aslında çocuğun toplumsal hiyerarşide konumunu farklılaştırabilecek bir mekanizmayı doğurdu. Aileler artık çocuklarla ortaklaşarak sürdürdükleri ekonomik faaliyetlerden ziyade çocukların gerekli bilgilerle donatılacakları ortamlara kavuşturmalarını öngörmeye başladılar. Uzmanlaşma ve iş bölümü gibi olgular, aile içinde veya usta-çırak ilişkisiyle bilgi ve beceri aktarımının mümkün olamayacağı koşulları doğurdu ve işgücünün heterojenliğine bağlı olarak eğitimin kurumsallaşmasını ve kitleselleşmesini beraberinde getirdi. 1960-1980 yılları arasında dünyada öğrenci sayısı ikiye katlandı. Okullaşma devrimi, 20. yüzyıla damgasını vurdu...
Bu süreç aslında toplumlardaki üretim ve dağıtım etkinliklerini gerçekleştiren kurumların işleyişinin nasıl eğitimsel niteliklerle ilişkili hale geldiğini göstermektedir. Ekonomideki değişimlerin eğitimi, eğitim kurumlarındaki değişmelerin de ekonomiyi etkilemesi kaçınılmazdır. Bu karşılıklı bağımlılık, günümüzde de artarak sürmektedir. Ekonomik etkinliklerin giderek daha fazla bilgiye dayalı olma eğiliminde olması, eğitimin önemini daha da artırmaktadır. Bilgi artık dünyamızda temel ekonomik kaynak olmuştur. Bilgi yoğun işler hızla artış göstermektedir. 2020’ye kadar imalat mallarının üretimi iki katına çıkacak ancak bu alandaki istihdam %15 kadar daralacaktır. Yani, bilgiyi üreterek ya da kullanarak ürün ve hizmetlere yeni değerler ekleyebilen insanların ülkelerinin iş gücü içinde önem kazanacakları öngörülmektedir. Bu da “daha fazla eğitim” demek olacaktır...
Tüm bu tespitlerin yanı sıra bir şeyi daha göz ardı etmemek gerekir. Toplumlar, dünyadaki bu gidişata uygun siyasal ve hukuksal gelişmelere imza atabildikleri oranda ayakta kalabilecekler. Bazen “değişim” olgusunun soyut hatta içi boş ve klişe bir argüman olduğunu savlayanlarla karşılaşıyoruz günlük yaşamda. Tarihe not etmek gerekir; Kıbrıs Türk toplumunun temel şiarı bu dönemde değişim olmalı iken bu olguyu ötekileştirmek için gayret sarf edenler vardır. Hedefimiz değişim olmalıdır ki yukarıda özetlenen tarihsel gelişmelere ayak uydurabilelim, çeşitli alanlardaki geri kalmışlığımızı ortadan kaldıralım ve varoluşu gerçekleştirebilelim. Siyasetin de bu anlamda değişmesi ve günün ihtiyaçlarına uygun bir işleve kavuşması acil bir ihtiyacımızdır. Standartlara dayalı, bireysel veya partisel değil toplumsal kazanımlar vaat edebilen bir siyasete geçiş noktasında siyasetin kendisi direnmektedir. Bu bağlamda kritik aşama, devletin şu anda elinde tuttuğu ekonomik rant üzerinden kendini var eden siyasetin kendini var edebilmek adına farklı güç kaynaklarına ihtiyaç duyduğu tespitinin yapılmasıdır. İşte bu kaynak öncelikli olarak bilgidir, bilgi üretimidir. Yani bir anlamda, sağda da solda da günü doğru okuyabilen iyi yetişmiş bireylerin siyasete duhulü ve etkinliklerinin artmasıyla siyaset değişebilecektir...
Gözlem odur ki ekonomik gelişmelere ve toplumların ihtiyaçlarına göre eğitimde ve siyasette ilerleme sağlandıkça, bütün dünyada demokrasi ve insan hakları, bireyin hak ve özgürlükleri gibi alanlarda da müthiş gelişmeler yaşanabilmektedir. Bu süreçleri tüm toplumlar aynı zamanda ve aynı biçimde gerçekleştiremiyorlar. Ancak bu süreç toplumları benzer biçimde etkilemektedir! Dolayısı ile bizim cevap vermemiz gereken sorular şunlardır: Neden temel eğitimde Türkiye’den bir Doğa Koleji gelip Kıbrıs’ın kuzeyinde faaliyet yürütmeye başlıyor? Neden Türkiye Büyükelçisi’nin, Kıbrıs’ın kuzeyindeki değişimin liderliğini üstlendiği gibi bir izlenim doğuyor? Tüm bunlara karşı çıkmak yetmez! Gerek eğitim planlamasında gerekse siyasette günü doğru okuyabilenlerin etkinliğine ihtiyacımız vardır. Küçük ve günübirlik hesapların değil dünyadaki gelişmelere bağlı olarak toplumsal varoluşun ön planda tutulabilmesiyle değişimi sağlayabileceğiz...
Biz belki sanayi devrimini gerçekleştirmedik ama ürünlerin kullanılması yaşam biçimlerimizi ve ekonomik sistemimizi etkiledi. Bugün de bilgi çağında, bu toplumu seven ve çocuklarına yaşanası bir ülke bırakmak isteyen ister sağcı olsun ister solcu olsun herkes bilmelidir ki rekabete karşı çıkmakla değil rekabet edebilir konuma erişerek varlığımızı sürdürebileceğiz. Bu rekabeti sağın ekonomik çıkar ilişkilerini ön planda tutarak ve sistemi zaman zaman fetişleştiren, insan unsurunu göz ardı eden bir yaklaşımla ele alması riski büyüktür. Buna mukabil, sol, değişimin odağına niteliği, toplumsal kazanımları, sosyal dışlanmışlıkla boğuşan kesimlerin mağduriyetlerinin giderilmesini, sosyal adaleti, kemer sıkma koşullarında her kesimin elini taşın altına eşit şekilde sokmasını ve nitelikli, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi koymalıdır, koyacaktır...
İnsanlığın içinde bulunduğu evreyi içselleştirebilmiş Kıbrıslı Türkler açısından bugünkü koşullarda siyasal ve ekonomik alandaki rakibimiz, bizim sahamızda top koşturan ülke konumundaki Türkiye ve Türkiye’nin özel kurumlarıdır. Bu tablo karşısında biz Türkiye ile değil, topraklarımızdaki rekabetin koşullarını belirlemekten ve rekabet koşullarına adaptasyonu vizyonunun odağına yerleştirmekten aciz olanlarla yani gerekli siyasal ve hukuksal gelişmelere imza atamayanlarla hesaplaşmak zorundayız öncelikle. Suni ideolojik tartışmalarla veyahut feodal toplum kalıntısı rant kavgalarıyla işlevinden uzaklaşan siyasetin en son yapması gereken şey de amacı üzüm yemek ve rekabet ortamını bir düzene sokmak olan toplum kesimlerinden Türkiye ile kurdukları diyalog noktasında hesap sormak olmalıdır! Toplumumuz olup bitenleri dikkatle izler ve gerçekçi bir bakış açısıyla nitelikli değişimin yanında durursa, eğitim, ekonomi ve siyasetin iç içe geçtiği günümüz dünyasında, geleceğimiz çok daha parlak olabilecektir...

25/09/2011 09:37
Bu habere tepkiniz:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad
ad
TAGS: KKTC ekonomisi, "Eğitim, ekonomi, siyaset..."- Birikim Özgür yazdı..., Birikim Özgür
MANŞETLER

HK KIBRIS

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.