19. yüzyılda Mağusalılar: Nasıl yaşarlar ne üretirler ve ne satarlardı?
Okan Dağlı Poli Dergisi için yazdı.
14/02/2012
Poli Dergi- Okan Dağlı













Adanın 1878 yılında İngilizlere devredilmesi ile beraber, İngiliz idaresi adaya 5 adet komiser gönderir. Bu komiserlerin her biri, bir kazamızının yönetiminden sorumlu olurlar. Bir yıl sonra da, 1879 yılında, Britanya tarihinde en uzun hüküm süren kişi olan Kraliçe Victoria’ya, “Report By Her Majesty’s High Commissioner” isimli bir rapor hazırlayıp, sunarlar. Raporun Mağusa kazası ile ilgili kısmını Mağusa Kaza Komiseri James Inglis hazırlar. Bu raporun tümü 345 sayfa olup 1880 yılında Londra’da “Harrison and Sons” Yayınevi tarafından da basılıp, yayımlanır.
Ben bu raporun sadece Mağusa kazası ve özellikle Mağusa kenti ile ilgili kısımlarını paylaşacağım sizlerle...
İngiliz’in adaya geldiği 1878 yılında Mağusa kazası, 3 Nahiye’ye (bölgeye) ayrılırdı.
Mağusa, Karpaz ve Mesarya...
Mağusa bölgesinde, Maraş ayrı bir köy olarak ayrılsa da, yerel yönetimde Mağusa ile beraber tek bir kent olarak anılırlardı çoğu zaman.
Mağusa kazasında 1879 yılında 36 bin kişi yaşıyordu. Bu nüfusun, köyleri ile beraber 5 bini Mağusa, 11 bini Karpaz ve 20 bini de Mesarya bölgesinde ikamet etmekte idi.
Mağusa’daki halk, Hristiyan ve Müslüman olarak büyük çoğunluğu oluşturup, Müslümanlar Mağusa Kalesi’nde, Hristiyanlar da Maraş’ta yaşıyorlardı.
Burada yaşayan halk fakir olup ortalama 7 nüfuslu bir aile günde 3-4 okka soğan, zeytin, peynir ve bunlara ilaveten ekmek tüketirdi. Et tüketimi neredeyse yoktu. Bir yerlerden et verilmediği sürece, Mağusalıların mutfaklarında et pişmezdi.
Pamuklu giyecekler ve keçi derisinden yapılmış uzun (bot tarzında) ayakkabılar giyerlerdi.
Erkekler eşekler üzerinde gideceği yerlere giderken, kadınlar ise her zaman yayan gidip gelirlerdi. Yürüyen erkek ise görmek mümkün değildi.
Evler çamur (kerpiçten) ve taştan yapılır, damlar ise düzdü. Evler çok temizdi. Erkekler uzun, iri yarı ve kuvvetli, kadınlar ise ufak tefekti.
Kaza sınırları içinde 10 Hristiyan, 8 de Müslüman okulu vardı. Hristiyan okullarında okuma, yazma, Yunanca, coğrafya ve aritmetik dersleri yapılırken öğrencilerin İngilizce’ye karşı hevesleri de vardı. Hristiyan okulları kiliseler ve köylüler tarafından desteklenirdi.
Buna karşılık Müslüman okulları camilerde eğitim verirdi. Oralarda sadece okuma, yazma ve Kur’an dersleri yapılıyordu.
Müslümanlar ve Hristiyanlar dostane, barışçıl ve ortaklaşa hareket ederlerdi.
Hristiyanların kiliselerine aşırı bir bağımlılığı göze çarpmaktaydı.
Mağusa ve Maraş’ta insanların en büyük üretimi nar meyvesiydi. 1879 yılında Mağusa’da yetiştirilen 770622 okka nar, Mağusa Limanı’ndan ihraç edilmişti. İhracat Lavant bölgesi diye bilinen Orta Doğu ülkeleri olan Suriye, Lübnan, Filistin Ürdün ve Sina Yarımadası’na yapılırdı. Burada yetiştirilen diğer ürünler kavun, karpuz, kolokas, soğan, hıyar ve diğer yeşilliklerdi. Portakal ve ekşi ağacı da çok vardı.
Kuyular bolca idi ve su, dönme su dolaplarıyla (persian wheel) ile çıkarılırdı. Surlariçi’nde nar ağaçları ile sayıca çok fazla olan hurma ağaçları göze çarpmaktaydı. Yıkılmış harabe binalar ve daracık sokaklar arasında kavun üretimi de yapılırdı kent içinde. Surların dışında ise okaliptüs (efkalipto) ağaçları çoktu. 1879 yılının Ağustos ayında 2 bin adet okaliptus ağacı ekilip bunun yarısı tutmuştu.
Karpaz’da ise tütün, dut ve pamuk, en çok üretilen ürünlerdi. Mesarya’da daha çok arpa ve buğday ön planda idi, pamuk da ekilirdi. Mesarya’da son 1 yılda 312760 kile buğday, 465800 kile arpa ve 972000 okka pamuk üretilmişti. (1 kile = 0.037 metreküp)
Mağusa bölgesinde Maraş dışında 7 köy daha vardı. Kale içini ve Maraş’ı da dahil ederseniz Mağusa nahiyesi (bölgesi) toplam 9 köyden ibaretti. Bölgenin merkezi Mağusa-Maraş’tı. Yerel yönetim burada idi. Kaza komiseri, altında nahiyeleri idare eden müdürler ve köylerden sorumlu muhtarlar vardı.
Bölgenin en iyi zaptiyeleri (polisleri) Türkler idi. Güvenilir ve sağlam karakterli idiler.
Mağusa’da ne hendekte ne de kent içinde kötü koku yayan lağım vardı. Mağusa Suriçi’nde 1879 yılında 450 Türk yaşıyordu. Maraş’ta ise bin 500 kişi kalıyordu. Maraş’taki insanların çoğu 2.5 millik sahil şeridinin karşısındaki bahçelerin etrafında kalıyorlardı.
Mağusa’nın diğer 8 köyü ise şunlardı: Acherito (Güvercinlik), Ay.Sergi (Y.Boğaziçi), Limnia (Mormenekşe), Frennaros, Paralimni –bu köylerin Mağusa’ya uzaklığı 2 mil idi-, Derinya, Engomi (Tuzla) –bu köylerin uzaklığı 1 mil-, Maraş’ın -1/4 mil-idi.
Mağusa-Maraş Belediyesi...
Mağusa fakir Türklerden, balıkçılardan, çiftçilerden oluşan bir nüfusa sahipti. Belediyeye mali olarak en büyük desteği daha varlıklı olan Maraş’ta yaşayanlar veriyordu.
Belediyede temsiliyet, 7 hHristiyan (1 tanesi Başkan), 2 Müslüman (7/2) şeklinde idi. Belediye nüfusu içinde daha yoğun ve varlıklı olan Maraşlılar kendi yaşadıkları bölgeyi kalkındırmak için çok çalışırlardı.
1879 yılında yeni olarak 24 ev ve 7 dükkan Maraş’ta inşa edilirken, Mağusa’da sadece 4 ev yapılmıştı.
Mağusa’da yol ve diğer kamuya ait tamir veya onarım işlerinde kent içinde kalan mahkumlar kullanılırdı.
Mağusa’nın 2-3 mil çevresindeki göllerde yılan balığı, balık ve yabani kuşlar yaşardı. Bu göller 300-400 akre civarında idi. (1 akre = 0.4 dönüm). Bu göllerden Mağusalılar 1 yılda 18800 okka balık yakalamıştılar (1 okka = 1282 gram). Mağusa’nın kuzeyinde olan göletin denizle bağlantısı vardı. Suyu tuzluydu. (Bu gölet şimdi Galapsides’in altından Çanakkalale’ye uzanan bölgedeki alandır. Yapılaşma nedeniyle aradaki bağlantı kopmuş ve özelliğini yitirmiştir. OD)
Bölgede yük taşımacılığı deve kervanları ile oluyordu. Mağusa ile Lefkoşa ve Larnaka arası yük taşımacığında özellikle develer kullanılırdı. Buna ilaveten katır ve eşekler de kullanılmaz değildi.
Mağusa Limanı’na 1879 yılında 320 gemi 5498 ton yük getirmişti.
Maraş’taki bahçe sahipleri 1830’lardan sonra vergilerini Abdullah Bey’e (muhtemelen Abdullah Paşa Vakfı’na OD*) ödüyorlardı. Bu vergi yılda 3000 kuruş (piastres) idi. Vergi 1878 yılından itibaren İngiliz Hükümeti’ne ödenmeye başlanmıştı. Bu araziler içinde en büyük malı elinde tutan Kondealı Lapierre (5066 dönüm), Mr. Mattei (3811 dönüm), Lefkoşalı Musannıf Efendi (3500 dönüm) ile Ahmet Efendi (2750 dönüm) idi.
Bu araziler için kural şuydu: Buraları ekip biçmek isteyenler devletten izin alıp kiralarlardı. Kiraladıkları bu alanlar için 2 yıl vergi vermezlerdi. Bu kendilerini cesaretlendirirdi. Daha sonra ekip biçmeye başladıklarında, (2 yıl sonra) aşar vergilerini ödemeye başlarlardı. Buralarda çalışan köylülerin koçanları yoktu. Koçan sahipleri bu yeri devletten kiralayan ve vergi verenler idi...
*Abdullah Paşa, 1745 yılında Kıbrıs’ta valiydi. Mağusa bölgesinde ve özellikle surlar çevresinde yaşayan insanlarının büyük bir çoğunluğu vergilerini Abdullah Paşa Vakfı’na öderlerdi. Bu vakfa bağlı Mağusa bölgesinde 550, tüm adada ise 3 bin kişiye yakın vergi mükellefi vardı.
18. yüzyıl ortalarında Mağusa Kalesi çevresinde vakıf için en önemli ekonomik uğraş kök boyacılıktır (bitkisel kök boyanın elde edildiği bitki cehri ya da Latince ismiyle rhamnus petiolaris veya r.saxatalis infectoriustur). Bu bitki Mağusa Kalesi civarında üretilirdi. Bitkisel boya kökleri, özellikle kırmızı olanı hem deri hem de pamuk bezleri boyamada hayli değerliydi. 1748 yılında Mağusa’da 318 dönüm kök boya ekilmişti. Her dönüme 300 kuruş vergi konulmuş olup bu tarımsal faaliyet izni sadece Müslüman olmayan nüfusa verilirdi. (Kıbrıs’ta Osmanlılar Cilt II, M.A.Erdoğru)






