Ankara kriterleri
08/03/2025











Yusuf Kanlı
“İstanbul Sözleşmesi’nden tek imzayla çıkarken ‘Kendi yasalarımız yeter’ denildi. Sonuç? Kadınlar hâlâ öldürülüyor, ‘intihar’ süsü verilen cinayetler artıyor, şiddet mağdurları korunmuyor. Ankara Kriterleri, kadın haklarında da devrede: Daha fazla baskı, daha az koruma, daha çok ölüm!”
Bir ülkede bir sözleşmeden tek imzayla çıkabiliyorsanız, o ülkede kadınların hayatı da tek hamlede sona erdirilebilir. Ne de olsa mesele “namus” olunca, kadınların yaşam hakkı ikinci plana atılabilir. İstanbul Sözleşmesi’nden tek gecede, tek bir imzayla çıkılırken, devlet yetkilileri bizlere büyük bir müjde vermişti: “Merak etmeyin, kendi yasalarımız kadınları korumaya yeter!” Peki, sonuç?
Sonuç ortada: Felaket.
Kadın cinayetleri artmaya devam ediyor. Halk “Böylesi de olmaz” diyor ama yargı sisteminin “iyi hal” ve “tahrik” indirimleri katilleri ödüllendiriyor, “intihar” süsü verilmiş cinayetler alenen işleniyor ve devletin tepkisi koca bir sessizlik. Türkiye, Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Kriterleri’ni uygulamanın bir benzerini kadın hakları konusunda da sergiliyor. Kadınları gerçekten koruyacak uluslararası normlardan uzaklaşıp, “Bize özgü” (!) hukuk anlayışını yürürlüğe soktuk. Sonuç? Kadınlar için daha fazla korku, daha fazla ölüm, daha fazla baskı.
İstanbul sözleşmesi
İstanbul Sözleşmesi, şiddet gören kadınların korunmasını amaçlayan, kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik en kapsamlı uluslararası sözleşmeydi. Ama ne oldu? “Geleneklerimize uygun değil” dendi. “Aileyi korumuyor” dendi. “Eşcinselliği teşvik ediyor” dendi. Ve imza çekildi.
Kadınlar öldürülmeye devam etti mi? Evet.
Şiddete uğrayan kadınlar, yeterince korunabildi mi? Hayır.
Devlet, sözleşmeden çekilmeyi sorgulayan kadınları daha çok baskı altına aldı mı? Kesinlikle.
Bir kadın, şiddet gördüğünde ne yapmalı? Kolluk kuvvetlerine gitmeli mi? Evet, ama sonuç ne olacak? Önce biraz azarlanacak:
“Kocandır, döver de sever de.”
“Bu işler aile içinde çözülür.”
“Eve dön, bir daha olursa bakarız.”
Eve döner, bir daha olur. Ve bir daha. Ve belki de son kez.
Türkiye’de kadınları koruyacak mekanizmalar var mı? Evet, kağıt üzerinde. Peki, bu mekanizmalar çalışıyor mu? Hayır. Çünkü yasa yapmak yetmez, uygulamak gerekir. Ama biz “yasa varmış gibi yapmakta” ustayız.
Ankara kriterleri ya da bize özgü hukuk anlayışı
Kadın haklarında da “bize özgü” bir model yaratıldı: Ankara Kriterleri. Tıpkı demokrasi, hukuk, ekonomi ve ifade özgürlüğünde olduğu gibi, kadın haklarında da kendimize özgü bir yaklaşım benimsedik. Avrupa’nın geliştirdiği evrensel normlar yerine “Bizim kendi yasalarımız yeterlidir” dedik.
Peki bu yerli ve milli kriterler neler?
• Kadın cinayetlerini münferit olaylar olarak değerlendirmek: Sistematik bir sorun olduğunu asla kabul etmemek.
• Faili değil mağduru suçlamak: “O saatte ne işi vardı?” diye sormak, cinayeti işleyeni değil kurbanı yargılamak.
• İyi hal ve tahrik indirimiyle katili ödüllendirmek: “Kravat taktı, pişman olduğunu söyledi” diyerek cezayı düşürmek.
• Kadın haklarını savunanları susturmak: Kadın örgütlerini hedef göstermek, feministleri “aile düşmanı” ilan etmek, şiddete karşı ses çıkaranları marjinalleştirmek.
Kopenhag Kriterleri’ne göre, bir ülkede insan hakları, hukuk devleti ve demokrasinin standartları belirlenir. Biz ise Ankara Kriterleri’yle bu kavramları yerelleştirdik! Ve sonuç olarak kadınlar için ne güvenlik kaldı, ne adalet, ne de yaşam hakkı.
İfade özgürlüğü: Kadınların susturulma sanatı
Kadınlar sadece fiziksel olarak değil, düşünsel olarak da öldürülüyor. Konuşan kadınlar tehdit ediliyor, yargılanıyor, işlerinden ediliyor.
Kadın gazeteciler, cinsiyetçi hakaretler ve tehditlerle susturulmaya çalışılıyor.
Kadın hakları savunucuları, örgütlenmeleri kısıtlanarak etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor.
Sosyal medyada kadın cinayetlerini gündeme getirenler, “Toplumu kışkırtıyor” diye yaftalanıyor.
Kadınlar, ifade özgürlüğünü kullanmaya çalıştığında en büyük tehditle karşılaşıyor: İtibarsızlaştırma ve kriminalize edilme.
Neden kadınlar ölüyor?
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirken, “Kendi yasalarımız yeterlidir” denildi. Ancak bu sözler havada kaldı. Çünkü kadınlar hâlâ öldürülüyor.
Eğer yasalarımız yeterliyse, neden:
• Koruma kararı aldırmış kadınlar eski eşleri veya sevgilileri tarafından öldürülüyor?
• Kadın cinayetlerinde mahkemeler hâlâ “iyi hal indirimi” uyguluyor?
• Şiddet mağdurları sığınma evine gitmek için defalarca yetkililerden yalvarmak zorunda kalıyor?
• Cinsiyet eşitliğini savunanlar hedef gösteriliyor?
Gerçek şu ki, Türkiye’de kadınlar için ifade özgürlüğü de, yaşam hakkı da birer lüks haline geldi. Bizi koruyacaklarını söyledikleri yasalar çalışmıyor, çünkü uygulanmıyor. İstanbul Sözleşmesi yaşatırdı. Ama biz, yaşatmak yerine, susturmayı ve yok etmeyi seçtik.
Ve bu seçim yüzünden her gün bir kadın eksiliyoruz.
- Geçmişi iptal edince gelecek de kaybolur
- Yeni bir Yalta mı? Değişen küresel düzen
- Diplomasi mi, güç gösterisi mi?
- Cenevre’de Kıbrıs görüşmeleri: Diplomatik bir maskaralık
- Kıbrıs’ta yalancı çobanın son oyunu
- Trump Tower Gazze
- Hakikatin üstünü örten maskeler
- Siber Güvenlik Yasası: Güvenlik mi, özgürlüklerden vazgeçiş mi?
- Yusuf Kanlı yazdı: Kıbrıs’ta oyun alanı genişlerken
- Denktaş: Kıbrıs Türk mücadelesinin ölümsüz lider
- TÜM YAZILARI için tıklayınız





