Görev odaklı yaşamak ve kendim için “ben” kimim?

YAYIN TARİHİ:
ads ads ads
22/02/2025


Ayla Kahraman Ayla Kahraman


 

Günün akışına uygun adımlar -pardon koşuşturmalar- yetersizlik duygumuzu beslemekten başka işe yaramıyor gibi görünüyor. Ne yaparsak yapalım geride kalıyor gibiyiz ve memnuniyetsiz, şımarık bir çocuğa benzeyen zamanın borusu istediği gibi ötüyor.

      Stres bozuklukları duygusal bütünlüklerimizi zorlarken içimizdeki “bana ne, ne olursa olsun” isyanını bastırmak için de çaba harcamakla sınanıyor gibiyiz.

      Bu durum, bireyin kendini ihmali olarak görülür ve ayakta, sağlıklı, huzurlu, üretken kalmak bir süre sonra çıkmaza girer. Yani kişi iyi hissetmez. Planlar gerçekleşse de gerçekleşmese de iyi hissetmez. Kendinden uzaklaştıkça yerine kaygılar, bunaltılar ve nihayetinde anlamsızlık, boşluk gelir. Yalnızlık ile dolu kocaman bir boşluk.

       Yani görev odaklı iseniz, görevleri tamamlamanızın kendinizi mutlu hissetmekle bir ilgisi yoktur. Aksine yeni görevler arayarak, meşgul olma ve kendiniz ile yapacağınız yüzleşmeden kaçınma telaşına düşersiniz.

      Bilmem duydunuz veya fark ettiniz mi, depresyonda sanılan önemli sayıda kişinin “yalnız” hissettikleri anlaşılmış. Yalnızlık, günümüz insanının en önemli sorunlarının içindedir. İşte bu yalnızlık duygusunun oluşumunda, göreve odaklı bir yaşam akışının izlerini bulmak da mümkündür. Sorumlulukları yerine getirmek, bekleneni vermek için çabalamak; kişiye kim olduğunu unutturur. Birilerinin eşidir, anne veya babasıdır, çocuğudur, patronu veya çalışanıdır ama kendisi için kimdir?  Bu ihmal kişiyi kendine yabancılaşır, arzu ve isteklerinin neler olduğunu düşünmek bir yana acil gereksinimlerinin bile farkına varmaz.

      Her eve lazım biri olmak, görev odaklı yaşamaya alışmanın en önemli temellerinden biri. Bitmeyen yapılacaklar listesinin becerikli sihirbazı, günün sonunda içi boşaltılmış bir torba olduğunu hissetse de aklı, ertesi günün görev ve sorumluluklarındadır. Bu kişinin sınırlarını zorlayan ve kötü stres yaratan bir durumdur. Alışılagelmiş olanı yapmamak hem boşta hissettirir hem de çökkün. Bütün kuvvetini görev ve sorumluluklarına ayırmak; anlık memnuniyet ve başarı duygusunu yaratsa da ardından gelen gene yalnız hissetmeye dayanan bir çeşit çöküntüdür.

      2400 yıl önce yaşamış Sokrates’in felsefesi “kendini bil” diye başlar. 8bin yıl önce, Lao Tzu ise” başkalarını bilmek bilgelik, kendini bilmek ise aydınlanmadır” demiş. Felsefeden bilime, insanın kendini tanıması, anlaması için anlatılanlar okumakla bitmez. Üstelik psikoterapi odalarında da çoğu zaman en önemli konu kişinin kendini tanımasıdır. Kendini bilen tanıyan insan başkaları ile eşit ve eşdeğer ilişkiler kurabilir. Ruhsal acılarını yönetebilir, kaynağını anlayabilir.

      Bir şekilde Paulo Coelho’nun Simyacı kitabında anlatıldığı gibi, yolculuk sende başlar, dünyayı dolaşırsın belki ama sende biter.

      O zaman, görev odaklı yaşamak, kişinin kendi varlığını reddederek tükenmişliğe kucak açması değil midir?

     Görevlerimize odaklanmak, işleri yoluna sokmak için çabalamak yanlış bir şey değil. Yanlış olan, varoluşsal bütünlüğümüzü ve gereksinimlerimizi sonraya ertelemek hatta bazen yok farz etmektir.  Görevler planlanabilir ama kendimize karşı kim olduğumuz konusunu askıya almak, anlam yoksunluğundan oluşan boşluğun ruhsal acılarla dolmasına kadar gidebilir.

YAYIN TARİHİ:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad ad
TAGS: Ayla Kahraman
MANŞETLER

HK Ayla Kahraman

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.