“Bu ülkede hiçbir şey olmaz” duygusu daha da yükseldi…
17/06/2025











Ali Baturay
Ülkeyi yönetenler, neredeyse hiçbir konuda vatandaşlarına güven vermiyor.
Bu ülke bir şekilde gidiyor ama nasıl gidiyor?
Bir ezber üstünden yalnızca durum idare ediliyor.
Ülke beceriksizlikler, ihmaller, istismarlar, partizanlıklarla berbat bir durumda. Azınlık bir imtiyazlı (ya da kendini imtiyazlı zanneden) kesim dışında kimse hayatından memnun değil.
Yönetenler sürekli olarak konuşuyor, birbiriyle çelişen, bir dedikleri diğerini tutmayan açıklamalar bıktırıcı noktaya ulaştı.
İyi olmayan şeyleri de bize “iyi” ya da “güzel” gibi göstermeye çalışıyorlar.
Gelişen olaylar karşısında bir umursamazlık var, meseleleri demeç verme üzerinden ele alıyorlar.
Sanki konuşunca ve sorunlarla ilgili cilalı, parlak konuşmalar yapınca her şey hallediliyormuş gibi…
Konuşup zamana yayma ve unutturma taktiğini benimsediler.
Hangi konu gündeme gelirse gelsin, “Türkiye ile yapıyoruz”, “Türkiye
ile istişare içindeyiz”, “Türkiye ile inceliyoruz” gibi laflar ediliyor.
Hem “iş- icraat yapıyoruz” diyorlar hem de aslında bunların tümünü Türkiye’nin yaptığını bir şekilde afişe ediyorlar.
Yapsınlar tabii ki… Projeler yapılsın, hatta artırılsın ama ülke yöneticilerimizin her lafın içine Türkiye’yi, Türkiyeli yetkilileri, Türkiye’nin yardımlarını sokmaları, sürekli direkt veya indirekt şükranda bulunmaları şart mıdır?
Yeri geldiğinde söyleyin, teşekkürünüzü de edin ama siz sürekli bu moddasınız…
Bunu yaparken halka mı mesaj veriyorsunuz “Arkamızda Türkiye var” diye yoksa maksat Türkiyeli yetkililere yalakalık yapmak mıdır?
Sürekli bunları halkın gözüne sokmayın, antipatik duruyor, zaten herkes her şeyin nasıl yürüdüğünü, nasıl gittiğini biliyor. Sürekli söylemeye gerek yok…
İş öyle bir noktaya geldi ki sanki kendi akılları yok, sanki akıllarını da ipotek etmiş durumdadırlar.
Sizin hiç yapabileceğiniz bir iş yok mu?
Siz hiç kendi aklınızı kullanarak bir iş yapamaz mısınız?
Sanki ortada bir devlet yok da devletçilik oyunu, hükümetçilik oyunu oynanıyor gibi.
Tabii onlara sorsanız onlar büyük büyük işler yapıyor, dünyayı fethediyorlar.
İsrail- İran savaşı başladı, tepemizde füzeler uçuyor, savaş bize çok yakın…
İngiliz üslerinden dolayı Kıbrıs da olası hedefler arasında ama Kıbrıs’ın kuzeyinde bu durum yeterince ciddiye alınmıyor.
Ülke yöneticilerinin savaşla ilgili açıklamaları hiç inandırıcı, hiç samimi değil, iş ola açıkla yapıyorlar gibi.
Güney Kıbrıs’ta sığınaklarla ilgili açıklamalar, çağrılar yapıldı, dijital ortamdan kişilerin hangi sığınağa gidebileceği açıklandı.
Kuzey Kıbrıs’ta ise sığınaklarla ilgili açıklama toplum ve medya baskısıyla ancak İsrail- İran savaşının dördüncü günü geldi.
Ülke nüfusunu bilmeyen ve açıklamayan hükümet yetkilileri, “yeterli sığınak vardır” diyebiliyor… Halbuki Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı “sığınakların 200 bin kişiye yetebileceğini, yeterli olmadığını, bu nedenle bazı oteller ve apartmanların bodrumlarının da kullanılacağını, bununla da kapasitenin 260 bin kişiye çıkacağını” açıkladı.
Ülke yöneticileri ne kadar rahat “doğru olmayan şeyler” söyleyebiliyor.
Ülke nüfusu neredeyse bir milyona dayandı, ülkede 200 bin sığınak var ve ülke yöneticisi hiç düşünmeden “yeterince sığınak var” diyor.
Evet tüm nüfusu sığacak kadar sığınak olmayabilir ama 200 bin civarı sığınak da yeterli değildir.
Aslında ülke yöneticileri, bu ülkeye sığınak gerektiğine inanmıyorlar.
Birçok fon geliri maliye bütçesine bağlandığı gibi sığınak fonu için ödenen paralar da maliye havuzuna akıyor… Tüm paraları yutan bir kara delik gibi…
Fonlar, ilgili bakanlıklarda istismar ediliyor, kontrol edilemiyor diye maliye havuzuna bağlandı ama bu kez de buharlaşıp gidiyor.
Denetim özürlü ülkede, fonlar da denetlenemediği için maliye kuyusuna atıldı. Nasıl çözüm ama ha?
Bu durumda birçok konuda olduğu gibi sığınaklar konusunda da yeterli düzeye gelinemedi.
Yine savaş tedbirleri üzerinden gidecek olursak, ülkemizde yapılan üst düzey toplantılar, kriz/ tedbir toplantıları bile insanlara inandırıcı gelmediği için, savaşla ilgili yapılan toplantılar da sanki metazori yapılmış gibi.
Yönetenlerin vücut diline, açıklamalarına bakıyorsun, sanki her şey göstermelik, sanki oyun oynanıyor, sanki dostlar alışverişte görsün.
Zaten ne için toplandılar da o toplantılardan ülkeye hayırlı bir iş çıktı?
Yönetenlerin hemen her alanda umursamazlığı ve başarısızlığı, ülke halkını umutsuzluğa sürüklüyor.
“Bu ülkede hiçbir şey olmaz” duygusu yükseliyor, ülkeden kaçabilen kaçıyor, kaçamayan çocuklarını yurt dışına gönderiyor, yurt dışında eğitim gören evlatlarına “ülkeye gelmeyin” diyor.
Sizin yüzünüzden devlete güven, ülkeye aidiyet kalmadı… Ülke insanı için bazı değerlendirmelerde “savaş bile bu halkın umurunda değil” deniyor.
İnsanlar umudunu yitirince böyle oluyor işte, duygularını yitiriyor, yaşadığı ortam bir tür savaşı aratmıyorsa, gerçek savaştan korkmaz, umursamaz oluyor.
Bombaların patladığı, füzelerin düştüğü savaş elbette gerçek ve yakıcı savaştır, ciddiye alınması gerekir ama siz halkın bir bölümünü sorunlara gömdüğünüz, umutlarını öldürdüğünüz, belirsizliğe terk ettiğiniz, bir bölümünü de partizanlık marifetiyle uyuşturduğunuz için savaşı bile göremez ve ondan korkmaz hale geldiler…
- Çağdışı şartlarda yaşayarak çağ atlanabilir mi?
- İyi olan bir şey yok, üstelik kötünün de daha kötüsünü görüyoruz…
- Fidias’ın Tatar’la röportajı Rumları kızdırdığı için mi önemli?
- Kara duman, ortadaki kara tablonun zehirli simgesi oldu adeta…
- Demokrasinin terk edildiği yerde er veya geç sorun çıkar…
- Bu ülkede herkes refah içinde değil, sıkıntıda olanlar yoğunluktadır…
- Eskiyi bırakın, şu anda siz ne yapıyorsunuz, önemli olan odur…
- Nisabı sağlayıp, askerlikle ilgili yasayı bile geçiremediniz…
- 16 bin 582 yeni seçmenin kaçı 18 yaşında?
- “Nüfusu sorma bana yoksa darılırım sana!”
- TÜM YAZILARI için tıklayınız





