Hollanda Pandora’nın Kutusunu Açar mı?
16/09/2024
Yusuf Kanlı
Hollanda hükümetinin göçmen politikasındaki olası radikal değişiklikler sadece yerel syasi gelişmeleri değil, Avrupa çapıda sonuçları olur. Özellikle Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki mülteci anlaşması üzerindeki etkileri, bu politikaların uluslararası boyutunu daha da kritik hale getirebilir. Eğer AB, Türkiye ile ilişkilerini güçlü tutamaz ve göçmen krizine karşı ortak bir çözüm geliştiremezse, Avrupa’nın göçmen politikaları üzerinde büyük bir çatlak oluşması kaçınılmaz olacaktır YUSUF KANLI Hollanda’nın yeni aşırı sağ hükümeti, Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV), göçmen ve iltica politikalarında ciddi kısıtlamalara gitmeyi planlıyor. Hükümet, acil durum yasaları uygulayarak göçmen girişini sınırlamayı hedeflerken, bu girişim Avrupa genelinde büyük tartışmalara yol açmış durumda. Özellikle Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki mülteci anlaşması üzerindeki etkileri, bu politikaların uluslararası boyutunu daha da kritik hale getiriyor. Yeni Göçmen Politikaları? Hollanda’nın aşırı sağcı lideri Geert Wilders, ülkeye gelen sığınmacıların sayısını keskin bir şekilde azaltmayı hedefleyen bir dizi öneri sundu. Hükümetin önerdiği yeni yasalar, açık uçlu sığınma izinlerini kaldırmayı ve sığınmacıların aile birleşimi haklarını önemli ölçüde kısıtlamayı içeriyor. Bu politikaların temel amacı, Hollanda’yı göçmenler için “olabildiğince çekici olmaktan” çıkarmak olarak ifade ediliyor. Hükümet, bu değişiklikleri hızla hayata geçirmek için olağanüstü hal ilan etmeyi ve bu sayede parlamentoyu bypass ederek kraliyet kararnameleri yoluyla yasa çıkarma yetkisi kullanmaya niyetli olduğu ifade ediliyor. Ancak, bu olağanüstü hal kararı demokratik süreçlere aykırı bir hamle olarak değerlendiriliyor. Zira, Hollanda’nın yılda ortalama 40.000 sığınmacı aldığı göz önünde bulundurulduğunda, göçmen sayısındaki bu istikrarlı artışın gerçek bir “kriz” teşkil edip etmediği tartışmalı. AB Göç Politikası İçin Potansiyel Tehlikeler Hollanda’nın bu girişimi, AB’nin ortak göç politikası üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyor. AB’nin Göç Paktı, üye ülkeler arasında göçmenlerin yükünün paylaşılmasını ve sığınma politikalarının ortak bir çerçevede yürütülmesini öngörüyor. Hollanda gibi bir ülkenin bu kuralları tek taraflı olarak gevşetmesi, diğer AB ülkelerine de benzer adımlar atma cesareti verebilir. Macaristan ve Polonya gibi ülkeler, zaten uzun süredir göçmen kabulüne direnç gösteriyor. Hollanda’nın bu hamlesi başarılı olursa, bu ülkeler de olağanüstü hal yasalarına benzer adımlar atarak AB’nin ortak göçmen politikalarını daha da zayıflatabilir. Böyle bir gelişme, AB’nin dayanışma prensiplerini ve ortak hareket etme kabiliyetini tehlikeye atacak ve göçmen krizine karşı alınan önlemleri işlevsiz hale getirebilir. AB yetkilileri ise bu duruma karşı tepkilerini açıkça dile getirmiş durumda. AB sözcüsü Eric Mamer, üye ülkelerin daha önce üzerinde anlaşılan yasalardan tek taraflı olarak çıkamayacağını vurgulayarak, Hollanda’nın bu planının AB hukukuna aykırı olduğunu belirtti. Eğer Hollanda bu planı hayata geçirirse, AB ile ciddi bir hukuki çatışma yaşanması kaçınılmaz hale gelebilir. Türkiye-AB Mülteci Anlaşmasına Etkiler Hollanda’nın göçmen politikalarında yapacağı böyle birradikal değişiklik, özellikle Türkiye ile AB arasındaki 2016 yılında imzalanan mülteci anlaşmasını yeniden tartışmaya açabilir. Geri kabul düzenlemelerini de içeren bu anlaşma, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gelen düzensiz göçmen akışını durdurmak amacıyla yapılmış ve Türkiye’ye mali destek, vize serbestisi gibi teşvikler sunulmuştu. Türkiye de Yunanistan’a ulaşan düzensiz göçmenleri geri kabul etmeyi ve sınır kontrollerini sıkılaştırmayı taahhüt etmişti. Ancak, Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler son yıllarda çeşitli nedenlerle gerginleşmiş durumda. Suriye iç savaşı, Türkiye’nin artan mülteci yükü ve Avrupa’da artan milliyetçi akımlar bu gerilimi daha da derinleştiriyor. Türkiye’nin stratejik konumu ve özellikle Ukrayna savaşı bağlamında artan önemi, AB’nin Türkiye ile ilişkilerini sürdürmesini zorunlu kılıyor. Fakat AB ülkelerinin, özellikle Hollanda gibi ülkelerin göçmen politikalarını sertleştirmesi, Türkiye’nin mülteci anlaşmasındaki iş birliğini tehlikeye atabilir. Türkiye’nin Mültecileri Geri Kabulü: Belirsiz Gelecek Türkiye, halihazırda beş milyon kadarı Suriye’den olmak üzere sekiz milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapıyor ve bu durum ekonomik ve sosyal açıdan ciddi bir yük oluşturuyor. Son yıllarda Türkiye’de kamuoyunda mültecilere karşı artan bir rahatsızlık söz konusu. Ekonomik kriz, işsizlik ve toplumsal huzursuzluk, Türkiye’nin AB ile olan mülteci anlaşmasını yeniden değerlendirmesine neden olabilir. Türkiye, artan ekonomik sıkıntılar nedeniyle ciddi bir krizden geçmekte olduğu bu dönemde, AB’den daha fazla mali destek ya da başka siyasi ve ekonomik tavizler talep edebilir. Eğer AB, Türkiye’nin taleplerini karşılamaz ya da iş birliğini teşvik edecek yeni adımlar atmazsa, Ankara mültecileri geri kabul etme yükümlülüklerini askıya alabilir veya tamamen çekilebilir. Bu durum, Avrupa’ya yönelik yeni bir mülteci akışına yol açabilir ve özellikle Yunanistan ve Bulgaristan gibi sınır ülkelerinde yeni bir kriz başlatabilir. Türkiye’nin mülteci anlaşmasındaki rolü hayati önemde olduğu için, bu anlaşmanın bozulması AB’nin göçmen krizine karşı aldığı önlemleri büyük ölçüde etkisiz hale getirecektir. Böyle bir senaryo, AB içindeki siyasi tansiyonu artıracak ve göçmen karşıtı hareketlerin daha da güçlenmesine yol açabilecektir. Jeopolitik Boyutlar: Göç Sorunu Sadece Bir Başlangıç Göçmen krizi, AB ve Türkiye arasındaki ilişkilerin sadece bir boyutunu oluşturuyor. Türkiye’nin jeopolitik konumu, NATO üyeliği ve bölgesel güvenlikte oynadığı kritik rol, AB ile iş birliğinin sadece göçmenlerle sınırlı olmadığını gösteriyor. AB’nin güvenlik politikaları, terörle mücadele ve sınır güvenliği konularında Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç, mülteci anlaşmasının bozulması durumunda daha da karmaşık hale gelecektir. Öte yandan, Avrupa’da artan milliyetçi ve göçmen karşıtı siyasi akımlar, bu krizin sadece bir başlangıç olduğunu gösteriyor. Hollanda’da olduğu gibi, birçok ülkede benzer söylemler güç kazanıyor ve bu durum AB’nin iç bütünlüğünü de tehdit ediyor. Bu politikaların Avrupa genelinde yayılması, AB’nin sadece göçmen politikalarını değil, daha geniş bir yelpazedeki sosyal ve ekonomik politikalarını da etkileme potansiyeline sahip. Göçmen Politikalarında Çatlak Kaçınılmaz Özetle, Hollanda hükümetinin acil durum yasaları ile göçmen politikalarını sertleştirme planı, sadece Hollanda’yı değil, tüm Avrupa’yı ve Türkiye-AB ilişkilerini etkileyecek derin sonuçlara sahip. Bu hamle, AB içindeki göçmen politikalarını zayıflatma ve Türkiye ile yapılan mülteci anlaşmasını riske atma potansiyeline sahip. Türkiye’nin mülteci yükünü daha fazla taşıyıp taşımayacağı sorusu belirsizliğini korurken, AB’nin bu krizle nasıl başa çıkacağı Avrupa’nın siyasi geleceğini de şekillendirecektir. Eğer AB, Türkiye ile ilişkilerini güçlü tutamaz ve göçmen krizine karşı ortak bir çözüm geliştiremezse, Avrupa’nın göçmen politikaları üzerinde büyük bir çatlak oluşması kaçınılmaz olacaktır. Bu gelişmeler, hem insani hem de siyasi açıdan Avrupa’nın önümüzdeki yıllarda karşı karşıya kalacağı en büyük meydan okumalar arasında yer alacaktır. — Will the Netherlands Open Pandora’s Box? The Dutch government’s potential radical changes to its migration policies could have far-reaching consequences, not only domestically but also across Europe. These changes, particularly in the context of the refugee agreement between Türkiye and the European Union (EU), make the international ramifications even more critical. If the EU cannot maintain strong relations with Türkiye and develop a joint solution to the refugee crisis, it risks creating a significant rift in Europe’s migration policies. Yusuf KANLI Geert Wilders, the far-right leader of the Freedom Party (PVV), is spearheading efforts to introduce sweeping reforms aimed at sharply reducing the number of asylum seekers entering the Netherlands. The government’s proposed measures include ending indefinite asylum permits and significantly restricting the right to family reunification for refugees. The central aim is to make the Netherlands “as unattractive as possible” for asylum seekers. To expedite these changes, the government plans to invoke emergency laws, bypassing parliamentary approval by issuing royal decrees. However, such a move has sparked controversy, as the legality and necessity of declaring an emergency are under scrutiny. With around 40,000 asylum seekers arriving annually, it remains debatable whether this constitutes a real “crisis” justifying emergency powers. Potential Threats to EU Migration Policy The Netherlands’ unilateral approach to tightening migration laws poses a serious threat to the EU’s collective migration framework. The EU’s Migration Pact aims to share the burden of asylum seekers among member states and ensure a harmonized approach to asylum policies. If the Netherlands weakens these rules, it may encourage other EU countries to follow suit, further undermining the union’s shared migration strategies. Countries like Hungary and Poland have already resisted taking in migrants for years. Should the Dutch government’s measures prove successful, these countries may adopt similar emergency laws, further eroding the EU’s migration policies. Such a scenario would endanger the principles of solidarity within the EU and cripple efforts to address the refugee crisis collectively. EU officials have voiced strong opposition to these developments. Eric Mamer, an EU spokesperson, emphasized that member states cannot unilaterally opt out of agreed-upon legislation, signaling that the Dutch plans conflict with EU law. If the Netherlands proceeds with its plans, it could face a significant legal confrontation with the EU. Impacts on the Türkiye-EU Refugee Agreement The potential shift in Dutch migration policy could also reopen discussions around the 2016 Türkiye-EU refugee agreement. This deal, which included provisions for the return of irregular migrants to Türkiye in exchange for financial support and visa liberalization, was aimed at curbing the flow of migrants from Türkiye to Europe. Türkiye, in turn, agreed to tighten border controls and accept the return of migrants from Greece. However, tensions between Türkiye and the EU have been on the rise due to a number of factors, including the Syrian civil war, Türkiye’s growing refugee burden, and the rise of nationalist movements across Europe. Türkiye’s strategic importance—especially in light of the war in Ukraine—means that maintaining cooperative relations with Ankara remains crucial for the EU. Yet, the hardening of migration policies in countries like the Netherlands may strain this cooperation. Türkiye’s Refugee Return Policy: An Uncertain Future Türkiye already hosts more than eight million refugees, including around five million from Syria, placing significant economic and social strain on the country. Public sentiment in Türkiye has turned increasingly against refugees, with economic hardship, unemployment, and social unrest fueling anti-migrant rhetoric. This domestic pressure may prompt Türkiye to reconsider its role in the refugee agreement with the EU. Türkiye could demand increased financial support or other political and economic concessions from the EU in exchange for continuing its commitments under the refugee deal. Should the EU fail to meet these demands or take steps to strengthen cooperation, Ankara could suspend or withdraw entirely from the agreement. This would likely trigger a new wave of migrants heading toward Europe, sparking another crisis, particularly in border states like Greece and Bulgaria. Geopolitical Dimensions: Is Migration Just the Beginning? The migration crisis is only one aspect of the complex relationship between the EU and Türkiye. Türkiye’s geopolitical position, NATO membership, and its critical role in regional security mean that cooperation between Türkiye and the EU extends beyond refugee issues. Should the refugee agreement collapse, it would further complicate the EU’s security policies, counterterrorism efforts, and border control measures, all of which rely heavily on Turkish cooperation. At the same time, the rise of nationalist and anti-immigration movements across Europe suggests that this crisis is merely the beginning. As seen in the Netherlands, similar rhetoric is gaining traction in other countries, threatening the internal cohesion of the EU. The spread of such policies across Europe has the potential to reshape not just migration strategies but also broader social and economic policies within the union. A Fracture in Migration Policy Seems Inevitable In summary, the Dutch government’s plans to tighten migration policies through emergency laws could have far-reaching consequences, not only for the Netherlands but for Europe as a whole and for Türkiye-EU relations. This move threatens to weaken the EU’s collective migration framework and jeopardizes the refugee agreement with Türkiye, which has been crucial in managing migration flows into Europe. As Türkiye faces growing economic and social pressures, it remains unclear whether it will continue to bear the brunt of the refugee crisis. Should Türkiye suspend its commitments under the refugee deal, Europe could face a renewed migration crisis, potentially sparking unrest in border countries and further destabilizing the region. If the EU cannot maintain strong relations with Türkiye and develop a unified approach to the refugee crisis, the rift in Europe’s migration policies is likely to deepen. These developments will be one of the greatest humanitarian and political challenges Europe faces in the coming years.
- Trump’ın yeniden seçilmesi Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkiler?
- Anayasal Düzenin Temellerine Gizli Darbe
- İfade özgürlüğünde geri gidiş kaygı verici
- Her Son Bir Başlangıçtır
- Gazetecilik ve Toplumsal Sorumluluk
- Yusuf Kanlı yazdı: Nasrallah süikastı: Şimdi ne olacak?
- Medyanın Dönüşümü ve Gazeteciliğin Geleceği
- Gerçek Hep Payidar Olacaktır
- Atatürk’ü Unutturmak Mümkün Mü?
- Kıbrıs’ta Yeni Süreç; Umut ve Endişe
- TÜM YAZILARI için tıklayınız