2024’ten 2025’e Türk Dış Politikası

Esad rejiminin çöküşü ve Suriye’de beliren otorite boşluğu, Türkiye için mülteci yükünün artması, yeni göç dalgaları riski ve Suriye’nin yeniden imar sürecindeki maliyetler gibi devasa zorlukları gündeme getirirken; ABD ile ilişkilerden AB üyelik hedeflerine, Kıbrıs’tan Doğu Akdeniz gerilimlerine kadar birçok cephede 2024’ün mirası çözüm bekleyen sorunlar 2025’e damgasını vuracak

YAYIN TARİHİ:
ads ads ads
05/01/2025


Yusuf Kanlı Yusuf Kanlı


2024 yılı, Türkiye’nin dış politika gündeminin yoğun olduğu, fırsatlar ve zorlukların bir arada şekillendiği bir dönem olarak tarihe geçti. ABD ile ilişkilerden Avrupa Birliği ile durağanlaşan sürece, Yunanistan’la gerilimi düşürme çabalarından Suriye ve Rusya gibi kritik aktörlerle ilişkilere kadar birçok alanda Türkiye’nin pozisyonu yeniden şekillendi. Ancak bu gündem, 2025 için büyük ölçüde çözümsüzlüklerin gölgesinde yeni riskler ve fırsatlar barındırıyor.

ABD ile İlişkiler: Karmaşık Ortaklık

2024’te Türkiye-ABD ilişkileri, jeopolitik bağlamda gelişme gösterse de sorunlu alanlar baki kaldı. İsveç’in NATO üyeliğine onay verilmesi ve Türkiye’nin F-16 modernizasyon taleplerinin karşılanması, yüzeyde bir yumuşama sağladı. Ancak Washington’un Yunanistan’a F-35 uçakları satma kararı ve Suriye’deki YPG/SDG’ye desteği, ilişkilerdeki temel sorunları çözmekten uzak bir tablo ortaya koydu.

2025 Perspektifi

2025’te ABD ile ilişkilerde şu gelişmeler öne çıkabilir:

1. Suriye ve YPG/SDG: Esad rejiminin çöküşüyle birlikte Suriye’de yeni bir statüko arayışı başladı. Türkiye, bölgedeki YPG/SDG varlığını sona erdirmek isterken, ABD’nin bu gruba desteği, iki ülke arasında temel bir gerilim kaynağı olmaya devam edecek. Trump yönetiminin bu konuda nasıl bir pozisyon alacağı kritik olacak. Ancak Trump’ın önceki dönemindeki pragmatik yaklaşımı, Türkiye’ye bir pazarlık fırsatı sunabilir.

2. CAATSA Yaptırımları, F 35 ve S-400 Krizi: Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemi gibi F 35 programından Türkiye’nin çıkarılması, ABD ile ilişkilerde hâlâ çözülmeyi bekleyen en önemli sorunlar. Ankara’nın yaratıcı bir formülle bu sıkıntıları aşmaya çalışması bekleniyor, ancak bu çözüm Türkiye’nin hem NATO içinde hem de Rusya ile ilişkilerinde dengeleri zorlayabilir.

3. Ekonomik ve Savunma İş Birliği: Türkiye’nin savunma sanayiindeki atılımları, ABD ile yeni iş birliği fırsatları yaratabilir. Ancak bu süreç, Washington’un Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerine karşı tutumuna bağlı olacaktır.

Suriye: Yeni Statüko ve Ekonomik Yük

Esad rejiminin çöküşü, Suriye’de uzun süredir devam eden statükoyu sona erdirirken, bu değişim Türkiye için hem fırsatlar hem de büyük riskler doğurmuştur. Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki varlığını güçlendirmek ve güvenli bölgeler oluşturarak mültecilerin dönüşünü hızlandırmak için çaba sarf etmektedir. Ancak, bölgedeki istikrarsızlık ve ABD’nin YPG’ye desteği gibi faktörler, bu hedefin önündeki en büyük engellerdir. Bu durum, Türkiye’nin bölgesel politikalarına olduğu kadar iç ve ekonomik dinamiklerine de derin etkiler yapmaktadır.

Mülteci Krizi: Giderek Artan Yük

Sadece kayıtlı Suriyeli mültecilerin sayısı 4 milyondan fazlayken, Türkiye’nin toplam mülteci yükü, düzensiz göçmenler ve kayıt dışı nüfus da dahil edildiğinde 10 milyona yaklaşmıştır. Bu rakam, Türkiye’yi dünyada en fazla mülteci barındıran ülke konumuna getirirken, sosyal, ekonomik ve siyasi açıdan ağır bir yük oluşturmaktadır.

Geri Dönüşler ve İstikrarsızlık Riski

• Geri dönüşlerin sınırlı olması: Esad rejiminin çökmesi sonrası Suriye’de hızlı bir istikrar sağlanması bekleniyordu. Ancak, Suriye’deki otorite boşluğu, güvenlik tehdidi ve ekonomik koşullar, mültecilerin geri dönüşüne yönelik umutları azaltmaktadır. Türkiye’nin çabalarına rağmen, geniş çaplı geri dönüşlerin gerçekleşmesi olasılığı düşüktür.

• Yeni göç dalgası riski: Suriye’de istikrarın sağlanamaması durumunda, çatışmaların ve kaosun yeniden tırmanması, Türkiye’ye yönelik yeni bir göç dalgası riski yaratabilir. Bu durum, zaten ekonomik zorluklarla boğuşan Türkiye için yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Ekonomik ve Sosyal Etkiler

• İşgücü piyasası: Mültecilerin büyük bir kısmı kayıt dışı çalışmakta, bu da yerel işgücü üzerinde baskı yaratmaktadır. Özellikle düşük gelirli işçiler, mültecilerle rekabet etmek zorunda kalmaktadır.

• Toplumsal gerilim: Mülteciler, yerel halk arasında artan bir hoşnutsuzluğun hedefi haline gelmiştir. Bu durum, hem toplumsal uyumu hem de siyasi istikrarı tehdit eden bir faktör haline gelmiştir.

• Konut ve altyapı baskısı: Türkiye’nin mülteci yoğunluğu yüksek bölgelerinde konut fiyatları ve kiralar hızla artarken, altyapı sistemleri de yoğun nüfus yükünü karşılamakta zorlanmaktadır.

Yeniden İmar ve Türkiye’nin Rolü

Suriye’nin yeniden inşası, Türkiye için hem bir fırsat hem de büyük bir ekonomik risk taşımaktadır. Türkiye, müteahhitlik sektörünü devreye sokarak Suriye’nin yeniden yapılanmasında lider bir rol oynamayı hedeflemektedir. Ancak bu süreç, ciddi maliyetler ve siyasi riskler içermektedir.

Ekonomik Maliyetler ve Fon Eksikliği

• Kaynak eksikliği: Yeniden imar süreci, altyapı projeleri, konut inşası, sağlık ve eğitim hizmetlerinin yeniden oluşturulmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin mevcut ekonomik zorlukları göz önüne alındığında, bu maliyetlerin karşılanması için uluslararası fon ve destek gereklidir. Ancak, bu fonların sağlanması konusunda hem siyasi hem de diplomatik zorluklar bulunmaktadır.

• Uluslararası iş birliği: Türkiye, uluslararası kuruluşlar ve bölgesel aktörlerle iş birliğine giderek yeniden inşa sürecinde finansal destek arayışına girmektedir. Ancak, ABD ve AB gibi büyük aktörlerin bu sürece dahil olma konusundaki isteksizliği, Türkiye’nin tek başına bu yükü omuzlama riskini artırmaktadır.

Siyasi ve Jeopolitik Riskler

• Bölgesel rekabet: Suriye’nin yeniden inşa sürecine Türkiye’nin liderlik etmesi, İran ve Rusya gibi aktörlerle rekabeti artırabilir. Bu durum, yeniden yapılanma sürecinde siyasi gerilimlerin artmasına neden olabilir.

• Güvenlik sorunu: Yeniden yapılanma çabaları, Suriye’de güvenliğin sağlanmasıyla doğrudan bağlantılıdır. YPG/SDG’nin bölgedeki varlığı ve Suriye’nin kuzeyindeki istikrarsızlık, Türkiye’nin bu süreçteki rolünü zorlaştırabilir.

2025’e girerken Türkiye, Suriye konusunda zorlayıcı bir denklemle karşı karşıya kalacaktır. Bu süreçte üç ana senaryo öne çıkmaktadır:

1. Güvenli Bölgelerin Güçlendirilmesi:

Türkiye, sınır güvenliğini ve Suriye’nin kuzeyindeki etkisini artırarak güvenli bölgeler oluşturmaya devam edebilir. Bu strateji, hem mültecilerin dönüşünü teşvik etmek hem de Türkiye’ye yönelik yeni göç dalgalarını engellemek açısından kritik önem taşıyacaktır. Ancak bu bölgelerin güvenliğinin sağlanması ve ekonomik kalkınma projelerinin uygulanması, ciddi kaynak gerektirecektir.

2. Uluslararası Fonların Mobilize Edilmesi:

Türkiye, Suriye’nin yeniden inşasında lider bir rol üstlenmek için uluslararası destek arayışını hızlandırabilir. Özellikle AB ve Körfez ülkeleri gibi aktörlerin mali katkılar sağlama konusunda ikna edilmesi, Türkiye’nin üzerindeki mali yükü hafifletebilir.

3. İç Politika ve Sosyal Uyumu Sağlama:

Türkiye, mültecilerle ilgili toplumsal gerilimleri azaltmak ve entegrasyonu teşvik etmek için kapsamlı bir politika geliştirmelidir. Ancak ekonomik ve finansal krizin pençesindeki Türkiye’de bu süreçte mülteci karşıtı popülizmin ve ekonomik zorlukların artması, hükümetin bu konuda hareket alanını daraltabilir.

Büyük Fırsatlar ve Büyük Riskler

Suriye’deki yönetim değişikliği, Türkiye için hem fırsatlar hem de büyük riskler barındırmaktadır. Yeniden inşa sürecinde lider bir rol oynamak, Türkiye’nin bölgesel gücünü pekiştirebilir. Ancak mültecilerin dönüşündeki belirsizlikler, yeni göç dalgalarının riski ve ekonomik maliyetler, Türkiye’nin mevcut zorluklarını artırabilir.

2025, Türkiye’nin Suriye politikasında dengeli, yaratıcı ve sonuç odaklı bir yaklaşım geliştirmesini zorunlu kılacaktır. Aksi takdirde, mülteci yükü ve yeniden yapılanma maliyetleri, Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal dokusunda onarılması zor yaralar açabilir.

 

Avrupa Birliği ile İlişkiler: Tam Üyelik Güzel Bir Hayaldi

Türkiye-AB ilişkileri, 2024’te büyük ölçüde durağan bir tablo çizdi. Bir zamanlar tam üyelik hedefiyle başlayan süreç, bugün vize kuyrukları ve ekonomik iş birliğine indirgenmiş durumda. AB ülkelerinde yükselen popülist ve aşırı sağ eğilimler, Türkiye’nin üyelik hedefini daha da uzak bir ihtimal haline getirdi.

2024’te Neler Oldu?

1. Vize Sorunu: AB ile Türkiye arasında vize serbestisi hedefinden uzaklaşıldı. Türk vatandaşları, Schengen vizeleri için uzun bekleme süreleri ve yüksek reddedilme oranlarıyla karşı karşıya kaldı. Bu durum, Türkiye’nin AB ile ilişkilerindeki en somut sorunlardan biri haline geldi.

2. Gümrük Birliği’nin Güncellenmesi: Ekonomik ilişkilerde Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gündemde kalmaya devam etti ancak somut bir ilerleme sağlanamadı. AB, Türkiye’nin demokratik reformlara dönmesini şart koşarken, Türkiye ekonomik avantajlar elde etmek istiyor.

3. Göç Yönetimi: Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’yi göç yönetiminde AB’nin vazgeçilmez bir ortağı haline getirdi. Ancak AB’nin Türkiye’ye bu konuda sağladığı destek sınırlı kaldı.

2025 Beklentileri

2025’te Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici olacak faktörler şunlardır:

1. Göç ve Yeniden İmar: Esad rejiminin çökmesiyle birlikte AB, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü ve Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye ile iş birliği yapmaya çalışabilir. Ancak bu süreçte Türkiye’nin beklentileriyle AB’nin sınırlı desteği arasında bir uçurum bulunuyor.

2. Enerji İş Birliği: Türkiye, Doğu Akdeniz’deki enerji rezervleri ve Avrupa’nın enerji arz güvenliği için önemli bir partner olmaya devam edecek. Ancak Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaşanan gerilimler, bu iş birliğini zorlaştırabilir.

3. Demokrasi ve İnsan Hakları: AB, Türkiye’nin demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü konularındaki eksiklerini eleştirmeye devam edecek. Bu durum, ilişkilerin derinleşmesini sınırlayan bir unsur olmaya devam edecek.

Yunanistan ile İlişkiler: “Olumlu Gündem”den Çıkmaza mı?

Türkiye ve Yunanistan, 2024’te ilişkilerde “olumlu gündem” yaklaşımı çerçevesinde diyalog sürecini sürdürmeye çalıştı. Ancak bu süreç, Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları, kıta sahanlığı ve adaların silahlandırılması gibi kronik sorunları çözmekte yetersiz kaldı.

2024’te Neler Oldu?

• Adalar ve Deniz Yetki Alanları: Yunanistan’ın deniz yetki alanlarını genişletme çabaları, Türkiye’nin tepkisiyle karşılaştı. Ancak taraflar arasında somut bir uzlaşı sağlanamadı.

• Uluslararası Adalet Divanı: Ege’deki sorunların Uluslararası Adalet Divanı’na taşınması önerisi gündemde yer aldı ancak Türkiye, bu adımı atmaktan çekindi.

• Kıbrıs Meselesi: Yunanistan ve Rum Yönetimi, Türkiye’nin iki devletli çözüm önerisine karşı çıkmaya devam etti. Bu durum, Kıbrıs meselesinde çözümsüzlüğün sürmesine neden oldu.

2025 Beklentileri

Yunanistan ile ilişkilerde 2025’te şunlar öne çıkabilir:

1. Diyalog Süreci: Türkiye ve Yunanistan arasındaki görüşmeler devam edebilir, ancak somut sonuçlar alınması zor görünüyor. Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki haklarını koruma kararlılığı, gerilimi düşük seviyede tutsa da, karşılıklı güven eksikliği çözümü zorlaştıracaktır.

2. Doğu Akdeniz ve Enerji Rekabeti: Türkiye, Doğu Akdeniz’deki haklarını korumak için daha proaktif bir politika izleyebilir. Ancak bu durum, Yunanistan ve Rum Yönetimi ile AB’yi karşısına alma riskini taşıyor.

3. Savunma ve Askeri Gerilim: Yunanistan’ın savunma harcamalarını artırması ve ABD’den aldığı F-35’lerle askeri kapasitesini yükseltmesi, Türkiye ile deniz ve hava sahasında yeni gerginliklere yol açabilir.

Kıbrıs: Çözümsüzlüğün Gölgesinde Yeni Dönem

2024 yılında Kıbrıs meselesi, Türk dış politikasının kronik bir sorunu olarak gündemde kalmaya devam etti. Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) uluslararası alanda tanınması ve iki devletli çözüm modeli önerisiyle ısrarcı bir tutum sergilerken, Rum Yönetimi ve destekçisi Avrupa Birliği (AB) ile Birleşmiş Milletler (BM) bu öneriye mesafeli durmayı sürdürdü. Bu durum, adada statükonun devam etmesine ve görüşmelerin yine tıkanmasına neden oldu.

2024’te Neler Oldu?

1. BM ve AB’nin Federal Çözüm Israrı: BM ve AB, 2017’de Crans Montana’da başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerdeki “iki bölgeli, iki toplumlu federal çözüm” önerisini yeniden gündeme getirdi. Ancak Türkiye ve KKTC, Rumların 60 yıldır süregelen müzakere sürecinde siyasi eşitliği kabul etmediğini ve federal çözümün artık gerçekçi olmadığını vurguladı.

2. Türkiye’nin İki Devletli Çözüm Önerisi: Türkiye, adada iki tarafın eşit egemenliğini temel alan bir çözüm için baskı yapmaya devam etti. Ancak bu öneri, uluslararası arenada geniş bir destek bulamadı. BM’nin düzenlediği gayri resmi toplantılar ve mart ayında Cenevre’de gerçekleştirilmesi öngörülen “çok taraflı” görüşmeler de bu çıkmazı aşmakta yetersiz kaldı.

3. Doğu Akdeniz’deki Gerilim: Kıbrıs meselesi, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları ve enerji kaynakları konusunda Türkiye ile Yunanistan ve Rum Yönetimi arasında süregelen gerilimlerin odağında yer aldı. Rum Yönetimi’nin tek taraflı hidrokarbon arama faaliyetleri ve Türkiye’nin buna karşılık gelen hamleleri, bölgedeki tansiyonu yükseltti.

2025 Beklentileri

Kıbrıs meselesinde 2025 yılında da çözümden ziyade, statükonun devam edeceği bir süreç öngörülmektedir. Ancak Türkiye’nin bu konuda izleyeceği politika, bölgesel dengeler ve küresel güçlerin tutumuyla doğrudan bağlantılı olacaktır.

1. İki Devletli Çözüm Israrı: Türkiye, iki devletli çözüm modelini savunmaya devam edecektir. Ancak bu modelin uluslararası arenada kabul görmesi için Türkiye’nin kapsamlı bir diplomatik kampanya yürütmesi gerekecek. Özellikle Türk devletleri ve Müslüman ülkeler nezdinde KKTC’nin tanınması için daha fazla çaba harcanması bekleniyor.

2. Rum Kesimi ve AB ile Gerilim: Rum Yönetimi ve AB, Türkiye’nin bu tutumunu eleştirmeyi sürdürecektir. Özellikle enerji kaynakları ve deniz yetki alanları konusundaki anlaşmazlıklar, Kıbrıs meselesini bölgesel bir çatışma riskine açık hale getirebilir.

3. Doğu Akdeniz’de Yeni Dengeler: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını koruma konusundaki kararlılığı, hem Kıbrıs meselesinde hem de bölgesel enerji politikalarında temel bir unsur olacaktır. Türkiye, Rum Yönetimi’nin tek taraflı hamlelerine karşı daha proaktif bir politika izleyebilir.

Kıbrıs’ın Türk Dış Politikası İçindeki Yeri

Kıbrıs, Türkiye’nin dış politikasında yalnızca bölgesel bir mesele değil, aynı zamanda uluslararası arenada prestij ve stratejik önem taşıyan bir konu olmaya devam ediyor. Türkiye, Kıbrıs üzerinden Doğu Akdeniz’deki askeri ve ekonomik varlığını pekiştirirken, bu meselenin çözümsüzlüğü uluslararası ilişkilerde bir yük olarak da görülmeye devam ediyor.

Uzun Vadeli Riskler:

• Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki yalnızlaşma riski, Doğu Akdeniz’deki dengeyi Türkiye aleyhine değiştirebilir.

• Çözüm üretilmemesi, AB ile ilişkilerin daha da gerilmesine neden olabilir.

Potansiyel Fırsatlar:

• KKTC’nin ekonomik kalkınmasına yapılacak yatırımlar ve adadaki Türk varlığının güçlendirilmesi, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu artırabilir.

• Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını savunmak için daha kapsamlı bir enerji diplomasisi, Kıbrıs’ın stratejik önemini artırabilir.

2025’e girerken Kıbrıs meselesi, Türk dış politikasının çözüm bekleyen en zorlayıcı unsurlarından biri olarak kalmaya devam edecek. Türkiye’nin bu konuda daha yaratıcı ve çok yönlü bir diplomasi yürütmesi, çözümsüzlüğü avantaja dönüştürme potansiyelini artırabilir. Ancak uluslararası destek olmadan, Kıbrıs meselesinde ilerleme kaydedilmesi güç görünüyor.

Belirsizlikler ve Olasılıklar

2024, Türk dış politikasının sınırlarını ve fırsatlarını bir kez daha gösterdi. ABD ile ilişkilerdeki yapısal sorunlar, AB ile durağanlık, Yunanistan ile çözümsüzlükler ve Suriye’deki yeni dinamikler, 2025’in temel gündem maddelerini oluşturacak. Türkiye’nin bu alanlarda başarı elde etmesi, yalnızca diplomatik hamlelerle değil, aynı zamanda iç politikadaki istikrar ve ekonomik dayanıklılıkla mümkün olacaktır.

2025, Türk dış politikası için bir “denge yılı” olmaya aday. Ancak dengeyi korumak için daha yaratıcı, çok yönlü ve sonuç odaklı bir stratejiye ihtiyaç var. Aksi halde, mevcut sorunların daha da derinleşmesi kaçınılmaz olacaktır.

YAYIN TARİHİ:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad ad
TAGS: 2024’ten 2025’e Türk Dış Politikası
MANŞETLER

HK Yusuf Kanlı

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.