Güven ve mutluluk

YAYIN TARİHİ:
ads ads ads
12/04/2025


Ayla Kahraman Ayla Kahraman


 

       Güven ve mutluluk arasındaki ilişki hakkında hiç düşündünüz mü?

       “Nasıl bir soru bu, elbette” dediğinizi duyar gibiyim.

       Gerilimli bir hafta geçirirken, çok değerli bir araştırma basında yer aldı. CMIRS’in mart ayında seçkisiz yöntemle 500 toplum bireyi ile yaptığı bu araştırma-ankette, mutluluk oranımız 10 üstünden 5.90 çıktı.

      Elbette çalışma sadece mutluluğu ölçmeye değil, bağlı faktörler ve toplum bireylerine göre bu toplumda yaşanan sorunları belirlemeye de yönelikti. Epey ilginç sonuçlar var, araştırmada. Ben, mesleğim gereği mutluluk ve güven konusu ile ilgili bölümlere daha çok ağırlık verdim.  

      Araştırma sonuçları, toplumsal kurum ve birey ilişkileri hakkında değerli bilgiler veriyor. Bunun yanında toplumsal değerlerin, ahlâk ve etiğin zayıfladığı konusunda katılımcılar yüksek oranda hem fikir. Katılımcılar hepimizi etkileyen ve düşündürten sorunlar konusunda beklenen yanıtları vermişler. Ancak çok güzel olan bir sonuç var: birbirine pek de güvenmeyen toplum, en çok Yargı sistemimize ve polisimize güveniyor.

      Neyse, umarım geniş çaplı bu araştırmayı medyadan takip edersiniz çünkü benim sizinle paylaşmak istediğim konu, araştırmanın kalbinde yatan iki önemli duygudur: Güven ve mutluluk.

      Güven ve mutluluk; sadece kendi çekirdek yani en yakın ilişkilerimize bağlı olarak gelişmemektedir. Sayın Mine Yücel’in yürüttüğü araştırma bunu ortaya koymaktadır. Kendimizi iyi hissedebilmemiz için, içinde yaşadığımız toplumsal dinamiğin doğru ve adil işlemesine ihtiyacımız var. Vatanımız, canımız memleketimizde işler iyi gitmiyorsa, biz ne kadar iyi görünürsek görünelim; kendimizi güven de ve mutlulukta hissetmiyoruz.

      Bunun yanında, yazımın başındaki soruya vereceğiniz yanıt ne olabilir?

      Güvenmeden mutluluk olmaz.

      Mutluluğun var olması için güven şarttır: aileye, eşe, dosta, vatana. Ve elbette idarecilerimize.

      Psikolojide güven konusu, bebeğin dünyaya gelişiyle birlikte oluşur veya oluşamaz.  Bu açıdan, güven sözcüğü yanında ikizini de taşır: Güvensizlik. İlki mutlu, huzurlu ve rahat hissetmenin adresidir. İkincisi ise kişinin kendini tehdit altında, rahatsız ve huzursuz duyumsamasına neden olur.

      Duygusal acılarımızın kökeninde çoğu zaman bu güvensizlik vardır. Nevrozun en güçlü çığlığıdır üstelik. Kendimiz ve sevdiklerimiz ile olan ilişkimiz; çok küçük yaşlardan itibaren güven veya güvensizliği besler, durur. Yaşam ve ölüm gibi ayrılmaz ikilidirler ama biri varsa öbürü yoktur.

      Güven duygusu, güvenme isteği sürekli bir ihtiyaçtır. Hayal kırıklıkları ne kadar yıkıcı olsa da kişi ayağa kalkar ve yaşamını anlamlandırarak, ileriye doğru güvenle yürümeye çalışır.

      Ancak, güvenmeye duyduğumuz gereksinim süreklilik ister. Mutluluk ise, sürekli değildir. Bunu biliriz. Hayat acısıyla, tatlısıyla akmaktadır ve sürekli mutlu olmayı beklemek, bir yanılgıdır.

      Fark ettiniz mi, aralarında bir ciddi bağ var. Güvenmek; mutlu hissetmenin önemli bir şartı gibi. Ne dersiniz?

      Güvenme gereksinimi, sadece mutluluğun değil, sükûnetin, huzurun da adresidir.

      Mutluluk söz konusu olduğunda önce İbn-i Sina ve Aristo geliyor aklıma. İbn-i Sina 1045 yıl önce veda etti, yaşama. Aristo ise 2400 küsur yıl önce vardı. Aklın gücü, düşünme becerisi ve bunları yaşama geçirebilme ustalığı ile mutluluğu ilişkilendirir her iki filozof da. Kant; titiz, yaşamını saatin düzenli tik takları gibi kurmuş bir filozof. Sevgiyi, umudu ve uğraşıyı, üretmeyi koymuş mutluluğun odağına. Fârabî, mutluluğun bir amaç olduğunu söyler. İnsan olmanın gereğini yerine getirmek gerek. Geçici zevklerle mutluluk arasında bir ilişki olmadığını düşünür.

      Psikoloji biliminde ise, aklıma Rollo May geliyor öncelikle. O bize, çatışmalarımızla yüzleşmeden mutluluğu, huzuru bulamayacağımızı anımsatır. Kaçmak yok. Zevke dalmak yok. Kendini tanımak, gerekli acıları çekmek var, May’e göre. Çok sevdiğim bir bilim adamıdır, May. İnsanın varoluşu için çabalaması gerektiğini söyler. “Armut piş ağzıma düş” ile mutlu ya da huzurlu veya üretken olunmaz.

      Bir şekilde felsefede, bilimde asırlardır mutluluk konusu var. Elbette her bireyin kendine ait düşünceleri de var. Ancak mutluluğun güven veya güvensizlik ile ilişkisi de düşünülmesi gereken önemli bir noktadır. Doğum anından başlar ve son nefese kadar devam eder.

      Nihayetinde hem toplumsal hem de bireysel alanda güven veya güvensizlik; karmaşık yapısıyla yaşamlarımıza yön veriyor. Mutluluğu, işlevselliği, insani değerleri eline alıp şekillendiriyor.

      Aklıma çocukken oynadığımız bir oyun geliyor. Bu topraklarda. Halka olurduk. Ortada bir arkadaşımız, kendini bırakır ve yere düşmeden biz onu tutardık.

       Ne dersiniz? Güven ve mutluluk el ele tutuşsa ve kimse yere düşmeden onu kucaklasa, yaşam daha anlamlı olmaz mıydı?

     

 

 

YAYIN TARİHİ:
Habersiz kalmamak için Telegram kanalımıza katılın
ad ad
TAGS: Ayla Kahraman
MANŞETLER

HK Ayla Kahraman

© 2024 Haber Kıbrıs Medya Danışmanlık ve Matbaacılık Ltd.